Şuanda 195 konuk çevrimiçi
BugünBugün3229
DünDün2340
Bu haftaBu hafta7551
Bu ayBu ay7551
ToplamToplam10475975
Devrimcilik fırtınalara direnmektir! PDF Yazdır e-Posta


Türkiye, 15 Temmuz’dan bu yana, tıpkı 12 Eylül sonrasını yaşıyor. Muhalefet güçleri ağır bir saldırı altında, Kürt siyaseti zindanlara doldurulmuş durumda, MHP AKP’nin stepnesi olmuş, CHP ise bugün modası çoktan geçmiş ulusalcılığı aşamadan debelenip duruyor. Bizim devrimci güçlerimizde ise birkaç grubu saymazsak, bekle gör yaşanıyor. Birçoğu terör ile arasına mesafe koymak adına Kürt siyaseti muhalefetinden bile uzak duruyor.

Yeni genç kuşaklar devrimci mücadeleye kazanılamadığı için, 12 Eylül zindanlarında ve sürgünde bir çeşit rehabilite edilmiş 78 kuşağı ise, kendisinden beklenen son devrimci çıkışı yapmaktan aciz, bu vartayı atlatmanın hesapları içine girmiş bulunmaktadır. Oysa bu vartayı atlatmanın biricik yolu direnmektir. Belki çokça bedel ödenecektir. Belki büyük bir kırım yaşanacaktır ama başkaca da çare kalmamıştır. Tersi tutum 15 yıllık AKP diktatörlük rejiminin toplumu Mustafa Kemal diktasının yapamadığı kadar tek tiplileştirecek ve tek partili rejim oluşturacak Erdoğan diktasına yol açmaktır.

AKP’nin MHP’yi de kendi içinde eriterek oluşturmaya çalıştığı bu tek partili sistem; sadece Kürt muhalefeti ile durdurulamaz. Bugün bu sistemin yıkılması, başını Türkiye emekçi güçlerinin, devrimcilerinin, demokratlarının, Alevilerin çektiği güçler ile Kürt siyasetinin her alanda oluşturacağı bir ittifakla olanaklıdır. Bugün bu ittifakın önündeki en büyük engel CHP yönetimidir. Öyleyse önce buradan başlamak ve CHP yönetimini devirmek gerekiyor. Ya da tecrit ve teşhir etmek gerekiyor. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına sebep olan, Yenikapı ruhu diyerek Erdoğan’a açık destek veren, teröre karşı tüm gücümüzle iktidarın yanındayız diyen bir CHP; devrimci güçler açısından ittifak yapılacak bir güç değildir artık.

Ancak bu yazının konusu bu değil. Bizim konumuz düne kadar söz ile mangalda kül bırakmayan, devrimcilerin mütevazi çabalarına gülüp geçen, küçük küçük gruplara hitap edeceğime, beni dinlemeye gelen binlerce CHP’liye hitap ederim diyerek oportünist bir tavır ile devrimci mücadeleden kaçan ve özellikle Kürt siyaseti ile arasına mesafe koymanın kendilerine bir dokunulmazlık zırhı olacağına inanan eski yoldaşlaradır.

7 Haziran seçimlerinde rüzgarın estiği yöne, Kürt siyasetinin yanına yanaşmak isteyen ve bu cephede emek vermeden bir yerlere gelmek için pazarlıklar yapan bu yoldaşlarımız acaba bugün nerede duruyorlar? AKP karanlığına karşı küçük bir ışık olmanın hesabını yapıyorlar mı? Binlerce Kürt siyasetçi zindanlara atılırken, Kürt şehirleri halkın başına yıkılırken, Türkiye Suriye başta bölgede bir işgale girişmişken hangi siyasi tutumu aldılar? Ya da bir tavır almayı düşünüyorlar mı?

Yoksa onlarda, bazı diğer eski keskinler gibi bu vartayı atlatmak için köşeye daha fazla çekilmenin hesaplarını mı yapıyorlar? Bilinmelidir ki;  faşizmin hüküm sürdüğü bir coğrafyada her ne yapılırsa yapılsın, her ne tedbir alınırsa alınsın, isterse mevcut iktidar savunulsun, geçmişinde bu düzene kafa tutmuş hiç  kimse faşizmin hedefi olmaktan kurtulamaz. O zaman yapılacak tek şey bu mevcut sisteme karşı direnmektir. Yurt dışında yaşayanlar olarak bu sözleri çok rahat söylediğimiz düşünülebilir. Belki de bunu düşünmekte haklısınız.

Ancak eğer bugün sizler bu baskı karşısında söz söylemekte zorlanıyorsanız, o zaman sizde bizim geçmişte yaptığımız gibi “kaçın”.  Sürgünde yaşamayı göze alın ve yurt dışında muhalefet yapma yolunu seçin.  Bugün birçok muhalif insan bu yolu seçmiş ve yurt dışına çıkmış, çıkmaktadır. İktidar bunu önlemek için dışarı çıkanlara çağrı yapmayı ve dönmeyenleri de vatandaşlıktan çıkarmayı düşünmektedir.

