Şuanda 170 konuk çevrimiçi
BugünBugün448
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8172
Bu ayBu ay8172
ToplamToplam10476596
1974'ten 1980'lere doğru Acilciler (1) PDF Yazdır e-Posta


‘’ ülkede yoksullugun artıgını,halkın işsizlikten perişan oldugunu’’ söylemenin dahi, anayasal maddelere  dayanarak ‘’ milli güvenligi bozdugu’’ gerekcesıyle yasaklayan 71 anayasasyıyla, 12 Mart darbesinden çıkan siyasal sistem,hiçbir soruna çare bulamadıgı gibi var olan krizin; siyasal,sosyal ve ekonomik boyutu, eskisine oranla daha da  derinleşerek büyümesine de vesile olmuştu.

1973 seçimlerine dogru, işçi oyları, sol’un tek partisi görünümündeki CHP’ne  yöneliyordu.

CHP,’’akgünlere’’ adlı seçim bildirgesinde,’’ özgürlükcü toplum yararının kişisel çıkarlardan önde gözetildigi,hiç kimsenin  devlete ve servete de kul olmadıgı hakca bir düzen gerçekleştirecek HALK İKTIDARINI kurma’’ çagrısı yapıyordu.

B.Ecevit’in Ahmet Taner Kışlalı ile birlikte hazırladıkları, AK GÜNLERE adlı seçim bildirgesinde ,’’ ne yoksulluk ne baskı...ne ezilen ne ezen insanca hakça bir düzen... emegin yarattıgı değer emegi verenlerde biriksin,çalışanlar elele yüceltebilsin ülkeyi,insan insanı yabancılar ülkeyi sömürmesin’’ denilmekte,Genel AF vurgusu özellikle yapılmaktaydı. 

DİSK,73 genel seçimlerinde işcileri, Karaoglan Ecevit başkanlıgındaki CHP’ne oy vermeye çagırdı. ’’Anayasal özgürlükleri ve demokratik hakları, uygarlıkcı bir anlayışla savunan tek parti oldugu için işçileri,köylüleri,esnafı,memuru ve tüm dar gelirlileri CHP’ye oy vermeye çagırıyoruz’’ diye açiklamalar yapıyordu.

Bülent Ecevit’in; 1966 tarihinde kaleme aldıgı, ORTANIN SOLU’nda ‘’...Aldatılan,ezilen sömürülen halk topluluklarının,bunun farkına varınca duyacakları isyan duygusuyla kendilerinin bile farkına varmadan ansızın aşırı sola kayma ve komünizmin kucagına düşme’tehlikesinden bahstmesine karşın, hiç kimse bunu hatırlamıyor,hatırlatmak istemiyordu.

 12 mart rejimini ‘’sertçe’’ eleştirerek,’’Ne ezilen ne ezen, insanca hakca bir düzen’’sloganı ve ‘’genel af’’da israr eden tavrıyla, sol’un en hassas duygularını pervasızca kullanmaktan çekinmiyordu.

12 mart darbesinin ekonomi-politigi olan, İthal ikameci sanayileşme politikasının yürütülmesi sırasında, burjuvazinin yükselen karlarına rağmen, işçi sınıfı üçretlerinin sendikalar tarafından korunabilmesi bir yere kadar mümkün iken,bu dönemde başlayan PETROL BUNALIMI krizi nedeniyle işçi-işveren arasındaki denge büyük oranda bozulmuştu. Özellikle petrol ve diger sanayi kuruluşları  için zorunlu olan ithal girdileri için döviz yoklugu nedeniyle üretim sektöründe sıkca yaşanmaya  başlayan,  üretim’in kesintiye ugraması, MESS,TİSK veTÜSİAD gibi burjuvazinin kurumsal örgütleri ile işçi sendikalarını karşı karşıya getiriyordu.

CHP’nin, bu dönemde önerdiği ‘’TOPLUMSAL UZLAŞMA’’çagısı, işçi sınıfı örgütleri, sendikalar tarafından kabül görmemiştir.

 Krizin ulusal boyutta seyreden derinliği, sınıflararası çelişkiyi gün be gün derinleştirirken ,sivil faşist güçlerin’de,  gelişen toplumsal muhalefete karşı fiili karşı koyma ve gerekirse zorla engelleme adına, açıkca şiddete başvurmalarının da yolu açılmış oluyordu.

