Şuanda 370 konuk çevrimiçi
BugünBugün3330
DünDün2340
Bu haftaBu hafta7652
Bu ayBu ay7652
ToplamToplam10476076
Şiddeti seçmek PDF Yazdır e-Posta


Anadolu coğrafyasında şiddeti normal davranış haline getiren bin yılların verdiği birikim, öyle zannediyorum ki, bin yıl barış olsa artık zor atılır hale geldi. İki haftayı geçen süre içinde ülkedeki seçim atmosferini izlemeye çalıştım. Bir sessizlik hakim di ve halk işinde gücünde idi, hiç seçim konuşulmuyordu, sanki, işler yolundaydı, bazıları, fırtına öncesi sessizlik olarak algıladı, “bak göreceksin halkımızın sağ duyusu vardır ve mutlaka ortaya çıkacaktır” dedi.

Biraz erken davranmayım diye yazmadım, ancak bu sessizlikte içimi kemiriyordu. Sonunda 1 Kasım 2015 seçimini halkımız sağduyusuyla(!) sonlandırdı. Tam dört ay uygulanan şiddet ve kaosu bitirsin diye, Faşizm lehinde kullandı. “ kesilmeye hazır dananın, kasabın bıçağını yalaması” gibi bir davranıştı bu, bilinçsizliğin veya korkunun girdabı olamaz mıydı acaba ? Oluşan olağanüstü olumsuz davranış, hiç mi, politik veya sosyal ahlaki değer tünelinden geçmemişti. İlla ki güç ve iktidara ya da despotizme, bu günümü kaybetmeyim diye, var olan iktisadi konumunu korumak ki, pazara bile geç gidip, artan ucuz malı alayım diyen büyük çoğunluk, beylerin ve paşaların, saraylarında rahatı bozulmasın diyen köle ruhu, bu kadar mı bağlıydı efendisine?

Eskiden, “aba altından sopa göstermek” diye söylenirdi. Şimdi sopa başa indirildi ve vuran da belli. Halk ne yaptı sopayla vurana oy verdi. “ya herif valla iyi dayak atıyor, bu dayağı sevdim, güçlü adam, tuttuğunu koparır” mantığıyla, seçimini, padişahım çok yaşa mantığıyla yaptı. Devlet ihalelerinden kırıntı toplamak isteyen küçük esnaf ve tohumsuz gıda eken bağımlı köylü, bedava işçi çalıştıran sermaye ile çıkarları uydu.

Şiddet siyasetin zorudur, zoru gören seçici vatandaş tırstı. Türkiye de faşizmin tabanı hep mutlaka şu veya bu doğrultuda oldu. Yedekte duran faşist zorbacı (basınca hareket eden) partileri, hazır bekletilen dokununca cumhuriyeti savunan, ulusalcı, milliyetçi, halkçı bekleme partisi, en başta bunların bukalemun partisi var, nerede ve nasıl durduğuna göre renk alan Kara parti, yeri gelince AK, bir bakarsınız Yeşil olmuş, asıl rengi kahverengi olan ve bu rengini Alman Adolf Hitler’inden almış bukalemun siyaseti izleyen ve kendi halkının dini yeşilini en çok kullanan çok özel bir parti. Halk ta özel, dünyada eşi görülmemiş bir halk, kendinin ahlakının merkezine küfreden ve sopasını yediği efendisine yine de amin diyen halk…! Din de buna Rea, ya da Osmanlıda (sürü halk anlamında) Rea denirdi. Doğaldır ki güdenine de padişah denirdi.

Şimdi sürü olamaya özlem duyanlar çoğunlukta, özellikle aydınların içinde koyun beyazı çok rağbette, keçiler ormana ve araziye zarar verseler de, etinden ve sütünden yararlanıldığı için onlara ses çıkarılmaz. İsyanı başlatanın kurban edildiği rea da korku egemenliği hakimdir. Kapitalist döneme tekabül eden ve globalliğin bu kadar bilimsel ve teknolojinin gelişkin ve yaygın olduğu bu dönemde sürü olmak, insani değerleri bırakıp hayvani değerleri tercih ederek zoolojik bir dönemi yaşamak, nasıl bir tercih olabilir?

İnsan beynini ve oradaki, zihin faaliyetini protein veya elektromanyetik donanımlarını, hafıza depolarını zonklatmıyor mu? Atomların izlendiğindeki ve izlenmediğindeki, farklı aktivitesini zorlamıyor mu? Düşünce ve davranışın evolüsyonunu ve nitelik aşamasını simgeleyen felsefenin devinimlerini deli etmiyor mu?

Deliliğe işaret eden toplum psikolojisinin bu günkü resim ve görüntüleri, dengesizliği üst düzeyde yaşatmıyor mu?

Faşizmin kitlesel  tabanını, işte, bu deli ve divane sosyal resmiyle tarihe not düşelim. Siz buna, isterseniz günah çıkarmak veya eleştiri, öz eleştiri deyin, her ikisi de uyar.

Halkı bu derece geri bırakan mantığa, koşullara ve geri bıraktırılmış toplumsal yapıya başka nasıl bir analiz yapabilirdim ki, bu halkın içinden biri olarak beynim isyandadır.