Ülkesinden, toprağından, sevdiklerinden kopmak zorunda kalmanın ne kadar zor olduğunu on yıllardır sürgünde yaşayanlar olarak çok iyi biliriz. Ancak en azından bu bedeli ödemeyi göze almak gerekmez mi? Bu sisteme bir avuç insan ile kafa tutmuş bir geleneğin savunucuları bu kadar mı acizler?  Biz hala umutluyuz. Ya da umutlu olmak istiyoruz. Bu düzene kafa tutarak büyük bedeller ödeyenlerin, AKP İslamist faşizmi karşısında susmayacaklarını umut ediyoruz.

Yok ne yardan geçerim, ne de serden deniyorsa sizin bileceğiniz bir iştir. Bu durumda eğer direnenlerin yanında değilseniz; artık “eski yoldaş” olma hakkını da kaybedersiniz ve tüm çektiğiniz kahırlara, ödediğiniz bedellere rağmen korkak, dönek yaftası yemekte kurtulamazsınız.

Direnme derken 60-70 yaşında elinize silah alın demek istemiyoruz. En azından bilgilerinizi, deneyimlerinizi genç kuşaklara aktarın, en azından sokağa çıkanların yanında durun, bir bildiri yazın, bir açıklama yapın, söz ile de olsa faşizme geçit vermeyeceğiz deyin.

Bugün tüm zorbalığa karşı bunu diyenler var. Elbette tüm bu söylediklerimizi yaptığınızda da bedel ödemek zorunda kalabilirsiniz. Bunu bizden daha çok siz biliyorsunuz. Ancak yarınki kuşakların daha ağır bedeller ödememesi için bizlerin bedel ödemesi hiç değmez mi?

Eğer bizden önceki kuşaklar, babalarımız, dedelerimiz zorbalığa karşı çıkabilse, direnebilse, bedel ödemeyi göze alabilseydi, inanın belki de bizim kuşak zindanlarda, işkencehanelerde, sürgünlerde aç bilaç yaşamayacak, “mutluluğun resmini” yapabilecekti.

Evet biz, siz, herkes bu ülkede demokrasi, kardeşlik, eşitlik diyen herkes büyük bedeller ödedi. Bir kısmı bu koşullara dayanamadı ve düzene teslim oldu. Ama sizde biliyorsunuz ki, o düzene teslim olanların, davasını parayla, sözde itibar için satanların esemesi okunmuyor.   Ama insanlığın kurtuluşu için ölenlerin isimleri yaşıyor, yaşatılıyor. Zindanlara düşenler, işkence görenler, sevdiklerinden ayrı sürgün yaşayanlar inançlarını korumaya ve yaşatmaya devam ediyor. Bugün de yapılması gereken bu zulüm düzenine karşı elimizden geleni hayata geçirmektir.

Bizden sonraki kuşakların, çocuklarımızın, torunlarımızın ortaçağ karanlığında yaşamaması için direneceğiz ve mutlaka kazanacağız inancıyla harekete geçmek zorundayız. Tersi tutum gaflettir, ihanettir.

Yukarda söylemeye çalıştık. Bu varta geri çekilerek, sus pus olarak atlatılabilecek bir varta değildir. Bugün en sıradan demokrat, ilerici devlet kurumlarından tasfiye ediliyor. Belediyelerden atılıyor. İnsanların öğretmenlikleri, avukatlıkları, savcılıkları, hakimlikleri ellerinden alınıyor. Devlet erkinin yukarıdan aşağıya tüm kurumlarına iktidar savunucuları yerleştiriliyor. Böylesine bir kıyım bu cumhuriyetin hiçbir döneminde yaşanmadı. Aslında bildiğimiz TC yıkıldı. Artık Erdoğan Sultanlığı var. Bizim kavgamız bu sultanlığa karşıdır.

Bugün Türkiye tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor denilebilir. Ancak devrimciler bilir ki, her karanlığın bir sabahı var. Erdoğan gücünün doruğunda görünüyor. Ancak en dorukta yaşayanların düşüşü de yakın demektir. Çünkü artık yükseleceği bir yer kalmamıştır ve düşüş te her zaman yükselişten çok hızlı olmuştur. Aslında Erdoğan artık düşüşünü yavaşlatmanın hamlelerini yapmaktadır. Bizlerin işi ise karşı hamleyi yapacak bir halklar cephesi yaratarak bu düşüşü yıldırım hızına çevirmektir.

Biliyoruz ki, bu yolda ödenecek büyük bedeller gerekiyor. Devrimcilik de zaten insanlığın kurtuluşu için bedel ödemeyi göze almış ‘serüvencilerin’ işi değil midir?  Bugün ülkemizde dinci gericiliğin, faşizmin yıkıcı rüzgarları esiyor. Geleceğimizi kurtarmak için bugünü feda etmekten çekinmeyelim. Bu faşizmin yıkıcı fırtınasına karşı duralım.  Unutmayalım sert rüzgarlara, fırtınalara karşı ayakta kalmak için direnmek devrimcilerin işidir.  Bu gericilik koşullarını, karanlık faşizmi kalıcılaştırmak için; ileri olan, insani olan her şeye karşı amansız saldıran Erdoğan Diktatörlüğü karşısında susanlar, toplumun geleceğini faşizmin ipoteğine vermiş olurlar. İnanıyoruz ki, devrimciler bu duruma yol açacak tutumlardan uzak duracak ve direnme yolunu seçecektir.