Şuanda 167 konuk çevrimiçi
BugünBugün446
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8170
Bu ayBu ay8170
ToplamToplam10476594
acilciler... PDF Yazdır e-Posta


İki sene kadar oldu. Acilciler tarihinin karanlık noktalarını aydınlatıyoruz. Devrimci hareketimiz içersine sızmış olmasına karşın, zamanında farkedilmeyen, farkedemediğimiz ‘’ayrık otlarını’’ tespit ediyoruz. Geç kaldıgımızı söyleyenler oluyor. Geç kaldıgımızı, bugüne kadar neden ses çıkartmadıgımızı söyleyenler oluyor. Defalarca yazdık. Geç kalmadık,  bunları, 22 sene önce de yazdık. Bildiklerimizi, bizzat yaşadıklarımızı ve yaşadıgımız dönemde anında itiraz ettiğimiz,karşı çıkarak katılmadıgımız ne varsa, hepsini dile getirdik. Teker teker susturulan ve karşı çıkamaz hale getirilen bir avuç insanla ‘’ ehlileştirilip’’ devrimci niteliklerinde arındırılmış ve tam bir mafia örgütlenmesine dönüştürülmüş hareketimizin, içerden yapılacak bireysel karşı çıkışlarla  düzeltilemeyecek kadar devrimci niteliklerinden aşındırılmış oldugunu farkederek ayrılmak zorunda kaldık.

İdeolojik ayrılık yok diyorlar(!)

Dogru söylüyorlar, ayrılıgı gündeme getirecek ideolojik-politik bir ayrılık söz konusu olmadı.  Olmadı çünkü, İdeolojik-politik konuları tartışmaya, konuşmaya,bu sorunlar üzerinde sohbet etmeye bile zamanımız olmadı ki...

İdeolojik-politik ayrılıklar devrimciler, sosyalistler arasında olur. Biz bu konumda degildik, biz bu tür konuları tartışmaya açacak  niteliklere sahip degildik.

‘’ Hiçbir siyasi önermeleri olmadı’’ diyorlar. Dogrudur, kendi açımdan söylüyorum, evet olmamıştır. Neden olmadıgını anlatmaya çalışıyorum. Siyasi önermelerin, siyasi bir atmosferde yapılabilecegini bilmiyor degilim. Siyasi atmosferden yalıtılmış bir örgütlenme içersinde, siyasi tartışma(!) yapmaya kalkışmanın abesle iştigal etmek olacagını anlamak istemeyenlere anlatmaya çalışıyorum.

Siyasetin bir perde, siyasi gözükmenin bir araç,siyaset yapmanın bir orta-oyunu gibi değerlendirildiği ve her adımın bir manevra olarak önceden kurgulandıgı bir sahnede, siyeset tartışması yapmak isterken, gülünesi duruma düşerek, ‘’ dikkat edin, her hareketini rapor edin’’ adam durumuna düşürülerek ‘’ şaibeli’’ damgasının vuruldugu  bir ortamda, önce siyaset diyerek ayak diretmenin mantıgı olmadıgını anlatmaya çalışıyorum...

Günay Karaca’yı anlatmaya çalışırken söylemek istedigim tam da buydu.

Müntecep Kesici’yi anlatmaya çalışırken, kastettiğim tam da buydu.

Beni, Ali Sönmezi, Yusuf’u, Sami’yi anlatmaya çalışırken anlatmak istediğim buydu...

Çok açık ve net net yazıyorum. Suriye’deki orta-oyunu’nun senaryosundan habersiz olanlar, oynanan oyun’un bütününü hiçbir zaman görmeyenler, göremeyenler,görmelerine fırsat verilmeyenler, uzun yıllar oynanan oyunu aval aval seyrettiler. Sadece baktılar. Baktılar ama göremediler. Görmek isteyip de soru sormaya kalkanlar, Bakıp ta görmeyen( görmek istemeyen)ler tarafından ‘’rapor edildiler’’. Rapor edilenler, derhal cezalandırılmadı. Tam tersine, ‘’ onurlandırıldı’’(!) Ve.. ve.. bir takım ‘’yetkiler’’le donatılarak ‘’sorumlu’’ sıfatıyla Türkiye’ye gönderildi.  Gönderildiler ve en fazla iki ay içersinde ‘’hangi cezaevinde mektup yazacak’’ diye arkalarından ‘’lades’’ çekildi.

