Şuanda 341 konuk çevrimiçi
BugünBugün3312
DünDün2340
Bu haftaBu hafta7634
Bu ayBu ay7634
ToplamToplam10476058
Tüm Türkiye için özyönetim! PDF Yazdır e-Posta


 

 

Bugün bir bütün olarak, Kürdistanı sömürgeleştiren güçler tarafından Kürtlerin geleceğine müdahale edilmek istenmektedir. Türkiye devleti basına sızan ve aşağıda özetini vereceğimiz plan çerçevesinde hareket ederek, kendi önünde dimdik ayakta durmayı başarmış olan son direniş kalesi Kürdistanı da düşürmek istemektedir. Sorun ne hendek, ne de barikat sorunudur. Ya da daha açık bir deyişle ne de özyönetim ilanı sorunudur. Kürdistana yapılacak saldırının planı taa Ağustos-Eylül  2014 tarihinde MGK toplantılarında yapılmış ve uygun an beklenerek yürürlüğü konulmuştur.

Hendek ve benzeri durumlar ise işin bahanesi yapılmıştır. Kaldı ki, hendekler esas olarak büyük saldırı ile birlikte yoğun olarak gündeme gelmiş bir savunma biçimi olarak Kürt halkınca devreye sokulduğu görülmektedir. Nitekim, bu hendek ve barikatlar arkasında ölüm pahasına direnen Kürt gençliği ve bölgenin sivil halkı sayesinde Botan - Amed hattında yaşanan direniş sayesinde  zaman giderek Erdoğan ve ekibinin aleyhine işlemeye başlamıştır.

Erdoğan ve ekibini değerlendiren , İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Zafer Yörük’ün de belirttiği gibi « Yaşanan durum sadece Erdoğan'ın başkanlık hevesiyle açıklanmaz. Bu şahsi ihtirasa, Ergenekon çorbası içinde kaynatılıp 'aklanmış' olan derin devletin kök-faşist unsurları, genelkurmay ve 'devlet aklı' nasıl ikna edilmiştir? Buna bakmak gerekir. Burada daha orta ve uzun vadeli bir projenin ve sınır-ötesi bölgesel kaygıların varlığını sezinliyoruz. Halep-Musul ekseni üzerine yapılmış olan bütün hesapların, son olarak da PYD'nin Rojava'da öz-yönetim kurmasını engelleme girişiminin nihai iflası noktasından bakıldığında, Diyarbakır ile Suriye sınırı arasında kalan hatta Suriye'ye çok benzer bir iç savaş tablosu ortaya çıkarmanın mantığı anlaşılabilir »

Bugün Kuzey Kürdistan’da yaşanan gelişmeler Suriye’de, Irak’ta ve bir bütün olarak bölgede yaşanan gelişmelerden bağımsız olarak ele alınamaz.  Ortadoğu haritası yeniden şekillenmektedir. Bu harita çizilirken Türkiye’de eğer kendi iç sorunlarını barışçı ve adilane bir çözüme kavuşturamazsa bu yeni durumdan elbette nasibini alacaktır. Yeniden çizilen bölge haritasında Kürtlerin kendi kaderini özgürce belirlemesi de elbette gündeme gelecektir.

AKP ve derin devlet bundan dolayı, insan aklının anlamakta zorlandığı çılgın savaş yöntemlerini devreye koymuş bulunmaktadır. Türkiye iç sorunlarını çözüm masasına oturup halletmek yerine, masayı devirerek başta Kürt Özgürlük Hareketinin motor gücü PKK ve legalde de HDP ve BDP’ye, yine Kürt halkına destek veren devrimci-demokratik harekete,bunun yanında da bölgenin etkin tüm kurumlarına yönelik  imha etme amaçlı  « çökertme ve  göçertme harekatı» başlatmıştır.

Yine Doçent Dr. Yörük’ün ifadesiyle « AKP, on yıllardır Sünni-İslam birliği demagojisi üzerinden kendine yakın Kürt oluşumlar üreterek onları Kürt halkının temsilcisi olarak muhatap alma çabası içindedir. KDP ile yakınlaşma, yurtdışından PKK dışı Kürt siyasi figürlerini Türkiye'ye davet etmek, Orhan Miroğlu gibi makul ve sadık şahsiyetleri kendi partisinden milletvekili yapmak gibi birçok adım atmıştır. İşte bu eşikte, PKK-HDP etkisini en azından Irak ve Suriye Kürdistanları ile sınır oluşturan Botan bölgesinden şiddet aygıtları marifetiyle sökmek, ardından da bu bölgenin Kürt nüfusuna, ekonomik tazmin yanında siyasi alternatifler de sunarak kendi kontrolünde bir geçiş süreci tasarladığından söz edilebilir. »

