Şuanda 51 konuk çevrimiçi
BugünBugün3139
DünDün2340
Bu haftaBu hafta7461
Bu ayBu ay7461
ToplamToplam10475885
Avrupa Kürtlere karşı dürüst olmalıdır! PDF Yazdır e-Posta


Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye ile müzakerelerin dondurulması yönünde aldığı kararın Erdoğan diktatörlüğü üzerinde en azından görüntüde de olsa etkili olduğu söylenemez.

Karardan sonra Türk yetkililerin "yok hükmündedir" açıklaması bunu gösteriyor. Daha önce de belirtmiştim; yaptırım gücü olmadıktan sonra böylesi kararların fazla anlamı yok. Yaptırım gücü, fonlardan akan paraların durdurulması ve ekonomik ilişkilerin sınırlandırılması ile mümkün olabilir.

AP'nin aldığı karar önemli olmakla birlikte, bunun Avrupa Birliği icra kurullarında ve esas olarak ta Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinde kabul edilip uygulamaya konulması çok daha önemlidir.

Kınamalar ve caydırıcılığı olmayan kararlar ekonomik yaptırım gücüne dönüşmediği sürece, Erdoğan diktatörlüğü bildiğini okumaya devam edecektir.

Avrupa Birliği ülkelerinin kendi geleceklerini de tehdit eden bir diktatörlüğün önüne geçmenin iki yolu bulunmaktadır:

Birincisi; Yalnız Türkiye'yi değil, tüm bölgeyi tehlikeye sürükleme potansiyeli taşıyan ve AB ülkelerine "teröre destek" suçlaması yapan Erdoğan diktatörlüğünün hukuksal gerekçelerini ortadan kaldırmak. Bunun için; AB öncelikle PKK yasağını kaldırmalıdır. Çünkü Erdoğan diktatörü AB ülkelerinde yürürlükte olan PKK yasağını kullanmaktadır. Erdoğan tarafından PKK’nin terörist ilan edilmesinin maddi zeminini bu yasak oluşturmaktadır.

Yalnız Kürtlerin değil, tüm halkların özgürlük mücadelesine soyunmuş bir hareketi ekonomik çıkarlara kurban ederek terörist ilan etmek, Avrupa demokrasisinin en büyük ayıbıdır. Hem bu ayıbı taşıyıp, hem de Türkiye'ye Kürt sorununda siyasi çözüm önermek ise büyük ikiyüzlülüktür.

AB ülkeleri siyasi çözüm istiyorlarsa eğer, bu çözümün bir tarafı olan PKK'ye terörist diyemez ve onu terör listesine alamaz.

PKK yasağı sürdükçe, Türkiye'nin, AB ülkelerinin hiç bir kınamasını ve demokratik zeminde çözüm önerilerini kabul etmeyeceği kesindir.

İkincisi, AB’nin, Türkiye üzerinde yaptırım gücü olması için fonlardan Türkiye’ye akan paraların durdurulması ve ekonomik ilişkilerin (buna silah satışları da dahil) sınırlandırılmasıdır. Bu gerçekliğe uyulmadığı sürece, Türkiye’nin gözü dönmüş kırımcı ve yayılmacı politikasından geri durması düşünülmemelidir.

Hitler faşizmine benzer şekilde bir yükselişle, tüm bölgeyi ve giderek Avrupa'yı tehdit eden bir diktatörlüğün önüne geçilmek isteniyorsa eğer, onun yükselme zeminini kurutmak gerekiyor.

Bu maddi zeminlere dokunmadan yaptırım gücü olunamaz ve izlenen politikalar da gerçeklikle bağdaşamaz.

AB ülkeleri böylesi bir tutumun sahibi olabilirler mi?

Devletlerarasında ekonomik ilişkiler belirleyicidir. Buna çıkar ilişkileri de diyebiliriz. Bu yönü ile AB ülkelerinin bir bütün olarak böyle bir tutuma girmeleri zor gözüküyor.

AB ülkelerinin elbette bugünkü haliyle Türkiye'yi kabullenmesi de zor.

Burada önemli bir faktör öne çıkacağa benziyor: Özellikle Belçika mahkemesinin "PKK silahlı mücadele yürütüyor, faaliyetleri terör suçu değil" demesi, yine Almanya da bir mahkemenin "PKK Ezidileri korudu, Türkiye IŞİD'e destek verdi" kararları emsal olacağa benziyor. Bu tür kararların çoğalması da yasağın kaldırılmasına ön hazırlık mahiyetindedir.

AB ülkelerinde utangaç bir şekilde uygulamada olan yasağın mahkemeler yolu ile kaldırılmasının hukuksal zemini de fazlası ile mevcuttur.

Almanya mahkemelerinin, anlamsız bir şekilde ve ekonomik çıkarlara dayalı bu yasağın kaldırılması yönünde verecekleri karar çok önemlidir.

Mahkemelerinin bu yönde verecekleri bir karara, Alman devleti uyacağı gibi, diğer AB ülkeleri de uymak zorunda kalacaklardır.

Mahkeme kararları, AB ülkelerinde bağlayıcıdır ve hükümetler buna uymak zorundadır.

Bu yönü ile, Başta Almanya olmak üzere, Tüm Avrupa'da PKK yasağının kaldırılması için demokratik tepkilerin ortaya konulması anlamlı ve önemlidir. Bir diğer önemli iş ise, Kürt diyasporası ve öncüsü güçlerin yol kazalarına sebep olabilecek pratik tutumlardan özenle kaçınması ve her türlü provakasyona karşı uyanık olmasıdır. Kürtler de tüm toplumlar gibi siyasetin duygularla değil akılla ve bilinçle yürütüldüğünün farkındadır. O zaman olası yol kazalarına sebep olacak provakatif girişimlere karşı her an tetikte olunmalıdır.

AB ülkelerini "teröre destek"le suçlayan Erdoğan diktatörlüğünün bu  avını ortadan kaldırmanın yolu PKK yasağının ortadan kaldırılması ile mümkündür.

Bu yasağın kaldırılmasında mahkemelere büyük iş düşüyor. Umut ediyorum ki mahkemeler bu yönde kararlar alacaklardır.

AB ülkeleri, mahkemelerin aldığı kararlarla Türkiye’yi zorlayacağa benziyor.