Büyük balık operasyonu’nu anlatmaya çalışırken asıl anlatmak istedigim tam da buydu...

Küçük balık operasyonu da budur. Kurgu ve mantık farklı olsa bile hedeflenen amac açık ve nettir.

İki senedir sordum ve bir kez daha soruyorum. Suriye’den Türkiye’ye yollanan yoldaşlarımızdan yakalanmayan kaç kişi var? Bana bir cevap veren çıkar mı ? Çıkmaz. Çünkü yok...

O halde tekrar soruyorum. Biz neyin ideoljik-politik sorunlarını tartışmalıydık? Siz olsanız ne yapardınız? İdeolojik-politik sorunlardan önce bu konunun üzerine eğilmez miydiniz?

1981 tarihinden itibaren Suriye’den Türkiye’ye, yada tam tersine, Türkiye’den Suriye’ye gelip giden herkesin ( istisnasız herkesin) neden yakalanıyor olduklarını sorup  ögrenmek istemez miydiniz?

Üstelik de, bu konuyla ilgili ortaya deliler, belgeler ve bizzat yaşadıgınız gerçekleri anlatarak illa tedbir diye israr etmez miydiniz?

Siz, illa tedbir derken, yüzünüze karşı ‘’ haklısın yoldaş.. derhal gereken tedbirleri alalım’’ denilmesine karşın, aynı hataların bilerek yapıldıgını görseniz ve arkanızda ‘’ tehlikelidir dikkat edin, içerde kafayı yemiş’’ diye söz edildigini duysanız ne yapardınız? Günlerce degil, aylarca aynı şeyleri tartışmanıza karşın, her seferinde yalan söylendigini ve hiçbir şeyin yapılmadıgını görseniz ne yapardınız?

1982’den sonra ACİLCİLER örgütünden ayrılan tüm yoldaşlara soruyorum.

 ACİLCİLER’den neden ayrıldılar?

Suriye’de, Mihrac URAL‘ın çevresinde bir süre kaldıktan sonra, Avrupa, yada Türkiye’ye döner dönmez  kısa zamanda tüm ilişkilerini kestiler. Neden...?

Mihrac Ural, benim ve bizim için ‘’hiçbir siyasi gerekçeleri yoktu’’ diye yazıyor. Bunu yazan adama bir soru soruyorum.

ACİLCİLER örgütü, Mihrac Ural’ın tahmin ettiginden de yaygın, gelişkin ve pek çok alanda, emsallerinden çok daha  yetkin, fedakar militanlardan oluşan bir örgüttü.

Soru şu.. Bu örgütü bu hale getiren kim?

Acilciler örgütünden ayrılan yüzlerce militandan kaç tanesi ayrılık gerekçesini ideolojik-politik bir temele oturtarak çekip gitti? 

O halde, yüzlerce insanın, her şeylerini seve seve verdigi örgütlerinden ayrılıp köşeye çekilmelerinin nedeni nedir?

ACİLCİLER örgütü, 26 Ocak 1976 tarihinden itibaren bir çok konuda ilk’lere imza attı.

Mahir’lerden sonra, Türkiye’de silahlı mücadelenin temel mücadele biçimi oldugu gerçeginden hareketle önderlerini kaybederek mücadeleye başladı.

Faşist MHP’nin gerçek yüzünü ortaya çıkartıp teşhir edilmesinde  bir ilk’e imza attı.