Nasıl ki, Türkiye’de ilerici ve gerici güçler varsa, elbette Kürdistan’da da aynı durum geçerlidir. Kürt özgürlük hareketi’nin yanında irili ufaklı demokratik, sivil toplum örgütleri olduğu gibi, bölge gericiliğine, uluslararası emperyal güçlere, Türk devletine, İran devletine, Suriye ve Irak devletine hizmet eden Kürt ihanetçi güçleri de mevcuttur. Bu açıdan Kürtlerin hepsi aynı düşünmüyor, ya da hepsi HDP’yi desteklemiyor demek doğrudur ancak tek başına bir anlam ifade etmiyor.

Bu yukarda saydığımız güçlerin yanında bir de Kürtlerin burjuvaları, yani beyaz Kürtler var ve ulusal çıkar, etnik aidiyet, kültürel sorun, özgürlük, özerklik diye bir dertleri bulunmamaktadır. Bunları da ihanetçi güçler içinde sayabiliriz. Türkiye metropollerine göç etmiş Kürtlerin büyük bir kesiminin Kürt Özgürlük Hareketini açıktan desteklememesi de anlaşılırdır. Bunun da çeşitli nedenleri vardır. En önemli gerekçe devletin olası baskılarından korunmaktır. Ancak bunun yanın da, yaşanan asimilasyonun etkileri ve birçok değişik sebep sayılabilir.

Elbette AKP önderlikli devlette yukarda saydığımız gerici, ihanetçi güçleri yanına çekerek, bir kesimi baskı ve korkutmayla sindirerek, bu güçlere dayanarak  kendisine bağımlı bazı siyasal yapılanmalar yaratarak, sorunu kendi istediği düzlemde çözme(me)ye çalışmaktadır.

Oysa, bilinmesi gereken bir gerçek var, Kürt meselesi  bir asayiş meselesi veya bir terör meselesi değildir. Bugün Türkiye gelinen noktada bir iç savaşın içine hızla sürüklenmektedir. 30 yıldır denenmiş imha amaçlı saldırı planlarıyla belki PKK önemli darbeler almıştır veya alacaktır ama, her büyük saldırının ardından kitle desteği de, gençlerin dağlara çıkışı da misliyle artmıştır. Artacaktır.

Bugün işgal edilen Kürdistan illeri ve ilçelerinin duvarlarına yazılan « Türksen övün, değilsen itaat et » sloganı Kürt halkına hiç yabancı  değildir. Ayrıca Kürt de dünkü Kürt değildir. Bugün bu sloganın söylemek istediği sadece inkar değil ondan daha ötedir. Kürdün haysiyet ve onurunu ayaklar altına alma, onu aşağılamadır. Ama bu paramiliter güçler bilmelidir ki, dün Kobane’de DAİŞ cellatlarına boyun eğmeyenler  Ergenekon artıklarına da boyun eğmezler. Nitekim gün geçtikçe Kürdün iradesi teslim alınamamakta, direniş yayılarak büyümekte ve beklediğiniz « Çökertme ve göçertme »de olmamaktadır.

Elbette Kürt Hareketi tek başına AKP’nin imha ve inkar amaçlı planlarını boşa çıkarmada zorlanacaktır. AKP Kürdistan’da kitlesel kıyım yapar ve şehirleri yıkarken, batıda da baskınlarla, operasyonlarla, protesto gösterilerine acımasız saldırılarla olası bir karşı çıkışı önlemeye çalışmaktadır. Yine HDP dışında ülkenin etkili siyasi partileri, başta da CHP hala hendek eleştiren pozisyondan öte ciddi bir şey yapmamaktadır. Kadın vekilleri bölgeye göndermesi, bazı açıklamalarla AKP’nin yaptıklarına karşı çıkar gibi yapması sadece kendi tabanında ortaya çıkan tepkileri dindirme ve gaz alma amaçlıdır.

Ortada Kürt Hareketinin yanın da sadece HDK bileşenleri ve Haziran hareketi kalmış görünmektedir. Bu güçlerin de başını kaldırıp ciddi bir itiraz yapamaması için, yaptıkları her eylem şiddetle bastırılmaktadır.Kısacası bugün yaşananlar 1915 Ermeni Soykırım sürecine benzemektedir. AKP devleti Kürtleri bir iç düşman olarak tanımlamakta, bundan dolayı tankıyla, topuyla, uçağıyla  operasyon yapmakta,  bölge halkını  sürgüne zorlamaktadır. Davutoğlunun « ev, ev temizleyeceğiz » söyleminden anlaşılacağı gibi gerekirse toplu kıyım da yaparız denilmektedir.

