Şuanda 122 konuk çevrimiçi
BugünBugün3184
DünDün2340
Bu haftaBu hafta7506
Bu ayBu ay7506
ToplamToplam10475930
Terör ve kaosla toplumu hizaya getirme PDF Yazdır e-Posta


Kapitalizm dünya da son zaman diliminde yaşanan şiddet ve terör olayları, kaos yaratılarak, yaşamı yeniden dizayn etmek, ya da tam tersi yaşamın kendisini yok ederek, korku atmosferi ile “kurt dumanlık günü sever” ata sözünde olduğu gibi dumanlı gün oluşturup istediği yönlendirmeyi yapıp sömürüyü yeniden düzenlemektedir.

Normal demokratik ortamda derhal anlaşılabilen bu tür kaos ve anti-demokratik uygulamalar ve hızlı algı operasyonları ile toplum düşünemez hale getirilerek uygulamaya sokulur, özellikle bunun yıllara yayıldığını düşünürseniz, günlük olaylar haline gelip olağanlaşır. İşte algı hareketi bu nedenle yapılır ve kullandığı eşya ve kısmi refahı kaybetmek istemeyen modern(!) toplum ise, suskunluğa ve içsel olarak yaşadığı basit refahı kaybetme korkusunun esiri olur.

Ona refah ve mutluluk veren nedir? Bir adet telefon, varsa kredi ile satın aldığı araç, kirada değilse yine daha başlangıç aşamasındaki ev sahibi olma duygusu. Hadi ki, bunlara borçsuz sahip olsa dahi, ancak, ihtiyacı kadar olana sahiptir. Bundan on yıl önce ortalama yüzde beş borçlu olan halkın bu gün yüzde altmışı borçlu, çevremizde sorunsuz ülke kalmadı ve üreteceğimiz malı satacak ülkede kalmadı. Yakında duvara toslamaya az kaldı.

Bireyin elde ettiği şeyler, matematiksel olarak hesap edilirse, onca emek ve çabanın karşılığı, yaratılmış değerin, eksi sayının esiri olmaktır. Yani kocaman ömür bir hiç uğruna harcanmıştır. Borcu borçla kapatan zaman boşluğu ve yaşam.

Maddiyatın esiri olarak özgürlüğü vermek, adaleti ve eşitliği daha baştan ortadan kaldırır. Kapitalizm emekçi insana ancak ölmeyeceği kadar aş ve barınak verir. Artan bir birikim varsa ya siz emekçi değilsiniz, ya da, başka emeğe hakkınız olmayarak el koyuyorsunuz demektir.

Emperyalizm orta doğuda yeniden dizayn teorisiyle Büyük Orta doğu Projesi adı altında yarattıkları kaos ile dizayn etme de, ülke emekçilerinin değerlerine ve yer üstü, yer altı kaynakları ve zenginliklerini açıktan gasp ederek el koyma savaşıdır.

Dünya kamu oyunu göz boyamalarla kandırıp, istedikleri atı oynatan egemen emperyalistler, parça parça veya toptan yok ederek, büyük yıkım gerçekleştirmekte, milyonlarca insanı yerinden edip yüz binleri acımasızca öldürmektedirler.

Onlar için, bölerek yönetme esastır. Orta doğuda da bunu yapmışlardır. Politikaları ise din kullanılarak yapılmıştır. Birini birine kırdırmak, koruyacağını yerinde koruyup istediğini elde etmek ve yaptığını ise dostluk diye yutturmak bu gün açıkça uygulanıyor.

Bu insanlığın öldürüldüğü, çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkeğin katledildiği ve sürgünleştirildiği, canını kurtarma pahasına maceralı kaçışlara kalkıştıkları denizin ortasında acı sonlar, hep emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin oyunlarıdır.

Patlatılan onca bomba ve ölen yüzlerce insan, Ankara, İstanbul, Paris’teki katliamlar hep sömürüyü unutturma, psikolojik olarak ölüm korkusunu yaşatarak, patronu ile arasındaki emek sermaye çelişkisini tali plana atmak istemesi için yapılmıştır.

Toplumların en nazik ve uç kesimleri böyle korkutulup susturulmaktadır. Bu bir psikolojik savaştır. Diğer taraftan insanın cins olarak yarısı olan kadının, bedenleri her türlü reklam amaçlı kullanılarak onun meta gibi gösterilmesi, kapitalizm, kadının hem emeğini sömürmek ve hem de ürettiği  malın  satılmasında onu reklam amacı olarak kullanması, yani aşağılaması, beraberinde erkeğinin de, insanın yaratıcısı olarak doğuran kadını eşit görmemesi, dünyanın yarısı olan cinsin, aşağılanması, katmerli sömürüsü, onun söz sahibi yapılmadığı sosyal ve siyasal toplum yapısı, bizim gibi az gelişmiş ülkelerde, var olan feodal din anlayışıyla bütünleşince, evinde oturan ve seks kölesi gibi görülen, kocasının eve getireceği yiyecek ve içecekle beraber, erkeğine gelecek ikinci ve üçüncü köle cariye bekleyen kadın konumuna getirilmek istenmektedir.

