Şuanda 178 konuk çevrimiçi
BugünBugün3222
DünDün2340
Bu haftaBu hafta7544
Bu ayBu ay7544
ToplamToplam10475968
1 Kasım önemli, Kasım sonrası daha da önemli... PDF Yazdır e-Posta


AKP suç örgütünün yeni  seçim stratejisi  7 haziran’dan hemen sonra  sahneye konulmuştu.

Stratejinin özünde,  Kürtlere kan ve gözyaşı, halka gözdağı, muhalefet partilerine ise tehditle geri adım attırmak suretiyle bir kez daha tek başına iktidar olabilmek vardı.

Tek başına iktidar olamamanın faturası en başta saray sultanı,  yalakaları  ve de Sultan’ın etekleri altında palazlanan hırsız  dinci müslümanlar çetesinin geleceği açısından büyük bir risk oluşturacaktı.

Korkuya kapıldılar.

Korkuya kapılan suç örgütü elebaşları,  daha önceden ilişki içerisinde oldukları ve koruyup kolladıkları karanlık güçlerle temasa  geçerek ülkeyi   kan gölüne  çevirmekte bir an olsun tereddüt etmediler.

B planı diye daha önceden sıkca sözünü ettikleri  Kaos ve kargaşa stratejilerini alelacele  bu nedenle devreye soktular.

Önce Suruç’da patlatılan canlı bomba ve ardından Ankara garı...

Katliamlarına devam edeceklerdi.  Ankara’nın hemen ardında  HDP’nin G.Antep’te yapmayı planladığı mitinge de saldıracaklarını daha yeni öğrendik.

B planı olarak sözünü ettikleri şeyin;  Toplu katliamlar demek olduğunu  bugün itibarıyla açık seçik görebiliyoruz.

Her iki kanlı katliamın ardında verilen resmi demeçlere dikkat ettiyseniz eğer, suç örgütü Ankara çetesinin gözü dönmüş katilleri,   bugünlerde kendilerini kamufle etme gereği bile duymuyorlar .

‘’Beyaz Toroslar’’lardan bahsetmeleri laf olsun diye elbette söylenmedi.

Katliamların hemen akabinde öne atılarak yavuz hırsız  rolünü oynamışlardı.  Terör eylemlerini kim yada kimlerin yaptığı sorusunu çarpıtarak anlatma yarışına girmişlerdi.  ‘’ PKK, DHKP-C,Paralel yapı ve Işid vb.’’ olarak beş benzemezi bir torbaya doldurarak ‘’seç beğen al ‘’ diyorlardı.

Suruç’da yaptıklarını   Ankara katliamında da yapmılşardı.  Oysa, katliamı organize eden ve uygulamaya koyanların   kim olduğunu  bütün dünyanın bilmesine karşın yalan ve çarpıtmalarına israrla devam ettiler.

Öyle ki; bugün bile katliam için kiralanmış  dinci müslüman canlı bombacılarının isimleri  tek tek biliniyor olmasına karşın, devamla  ‘’ PKK,DHKP-C,IŞİD ve  PARALEL’in  ortak eylemi ‘’ de olabilir diyerek akılları sıra  kamuoyunu yönlendirebileceklerini sanıyorlar ve ‘’yerseniz’’ dercesine insanlarla dalğa geçiyorlar.

Katliamların gerçek sorumlusu olarak  IŞİD’ci ortaklarının ismini telaffuz etmekten inatla kaçınıyorlar.

‘’PKK, DHKP-C yada Paralel’’ lafazanlığı ile kendi ortaklıklarını perdelemeye çalışıyorlar.

Yalanlarını bir başka yalanla örtmeye çalışırken kendilerini ele veriyorlar.

Katliamların ilk birkaç gününde, ‘’  Bu  eylemler AKP’nin tek başına iktidarını engellemek için yapılıyor... Bu eylemler kimin işine yarıyorsa eylemleri de onlar yapmıştır’’ diyorlardı. Bugün, dünkü sözlerini unutmuş olmalılar ki, , ‘’Ankara katliamından sonra oylarımız hızla artma trendi içerisindedir’’diyorlar.

Bunu söyleyen zat sıradan bir  kişi değil, kendi çapında ‘’ufak-tefek’’ bir ‘’Başbakan’’dır.

Radikal legal demokrasi mücadelemizi ve Kürt rönesansını  boğmak istiyorlar. Cin’in şişeden çıktığını görmek istemiyorlar.

Halkı korku psikolojisi ile kuşatarak sindirmek istiyorlar. Korku duvarının hızla aşınmakta olduğunu görmek istemiyorlar.

Demokratik kitle örgütü sivil toplum kuruluşlarını  ‘’dış bağlantılı’’ gayrı-milli örğütler gibi göstermek suretiyle itibarsızlaştıracaklarını sanıyorlar.