Cumhuriyet tarihi Kürtlere yönelik bu tip toplu kırımlarla doludur. Ağrı-Zilan, Dersim bu soykırımsal kırımların en uç örneğidir. Orda da kitle katliamları ve ardından sürgün vardır. Bölge insansızlaştırılıp, yerine güvendikleri aileler getirilip yerleştiriliyor. Bugün  operasyon yapılan bölgelere bakarsanız  büyük bölümü Rojava ile sınırdır. Amaç katliam ve göçertme ile bölgeyi insansızlaştırmak ve Rojava üzerinde baskı oluşturarak uzun vadede oraya müdahale etmektir.

Cumhuriyet  Kürtleri Türkleştirmeyi, Alevileri de Sünnileştirmeyi kendisine ana amaç edindi. AKP’de bu çizgide yürümektedir. Kürtler dışındaki azınlıkları sisteme entegre eden, Sünnilik dışı inanç kesimlerinin büyük bir kesimini Türkçü İslam çizgisinde buluşturan Cumhuriyet, sadece Kürtleri ve Alevileri bir bütün olarak asimile edip sisteme eklemleyemedi.

Cumhuriyet ideolojisinde, sisteme entegre edilemeyen kesimler imha edilmelidir. Erdoğan AKP’si de aynı yolda ilerlemektedir. Ancak her başkaldırıda başları ezilen Alevi ve Kürtler günümüzde ne eski Kürt, ne de eski Alevidir. Modern örgütlenmelere sahipler. Geçmişte asimile etmek amacıyla ülkenin dört bir yanına devlet tarafından  bilinçlice sürgün edilmelerini şimdi bir avantaja çevirecek yeteneğe de sahiptirler.

Erdoğan’ın amacı ; Sünni İslam aracılığıyla hilafeti,  Asimile olmuş, sisteme entengre olmuş Aleviler eliyle Cumhuriyeti, ihanetçi Kürtler aracılığıyla da Kürdistanı ele geçirmektir. Görünen odur ki , tüm bu hevesleri kursağında kalacaktır.

***

Türkiye devlet yetkilileri , « çöktürme »  adı verilen Kürdistanı işgal planını yukarda da değindiğimiz gibi Eylül 2014 tarihinde Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı eliyle bir soykırım planı olarak  hazırladı. Müsteşarlık bu planı Genelkurmay Başkanlığı'na sundu. Genelkurmay Strateji Plan Dairesi, Strateji Şube Müdürlüğü, "Çöktürme" adını verdiği planı ayrıntılandırdı. 42-43 sayfalık plan, "gizli" ibaresi ile AKP hükümetine sunuldu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 28 Şubat'ta açıklanan Dolmabahçe Mutabakatı’nı reddetmesinin ve savaş kararı vermesinin ardından güncellenen Kürt soykırımı planı bugün Kürdistan'da Amed'in Sur, Mêrdîn'in Nisêbîn, Derik, Kerboran (Dargeçit) Şirnex'in Cizîr, Silopiya, Colemêrg'in (Hakkari) Gever (Yüksekova) ilçelerinde "sokağa çıkma" yasaklarıyla birlikte kademeli olarak uygulanıyor.

Bu açıdan bakıldığında, bazıları tarafından öne sürülen “özyönetim ilanı ve hendek siyaseti erkendir, yanlıştır” söyleminin altı boştur. Devlet bugünkü operasyonlarına elbette bir bahane bularak başlayacaktı. Özyönetim ilanları veya Hendek kazmalar olmasaydı da emin olun başka bahaneler bulunacak, başka provakasyonlarla da aşağıda detaylarını göreceğiniz plan hayata geçirilmeye çalışılacaktı.

İşte planın ayrıntıları:

*Plana göre, özel tim ve özel eğitimli askerler ve TSK güçleri şehirleri kuşatarak, mahallere ve yerleşkelere operasyonlar düzenleyecek.

*Saldırıların komuta merkezi İl Jandarma Komutanlıkları olacak. Gereklilik halinde savaş uçakları da kullanılacak.

*Ablukaya alınan yerleşkelerde, yaşam alanlar tahrip edilerek yurttaşların geri dönüş koşulları ortadan kaldırılacak.