Toplum kadına yapılan baskıyla ilk olarak insanın yarısına baskı uygulamaktadır. Bunu egemen erkek anlayışı da eklenirse, dinsel eğitimin ve inanç kültlerinin erkeğin egemen gururunu okşayan ahlaki yapısından dolayı taraftar bulmakta” Evlenmeyen kadın yarımdır” diye beyan verilmekte, kadın evlenmezse toplumda yeri yoktur denilmektedir. Kadın eşit insan olarak görülmemektedir ve aşağılanmaktadır.

İnsan hakları evrensel beyannamesinde, ilk maddeler; Din,dil, ırk, cinsiyet ayrımı….” Şeklinde başlamasına rağmen ‘devletin bekası uğruna’ diye sürdürülen konuşmalarla evrensel beyanı hiç ederler. Anayasayı, babayasayı tanımazlar, zaten kanunlar onların bozması ve tanımaması adına yapılmıştır.

Hukuk, sömürülen için, ayak oyunlarının oynandığı ve burjuvazinin mülkünü koruyan araçtır. MÜLK adaletin temelidir. Mülkün yoksa adaleti de bekleme.

Halkların yaşadığı dünyada, dünya emperyalizmi, onların arasına nifak tohumları ekerek,  üstün ırk teorileriyle birbirlerine düşürmekte, dinsel olarak ta aralarındaki ayrımları körükleyerek beraber yaşama kültürünü yok etmektedir. Anadolu toprakları ve Ortadoğu buna en iyi örnektir.

Topraktan çıkan her şeyi, suyu, petrolü, madeni ve enerji kaynaklarını kendi ceplerini şişirmek için kullanan egemenler, halka gelince avucunu yalatmaktadır.

Bu eşitsizlik sorulduğunda, Kürt komşunu veya Alevi komşunu sana düşman gösterip, sakın ha, bak görüyorsun seni onlardan koruyorum sesini çıkarma denmektedir.

Amerika da eşcinsel kulüpteki saldırıda elliden fazla insan kurşuna dizildi. İnsana yapılan bu saldırının hemen izlerini kaybetmeye başladılar.

İstanbul’da eşcinseller protesto için yürümek istediklerinde ‘alperen ocakları’ tehdit etti. İşte oluşturulan toplum yapısı böyle, birileri birilerini tehdit altında tutuyor ve hukuk onu sorgulamıyor. Eşcinselliğe en çok saldıran sağcı milliyetçi Alperenler, eşcinsel erkeklerle yattıkları isim isim yayınlanacak deyince saldırıdan ve tehditten vazgeçtiler. Ahlak bu ise eğer, en büyük ahlaksızlık, hem yapıp hem de yaptığını inkar edendir.

Osmanlı hayranı alperenler, dedelerinin haremlerinde ‘oğlanlar’ diye bir bölümün olduğunu unuttular herhalde. Konuşulduğunda, ya, onlar Hristiyan derlemesi diyerek, birde Hristiyanlığı kötüleme çabasına giriyor. Ecdadınızın ürettiği bu yapıyı kabullenin artık, onları da insan olarak görün ve saygınızı gösterin. Osmanlıyı hanedan olarak savunuyorsanız, bunu da beraber savununuz.

Maraş sehri son dönemlerde gündeme oturmaya başladı. Suriye göçmenlerini Alevi köylerine yerleştirerek, oradaki dokuyu dejenere etmek isteyen iktidar, sürekli Alevi inançlı halkı kaşımaktadır. Bin yıldır Anadolu’yu Alevilere dar eden anlayış haala devam etmektedir. İstanbul’daki yeni köprüye Alevi düşmanı Yavuz’un adını vererek kendilerinin gerici anlayışını sergilediler. Selçuklu, Osmanlı tarih boyu hep sürgün yaşattı Alevilere, tam yerleşik kültüre geçip maarifçi, yani eğitimli toplum seviyesine gelince, yeniden kıyıma başladılar. Her elli ve yüz yılda bu saldırılar yapılmaktadır.

Bu gidiş ve yapılan kaos eylemleri onların gerici özlemlerinin yerine getirilmesi içindir. IŞİD yapılanması üniversitelere boşa sokulmadı, Suriye’deki yaralanmaları sınırdan geçirip hastanelerde bakımını yapan gericilik sonuçta IŞİD din anlayışını ve terörünü pratik olarak savunmaktadırlar.

Unutulmasın ki, oluşacak yıkım, sadece tek taraflı olmaz, her iki tarafı da yıkar. Oluşacak bu kaostan emperyalizm karlı çıkar. Kaybedenler halklar, inançlar ve işçi sınıfı olur. Ancak diğer kaybeden, bize bu baskıyı mazur gören iktidarın kendisi de olacaktır.

Aydın ve ilerici düşünen herkes, oluşturulan kaos ve teröre karşı çıkmalıdır. Bu gün susulursa yüzlerce yıl sesimizi çıkaramaz hale geliriz.