1966 ‘lı yıllardan başlamak üzere, Alpaslan TÜRKEŞ ile birlikte Milli birlik komitesi (MBK) üyeligi görevinde bulunan ve TÜRKEŞ’le beraber, Ahmet TAHTAKILIÇ başkanlıgındaki CUMHURİTEÇİ KÖYLÜ MİLLET PARTİSİ(CKMP) ni ele geçiren   RIFAT BAYKAL aracılcıgı ile komando kamplarında, gençleri, ‘’para militer’’ egitimden geçirenler, Şimdilerde bu gençleri açık seçik toplumsal direniş hareketlerine karşı ‘’dalgakıran’’ olarak kullanmaya başlamışlardı bile.

 Fabrikalardaki direnişlere saldırı ve grev kırıcılıgının yanısıra, ögrenci gençligin akademik demokratik hak ve taleplerine karşı, ‘’ülkücü-milliyetçi, vatansever’’ler olarak sokaga salıyorlardı. 1974 ve daha sonraki dönemde, karşı-devrimin görünürdeki vurucu güçünü bu gençler oluşturuyorlardı.

Kendilerinin, ‘’Türk’lük gurur ve şuuru’’ ile hareket ettiklerine inandırılmış, çogunlukla kırsal kesimlerden şehirlere göç etmiş, ögrenim seviyesi düşük ve işsiz gençlerden oluşturulan ve Ülkücü olarak adlandırılan bu insanlar aracılıgı ile ‘Türk’ün titreyerek kendine gelmesi’’ ve ‘’son Türk devleti’’nin ilelebet payidar kalacagı propagandası yapılıyordu.

Başta,İstanbul,Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerin yoksul mahallelerinin bile, sivil faşist güçlerin denetimi altına alınmak istenmesi, başta gecekondu bölgeleri olmak üzere  büyük şehirlerin varoşlarında, devrimci hareketler ve emekcilerin ‘’savunma’’ amaclı birlikteligi  dayatıyordu..

12 mart karanlıgında yorgun çıkan işçi sınıfının kendi içersindeki  hareketlilik  hız kazanmış,  Örgütlenme ve yeniden yapılanma temelinde taşlar  bir kez daha ve yerli yerine  oturtulmaya çalışılıyordu.

12 mart faşist darbesi ile geri çekilmek durumunda kalan DİSK, 12-13 şubat 1973 tarihinde 4. Genel kurulunu, bundan bir kaç ay sonrada, 28 mayıs 73 de TÜRK-İŞ, 9.genel kurulunu yapmış olmalarına karşın, Sosyal-demokrat sendikaların, ayrı liste olarak katıldıkları TÜRK-İŞ genel kurul’unda seçimleri kaybettilerdi. Bu bakımdan TÜRK_İŞ, yeni bir kopuşmanın eşigine gelmişti.

Ocak 74 tarihinde ölen TÜRK-İŞ Genel başkanı SEYFİ Demirsoy’un yerine, Nisan 79 tarihine kadar, partiler üstü siyasetin mimarlarından HALİL TUNÇ getirildi. Aynı tarihlerde sosyal demokrat egilimli sendikalar TÜRK-İŞ’ten ayrılarak DİSK’e katıldılar.

Mayıs 74 de bazı sendikalar ve demokratik kitle örgütlerininde içnde bulundugu 27 kuruluş ‘’FAŞİZME KARŞI GÜÇ BİRLİĞİ ‘’Kurdular ve Haziran ayında, İst.Spor ve sergi sarayında ‘’ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ ‘’ konulu bir panel yapıldı.Yılmaz Güney bu panele konuşmacı olarak çagırıldı.

1974 yılı başlarında Türkiye işci sınıfı, DİSK,TÜRK-İŞ,MİSK ve TÜRKİYE-İŞ arasında bölünmüştü (MSP’ne baglı HAK-İŞ ise 1976 da kurulacaktı)

DİSK, 1974 yılının 20 temmuz’unda, KIBRIS’ın İŞGALİ üzerine işgali destekleyen bir bildiri yayınlayarak işçilerin ‘’SAVAŞ FONUNA’’ birer yövmiye vererek, işgalde ‘’SUÇ ORTAKLIGI’’na  katılma çagısı yapma talihsizliginde bulundu.

Oysa, Kıbrıs işgali’nden hemen sonra ilan edilen sıkıyönetimle beraber GREVLER YASAKLANDI.