*Kitlesel imhalar, tutuklama ve boşaltmalar yapılacak.

Özgür Basın susturulacak

*Med Nuçe, Sterk, Ronahi, Newroz, İMC ve Özgür Gün TV gibi televizyonlar ve gazetemiz Özgür Gündem’in susturulması da planlanmış.

*Hastane ve sağlık birimleri teyakkuza geçirilecek.

*Olabilecek yaralanmalarda hava araçlarının güvenli yerlerde konumlandırılması.

*Vali, kaymakam ve üst rütbeli askerlerin HDP'li vekillerle görüşmesi yasaklanacak.

*Tank ve zırhlı araçlar uygun yerlerde konumlandırılacak.

*Operasyon bölgesine giriş ve çıkışlar tamamen kapatılacak.

*Elektrik, gaz ve su şirketlerinin faaliyetleri emir dahilinde yapılacak.

*Yerel yönetim birimlerinin işleri Valilik emrine devredilecek.

JİTEM görev çağrılacak

*Planda 15 bin insan ölebileceği, 8 bin insanın yaralanabileceği, 5-7 bin kişinin tutuklanacağı, 300 bin insanın insan göç ettirilmesi öngörülüyor.

*Örgütünün batı illerinde girişebileceği kalkışmalara karşı da değişik tedbirleralınacak.

*Planı uygulamak için daha önce bölgede görev yapmış JİTEM ve Ergenekon içinde yer almış üst düzey askeri yetkiler görevlendirilecek.

Kamu personeli geri çekilecek

*Sivil kamu personeli söz konusu alanlardan çekilecek.

*Kamu binalarına operasyon güçlerine verilecek.

*Kandil'e yönelik hava operasyonları kesintisiz devam edecek.

*Örgütünün yurtiçi örgütlenmesine yönelik operasyonlara da hız verilecek

*Örgüt tek taraflı çatışmasızlık ilan etse bile plan uygulanacak.

Umarız bu planın deşifre olmasından sonra AKP devletinin niyeti iyi anlaşılır ve işi nerelere kadar  ulaştırabileceği görülür. AKP devleti yukardaki planda da görüldüğü gibi eğer ülkede ve bölgede yeterli tepki gösterilip, gidişe dur diyecek girişimler yapılamazsa askeri operasyonlarını soykırım uygulamalarına vardıracaktır. Soykırım sadece kitlesel fiziki imha değildir. İnsanları topraklarından bir daha geri gelmemek amacıyla sürmek, korku ve zulüm uygulamak, inkar etmek, toplumların doğuştan gelen haklarını tanımamakta, zamana yayılmış bir tür soykırımdır.

Yukardaki plan iyi incelendiğinde AKP iktidarı planda adı geçen eylemlerini adım adım hayata geçirmektedir.

Bundan dolayı diyoruz ki, gün birbirimizi eleştirme, birbirimizle uğraşma günü değildir. Saflar bellidir. Ortada durmanın, ‚‘ondan yana da olmam, bundan yana da olmam‘ demenin anlamı yoktur. Ya zalimden yana olunacak, ya da mazlumların safında zulme karşı çıkılacaktır. Bu doğru tutumu almak, birilerinin safına geçmek ya da birilerini eleştirmemek anlamına da gelmiyor. Ancak eleştirler yeri ve zamanında yapıldığında etkilidir.

Bugün doğru tutum;türküyle, kürdüyle ve bilcümle etnik, inaçsal ve sınıfsal ötekileştirilenler olarak, bir arada olmak ve zorbalığa karşı direnmektir.Devrimcilerin esas görevi budur.

Bazı yazarlarımız, aydınlarımız güç karşısında doğrudan saf değiştirirken, eski söylemlerinden ve HDP’yi destekleyen tutumlarından dolayı  doğrudan saf değiştiremeyen bazıları da  Selahattin Demirtaş‘ın söylemleri sonrası „ihanete uğradık“ diyerek iktidar yandaşları safına geçiyor.

Bizim söz konusu ettiğimiz bunlar değildir. Bizim için önemli olan sosyalist-devrimci aydınların tutumudur. Bugün bu kesim artık görüşleri birbirinden ne kadar ayrı olursa olsun, en azından barıştan ve kardeşlikten yana tutum almaktadır. Kemalist-ulusalcı sözde sosyalist-devrimci  ve aydınlar ise sıra sıra AKP-MHP- Ergenekoncular  fiili ittifakının ardına dizilmiş bulunmaktadırlar.