Gayrı-milli işbirlikçiler olduklarını gizleme telaşındalar.

Bütün çabaları, zora dayalı  korku imparatorluğu gölgesinde    iktidarlarının ömrünü olabildiğince uzatabilmektir.

1 Kasım sonrası işte bu bakımdan son derece önemli olmaktadır.

Ankara çetesi elebaşının  daha şimdiden, 1 Kasım sonrasına da hazırlık yaptığı çok açık.

Kabul etmek gerekiyor. Çete başı’nın yakın gelecekte kiminle karşı karşıya geleceğini çok iyi bildiğini kabul etmek gerekiyor.

Biliyor ve çok korkuyorlar.

HDP’nin radikal devrimci muhalefetin odağı olacağının farkındalar. Şimdiden tedbir  almak istiyorlar.

Ankara çete’sinin elebaşı,‘’ HDP’yi siyasi bir parti olarak görmüyorum’’ diyor. Görmemesinin çok önemli olduğunu sanıyor. Hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığını hala anlayamadığı anlaşılıyor.

Sadece çete başı değil. Ufak-tefek çömezi bile durup durup HDP’ye dikleniyor(!), Neymiş efendim. Demirtaş, devlet’in katil olduğunu, söylüyormuş.

Ne demek(!) ‘’Devlet katil olur muymuş...

Olmaz mı?

Sokak ortasında katledilen bir kadın militanı çırılçıplak soyarak fotoğrafını kamuoyuna servis eden devlete ne denir peki?

Kurşunlanarak katledilen insanların boynuna ip bağlayıp küfürler eşliğinde Toma’ların arkasına bağlayıp sürükleyen bir devlet’in adı nedir?

1 Mayıs 77 Taksim katliamını, Sivas, Çorum,  Malatya ve Maraş’ı unuttuk mu sanıyorlar.

2 Temmuz 93 ‘de,  Madımak’ta aydın ve sanatçıları gün ortasında Tekbir sesleri eşliğinde uluyarak yakanları  koruyup kollayan  Katil devlet’in ta kendisi  değil miydi?

Cezaevlerinde onlarca devrimci tutukluyu diri diri yakan aygıtın adı DEVLET değilse kimdi peki?

Halklarımıza bu vahşetleri  reva gören  Devlet’in KATİL olduğunu değil, olmadığını söylemenin adı halk düşmanlığıdır.

Halkın dostları ve düşmanları arasındaki saflaşma netleşiyor.

1 Kasım seçimlerinde, Halkın dostlarının  HDP  çatısı altında birleşerek çoğalması bu bakımdan son derece önemlidir.

Daha da önemli olanın, 1 Kasım’ın hemen ertesinde ivme kazanacağı kesin olan radikal devrimci muhalefet cephesinin birlik ve beraberliğinin sürekliliğidir.

Birlik ve beraberliğimizin sürekliliği var yada yok olmamızın da  teminatı olacaktır.

Yarınların  kimin olacağı sorusunun cevabı da zaten bu cümlede gizlidir.

Yarınlar kimin olacak?

Gerçi dinci müslümanlar çeteler bugün değil, yıllar öncesinden beri bugünlere hazırlandılar.

25 Ağustos 1978 tarihli Hakikat adlı gazetelerinde, ‘’yarınlar Kimin sütununda ‘’ Masumlarmış’’ başlıklı yazıda bakın ne diyorlardı: ".... Müslüman hemşerilerimiz camiide namaz kılarken Allaha küfretmek gafletini gösterenler, Müslümanlar camilerden çıkarken üzerlerine kurşun yağdıranlar..... Dükkanları basıp haraç istercesine bilmem ne DER'e para topluyorlar."

1. 9. 1978 tarihli Yeniden Doğuş Dergisinin 7. Sayfasında  "Kurtuluş Yakındır" başlığı altında bakın ne yazılmıştı: "Fertler olarak kendimizi İslama uydurmak ve Müslüman olmak zorundayız. Yanlışlara mahal olmasın, kendimizi yeni baştan sıraya çekip eksikliklerimizi tamamlamak, düzenin bize yamadığı İslamdan olmayan taraflarımızı müsamahasız ve tavizsiz kesip atmak zorundayız... Kurtuluşumuz yakındır."

Yarınlar kimin olmalı peki?

Yarınlar; Ünlü şair Nazım Hikmet Ran’ın sözleriyle,

‘’Tarihin o gerçek ve durdurulamaz akışını’’ tersine cevirmek isteyen Dinci gericiliğin değil.

Yarınlar, Türkiye halklarının aydınlık yüzleri, devrimci-demokratik güçlerin ve sosyalizm mücadelesinde inatla yürüyenlerin olacak…