 1975 de yapılan 5. DİSK genel kurulunda ise, TSİP ve TİP  denetimindeki sendikalar ve sosyalist olarak bilinen isimlerin, DİSK yürütme kuruluna girememesi,TÜRK-İŞ de oldugu gibi, DİSK de de,yenı bir dönemi başlattı. İbrahim Güzelce Genel sekreterlıge Aydın Meriç ise Yardımcılıgına seçildiler. Böylece, Genel Başkan KEMAL TÜRKLER , ‘’BARIŞ, DEMOKRASİ, TOPLUMSAL İLERLEME’’ sloganını kullanmaya başladı.  TSİP ve TİP’lileri CHP nin oylarını bölenler olarak eleştirirken, devrimci örgütlerin bazılarını ise MAO’cu ve GOŞİST ler olarak suçlama dönemi başladı.

20 eylül 75 de TAKSİM de ,DISK’in tertiplediği ‘’ demokratik hak ve özgürlükler için mücadele MİTİNGİ’inde, KÜRTLERE kızan bir gurup işçi devrimciler saldırdı. KEMAL TÜRKLER konuşmacıydı.

Anayasa mahkemesinin, 11 ekim 75 de iptal ettigi DGM yasası, MC iktidarı ile 1 yıl içersinde yeniden yasallaştırılmak istenmesi üzerine 1976 da, Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük işçi eylemleri başladı.

DGM leri’’ sınıf mahkemeleri’’, ’’ sıkıyönetimsiz sıkıyönetim’olarak nıteleyen DİSK, eylül 76 da  ‘’ GENEL YAS ‘’ ilan etti. 26 Haziran1973 tarihinde kurulan DGM’ler Ekim 76 tarihinde sona erdirildi.

1974 yılından itibaren kürt cephesindeki hareketlilik de yavaş yavaş kendısını hıssettirmeye başlamıştı. Bu dönem, istenbul’da( LALELİ) Diyarbakır Ögrenci yurdu DDKD(Dogu devrimci kültür dernekleri) nin elindeydi, kaldıkı aynı dönemde,Kürtler denildiği zaman ilk akla DDKD idi.

1976 başında cumhuriyet gazetesinden İLHAN SELÇUK, kendi köşesinde ‘’ BARZANİ VE TÜRKEŞ’’ adlı bir makalesinde,  BARZANİ ile TÜRKEŞ’i aynı kefeye koydu. Bunun üzerine  Kürt cephesinden kimi yazarlar ‘’ ezen ulus milliyetciliginin ırkcı şoven karekteri’’ adlı bir yazıyla, İlhan Selcuk ve onun gibi düşünenleri kıyasıya eleştiriyorlardı. Kürtler,’’ birden fazla ulusun bırarada yaşadıgı ve bir ulusun egemenligine dayanan,kapitalizmin bir üretim biçimi olarak yerleştigi toplumlarda,burjuvazinin elinde gerici bir silah haline gelen milliyetcilige ezen ulus milliyetciligi diyoruz’’ diyorlardı. Ve devamla.’’ Ulusal kurtuluş savaşları, çok uluslu toplumlarda ezen ulus mıllıyetcılıgı olarak ortaya çıkan burjuva milliyetciligi gericilige karşı,sömürge halkların çagdaş milliyetciliğini oluşturur’’ diyerek Çagdaş milliyetçiliğin,ezilen ulus milliyetciliği oldugunu ve dunya devrimci pratiğinin de tartışmasız olarak ortaya koydugu üzere,ilerici,devrimci ve anti-emperyalist,anti-faşist niteligi nedeniyle çagdaş ulusculuktur’’ diye savunuyorlardı.

Tam da bu dönemde bizler, Türk devrimcileri ‘’gücümüzü bölmemek adına ‘’ortak mücadele’’ olarak kürtler ve Türklerin birlikte örgütlenmesi ve düşmana karşı birlikte mücadele etmesi gerektigi konusunda israr ediyorduk.

Dönemin en güçlü kitle örgütü olarak bilinen TÖB-DER ( Tüm ögretmenler birleşme ve dayanışma dernegi)  POL-DER (polis dernegi) ve KÖY-KOP ‘un da içersinde bulundugu,sendikalar dernekler ve meslek örgütleri olarak adlandırılan demokratik kitle örgütlerindeki hareketlilik ve daha fazla demokrasi talebine, gencligin duyarsız kalması elbette düşünülemezdi.

Adı geçen dönemde; Demokratik kitle örgütlerinde yaşanan hareketlilik en yogun biçimiyle gençlik, özellikle de, yüksek ögrenim gençligi içersinde yaşanıyordu. İstanbul’daİYÖKD (İstanbul yüksek ögrenim kültür dernegi) ankara’da ise,AYÖKD(Ankara yüksek ögrenim kültür derneği)nin başını çektigi, yüksek ögrenim gençliginin büyük bir kesimini temsilen, demokratik hak ve istemlerin dile getirildigi her eylemde aktif yer aldıgını özellikle belirtmemiz gerekiyor.