Bir bakalım Selahattin Demirtaş ne demiş;

Özgür Gündem’den Sedat Yılmaz’a konuşan Selahattin Demirtaş, özyönetim talebi için, “Kürtler bir yandan diyalog ve müzakereyi seçenek olarak masada tutarken, diğer yandan demokrasiyi yerelde geliştirecek inşa çalışmaları yapmalıdır”

“Yoksa tarihsel fırsatlar kaçıyor, kaçacak. AKP ve devlet ‘evet, gelin bu çerçevede, yeniden bir müzakere yapalım’ derse Kürtler buna kapalı olmayacaktır. Ama eskisi gibi değil, ciddi bir müzakere...” diyen Demirtaş’ın açıklamaları şöyle:

“Özyönetim talebi ile devletin Kürtleri asimile etme, katletme, inkâr etme ve sömürme yükünden Türkler  kurtulacak. Yani bunca yıldır Devletin günahına ortak olmaktan kurtulacaklar. Ve elbette bölünme korkuları ve kaygıları da ortadan kalkacak, bir arada yaşama imkânları her zamankinden fazla artmış olacaktır.

Hükümet ve devlet çevrelerinin daha ilk andan itibaren özerklik çerçevesi teklifini bölücülük, terörizm, hainlik olarak nitelemesi tesadüf değildir. Çünkü diktatörlüğe karşı tek panzehir şu anda bizim ortaya koyduğumuz demokratik alternatif olan özerkliktir. Biz tümüyle sorunun diyalog içerisinde çözülmesi yönünde siyasi karakterimizi koruyacağız.

Türkiyelileşmek Türkleşmek değil;

Türkiyelileşmek diğer partilere benzemek de değil. Türkiye çok renkli, çok kimlikli, çok dilli ve çok kültürlü bir ülkedir. Türkiyelileşmek de partiyi buna uygun hale getirmektir. AKP, MHP ve bir kısım pişman aydının HDP'den beklediği şey, Kürtleri Ankara'daki Türkleştirme politikasına teslim etmemizdi herhalde. Burada sorun Kürtlerden kaynaklı değil, sorun Türkiye'nin batısından kaynaklı.

Türkiye'nin batısı Kürtleri, haklarını olduğu gibi ve mevcut durumuyla kabul ederse HDP o zaman kolayca Türkiyelileşmiş olur. Kürtler Türkiye'ye veya Türklere ait olan hiçbir şeyi inkâr etmiyor, itiraz etmiyorlar; asıl Türkiye'nin batısı Kürtlere ait ne varsa hepsini inkâr ediyor veya itiraz ediyor. Düzeltilmesi gereken şey, Kürtler değildir; hatalı devlet politikaları ile yanlışlar üzerine oturtulmuş Batının algısıdır... “

Erdoğan düne kadar bitirmek istedikleriyle bugün ittifak yapmaktadır. Bu dün de öyleydi, bugünde böyle, yarında öyle olacaktır. Çünkü Erdoğan için  aslolan kendi ideolojisinin  yaşam bulmasıdır. Ona göre ‘bu hedefe yürürken güne göre kim amaca hizmete engel olmuyorsa onunla geçici işbirliği yapılabilir.’  Dün Kürtlere yaslanarak yol alacağını zannetti. Ancak Kürt Hareketi onun heveslerini kursağında bıraktı. Bugünkü amansız saldırganlığının nedeni de budur. “Barışçı çözüm” projesiyle teslim alamadıklarını, şimdi dün düşman bellediklerini (Ergenekoncu, Kemalist, Ulusalcı, Milliyetçi kesimler) yanına alarak yok etmeye, imha etmeye çalışmaktadır.

Ancak verili Ortadoğu ve dünya konjonktörü Erdoğan’ın bu palanlarını da suya düşürecektir. Yeter ki, bölgemizdeki gelişmelerde taraf olacak  bir üçüncü yol seçeneğini birleşerek, birlikte örgütlenerek ve birlikte direnerek büyütelim ve geliştirelim.   Türkiye bölünmeden, halkların barış içinde bir arada yaşamasını gerçekten isteyen güçlerin önündeki tek sonuç alıcı seçenek; ademi merkeziyetçi özyönetim modelini tüm Türkiye’ye yaymak; otoriter, ırkçı, faşist bir yönetim getirmek isteyen AKP’ye ve  Sultan olma hevesindeki Erdoğan’a karşı direnişi tüm Türkiye sathına yaymaktır.