Şuanda 354 konuk çevrimiçi
BugünBugün3321
DünDün2340
Bu haftaBu hafta7643
Bu ayBu ay7643
ToplamToplam10476067
Halkın sanatçısı olmak PDF Yazdır e-Posta


2017’ye geçmek için saatler geri sayıma başlarken, saygıyla andığımız Yılmaz güneyin şu sözüyle başlamak istiyorum. “On binlerce, milyonlarca insan beni izler. Hedefim onların sevgisine layık olmak, farkında olmadıkları şeyleri göstermek, onları uykularından uyandıracak filmler yaparak onları toplumsal mücadeleye katmak için çalışırım.”

Özellikle 2015’ten önce halkın AKP dikta rejimine karşı gelişen hoşnutsuzluğu karşısında; AKP diktasına muhalefet olamayan bir muhalefet vardı. Kitlelerin özlemine cevap verecek güçlü, halkları kucaklayacak bir parti özlemle bekleniyordu. AKP diktasına karşı muhalefet yapabilecek bir partinin sıkıntısının çekildiği bir süreçte; tüm halkları kucaklama amacıyla HDP gündeme geldi ve tüm renklerin sesi ve gücü olarak Haziran 2015’te seçimlere ilk kez katılan Halkların Demokratik Partisi (HDP), %10 seçim barajını geçerek, aldığı %13,1 oy oranı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 80 milletvekili ile temsil edilmeye hak kazandı. HDP’nin bu ilk seçimdeki kazanımı tüm renklerin umudu oldu. Ancak iktidarları sarsılan kesimlerin şimşeklerini de üzerine çekti. HDP’nin bu başarısı birçok burjuva yazar, aydın hatta kimi dinci kesimleri bile sevgisini kazanmış, onları saflara çekmiştir. Ilımlı İslam diye önümüze sürdükleri AKP gerici Sünni İslam iktidarı, HDP’nin kazanımları karşısında canavarlaşmış, adeta ölüm yarası almış bir canavara dönüşerek sağa sola saldırarak, halkın tüm kesimlerine baskı ve şiddet uygulayarak, topluma korku salmaya çalışmış, sindirmeye susturmaya çalışmıştır. Kendi kirli emellerine varmak için din bezirgânlığı yapmış, ırk, din, dil ayrımını yapacak kadar küstahlaşmıştır. Diktatörlerin ayakta kalmalarını sağlayan tek şey gelişen ve güçlenen barış ve demokrasi güçlerine karşı top yekûn savaş açmaktır. Böylesi bir süreçte halkın sanatçısı, aydını, yazarı, gazetecisi başta olmak üzere tüm ilericiler dikta rejimine tavırlarıyla kendini gösterirler. Halkın sanatçısı ve yazarı olmak basit değil, büyük bir sorumluluk ister. Sadece söylemleriyle değil, faşizme karşı dik duruşlarıyla da belli olurlar Zira sanatçı olmanın kıstası ezilen halkların ve gelişen sınıf mücadelesinin yanında yer almaktır. Bu halkın sanatçısının olmazsa olmazıdır. Devrimci bir sanatçının omuzlarına yüklenen sorumluluklar hiç de kolay değil elbette. Öyle ki, sorumluluklarını ezilen halkların yaşadığı, sosyo-ekonomik sıkıntıları, gelişen mücadeleyi perdeye yansıtıp yol gösterici bir konuma sahip olmak zorundadır. Mesela Yılmaz Güney gibi halkın sanatçısı olmaktır. Diktatör zulmü altında Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay gibi dik duran gazeteci yazar olabilmektir. Ahmet Hakan gibi en ufak bir saldırı karşısında teslim olmak değil. Hele de dikta tarafından katledilen, öldürülen çocuklarımızın analarını yuhalayacak kadar alçaklaşanlar gibi değil. Diktatörler her zaman halkın sevgisini kazanmış yazar ve sanatçıları kendine bağlamak, onları halka karşı kullanmak için her şeyi yapar. Önemli olan diktalara karşı dik durmak ve zalimlere alet olmamak gerek. Bir halk sanatçısının duruşu sadece barış demekle, barışı sevmekle değil, aynı zamanda faşist iktidara karşı sergileyeceği tavırla, mazlumun yanında olduğunu dile getirip ona göre davranmakla ortaya çıkar.

 

29 Aralık 2016 Perşembe günü, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde bir diktatörün ödülünü kabul etmesi Şener Şen için doğru olmamıştır. Kendisine  bir hatırlatma yapalım: Nelson Mandela’ya 12 Mayıs 1992'de, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü'nün verildiği açıklanmıştı. Nelson Mandela, Afrika Ulusal Konseyi (ANC) aracılığıyla ödülü kabul etmediği duyurdu.  Yapılan açıklamada, Mandela'nın bütün hayatını demokrasi özgürlük için mücadeleye adadığı, bu sebeple ödülü reddettiği belirtildi. Çünkü ayrımcılık karşıtı mücadeleyi siyahların özgürleşmesiyle sınırlandırmayan Mandela, 1992'de Türkiye'de Kürtlere karşı yapılan ayrımcılıkları gerekçe göstererek Atatürk Uluslararası Barış Ödülü'nü reddetti. Şimdi Şen bu ödülü “halkların mutluluğu ve barışı için aldığını” söylüyor. Bugün AKP’nin Osmanlı despot Sünni İslam diktatörlüğü altında, Türkiye’de Kürt olmak, Ermeni olmak, Alevi olmak büyük bir suçmuş gibi gösteriliyor. Alevi halkına karşı nefret tohumları ekiliyor. Alevlerin katillerinin isimlerinin sokaklara, caddelere, köprülere verildiğini biliyoruz. Kürt halkına karşı topyekun saldırı ve katliamlar yapıldığını, şehirlerin yerle bir edildiğini biliyoruz. Bütün bunları bilerek ve görerek, bunları yapan bir diktatörden ödül kabullenmen Şen’e yakıştı mı? Bu mu senin halk sanatçısı olma anlayışın? Zalimin yanında durmak mı? Ben Yılmaz Güney’in sözüyle başladım yazıma onun sözüyle bitireyim. Devrimci sanatçı Yılmaz Güney’in dediği gibi; “Kralın sofrasında bey olacağıma, halkımın kavgasında eşkıya olurum.” Halkın devrimci sanatçısı, yazarı, gazetecisi olmak işte böyle bir şey Şener Şen.