Kasım 1973 tarihinde, benim de üyesi oldugum, yönetimin’de Cepheciler, Kıvılcımcılar ve Mihri’cılerin bulundugu İYÖKD kuruldu.

‘’Biz devrimciler olarak.. emperyalizme ve fazizme karşı, kanımızın son damlasına, tüfegimizin son mermısıne kadar, bıkmadan, usanmadan savaşacagımıza and içeriz..Bu ugurda ölüm nereden ve nesıl gelirse gelsin: Savaş naralarımız kulaktan kulaga yayılacaksa, silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle ve zafer ve savaş naralarıyla cenazelerimize agıt yakacaksa ölüm...! Hoş geldi...! Sefa geldi...!  diye mücadele yemini ederek her türlü devrimci eylemde öncü rolu üstlenmek için elinden gelen tüm fedakarlıgı göstermekten geri durmadı.

18 aralık 74 tarihinde ŞAHIN AYDIN 23 ocak 1975 tarihinde KERİM YAMAN adlı devrici ögrencilerin, faşistler tarafından öldürülmeleri üzerine başta istanbul üniersitesi olmak üzere birçok fakülte binlerce devrimci ögrenci tarafından işgal edilerek olay protesto edildi.

1 aralık 76 da IDMMA ( İstanbul mühendislik mimarlık akademisi) ögrencisi Cezmi YILMAZ ın, Kocamustafa paşadaki venaze törenine 10 000 kışılık kalabalık kalabalık bir ögrenci kitlesi katıldı ve saatlerce polisle çatışıldı. 7 nısan 76 da ankarada Hakan YURDAKUL öldürüldü,  8 nisan da ıstanbul’da 5000 kişilik protesto eylemi yaparak olayı kınayan sloganlar atarak devrim andi içtik.. Esari  ORAN ve Burhan BARIN cinayetlerınde de aynı kalabalaıkla protesto eylemlerinde bulunduk. 0cak 1976 tarihinde İTÜ(İstanbul teknik üniversitesi) ögrencisi Özer ELMAS’ın  aynı şekilde faşist katiller tarafından katledilmesi üzerine ITÜ Maden fakültesi kalabalık bir ögrenci gurubu tarafından işgal edildi.

İYÖKD, sadece  ögrenci gençligin demokratik taleplerine sahip çıkmadı. Kitlesel direnişin bulundugu her alanda aktif rol üstlendi.Grevlerde işçilerle kolkola olmak için, işçi eylemlerinde grev gözcülüğü yaptı. Grev kırıcısı sivil faşistlere karşı grev çadırlarında sabahlara kadar silahlı koruma görevleri üstlendi.Gerektigi yerde ve zamanda grev kırıcılarına karşı devrimci şiddet uygulamaktan geri durmadı. SUNGURLAR, FROFİLO ve AMBARLI işçileri ile omuz omuza ve eylemlerinin her anında onlarla dayanışma içersinde oldu.

İYOKD, bu ve benzeri eylemleri organıze ettıgi için ‘’cezalandırıldı’’. 1975 taihinde kapatıldı ve yöneticileri tutuklandı.

İstanbul’da onbinlerce devrimci ögrenci kitlesini örgütleyen ve eylemlerini organize eden İYÖKD yönetim kurulunun salt çogunlugunun, daha sonra ACİLCİLER olarak adlandırılan örgütümüz taraftarı oldukları ve siyasallaşan gençlik kesiminin Acilciler kanadında yer aldıklarını burada özellikle belirtmek durumundayım.

IYÖKD başkanı olarak tutuklanan Alişan ÖZDEMİR ve ve genel sekreter olarak tutuklanan Yusuf DOGAN adlı arkadaşları burada

anmak durumundayım. Yukarda sıraladıgım gençlik eylemleri içersinde birlikte yer aldıgım Yusuf DOGAN’ın, 1976 tarihinde  evlenme törenim için Elbistan’a gelerek,  Acilciler adına bu örgüte katılmam konusunda yaptıgı öneriyi olumlu bularak birlikte çalışma kararı aldıgımı da böylece belirtmek isterim.  

1976 yazında, kapatılan İYÖKD’ün yerine, İYOD (İstanbul yüksek ögrenim dernegi)kuruldu.

Aynı tarihlerde TDAS, İstanbulda, 184’lükler olarak anılıyor ve örgütlenme çalışmaları yapıyordu.

Devam edecek....