1 Mayıs Taksim katliamından hemen sonra, bu provakasyonun hazırlandıgı merkez olarak, CİA ajanlarının üstlenerek halka ateş açtıkları İNTERKONTİNANTEL otelini kurşunlayarak, ŞER odaklarının merkez üssünü, ilk işaret eden örgüt oldu.

ACİLCİLER, Mahir Çayanlar’dan devraldıgı ideolojik –politik hattın hayata geçirilmesinde, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak SİLAHLI PROPAGANDA’yı emsallerine oranla en dogru kavrayan örgüt oldu.

Türkiye Devriminin Acil Sorunları(TDAS) adlı broşür ile adını duyurdu ve aradan geçen bunca zamana karşın TDAS, o dönemden bugüne akıllarda kalan tek siyasi broşür olarak bugünlere kadar geldi.

ACİLCİLER, 12 Eylül sonrası Faşizmin zindanlarında DİRENŞİN SEMBOLLERİ olarak anıldılar ve Özellikle MAMAK zindanlarında başlayan direnişle Türkiye’nin dört bir tarafına yayılan direnişin ateşleyicileri olarak anıldılar.

Bunlar, İlk’tir. Bu ilk’leri yaratanlar acil  militanlarıdır. Bu tarihi yaratanlar, bu sürecte bedel ödeyenler,ne oldu da birden bire bu örgütü terkettiler?

Ne oldu ? Bunun bir cevabı olmayacak mı?  Yüzlerce insan, Mihrac Ural’a göre ‘’Hiçbir neden yokken ve hiç bir siyasi ayrılık gerekçesi göstermeden’’ gittiler, öyle mi? Gülerler adama...

Tarih, böyle mi savunuluyor?

Geçmişi savunmak(!) bu mu?

’ Hiç bir neden yokken gittiler’’ diye yakınmak, gidenlere kara çalmak ve bu insanları hiç anlamamak ve bu tarihin militanlarına saygısızlık degil mi? Acilciler tarihini yaratan militanları,  ’ sessiz kalıyorlar, tarihimize saldıranlara(!) cevap vermiyorlar ‘’ diye  suç(!) lamaya çalışan Mihrac Ural’a bakın hele... Savunulmayı bekliyor. Utanmıyor ve ‘’beni savunun’’ diye çırpınıyor, adeta yalvarıyor. Tarihin cilvesi olsa gerek, Mihrac Ural’ı savunma(!)ya kalkan bir iki sarhoştan başka kimse bulunamıyor.

ACİLCİLER, bir ilk’e daha imza atıyorlar, ‘’Ben sekreterim’’ diye yırtınan soytarıyı çırılçıplak ortada bırakıyorlar.

Mihrac Ural, Acilciler örgüt tarihi içersinde  Yalanları ve sahtekarlıkları ile anılmaktadır.

Mihrac Ural’ın, acilciler örgüt tarihi içersinde, hiç bir eylemde imzası yoktur. Biz bunu yazdıktan sonra, ne cevap verdiğini okuyanlarınız olmuştur. ‘’ Nebil rahuma ile hiç kimsenin bilmedigi eylemler yaptık’’(!) diyor. Ve bunu okuyan acilciler’de vay beee.. diyorlardır.

Yazıklar olsun.. Tereciye tere satıyor. Ve bu satıştan da ‘’kar’(!)’ etmeyi bekliyor. Gülünç olmak umurunda degil, öyle oldugu anlaşılıyor. Acilcileri güldürüyor ve maskara oluyor.

Nebil Rahuma yoldaşı da yalanlarına ortak etmeye çalışarak,sözüm ona eylem adamı oldugunu anlatıyor(!) ‘’ Hiç kimsenin bilmedigi eylemler ‘’ yapmış(mış)...

Adama demezler mi, Bre soytarı, acilciler’in, hiç kimsenin bilmedigi eylemlerle ne işi var?

Acilciler, yaptıkları tüm eylemlerini halka açıklamadılar mı?  Bilinmeyen, hiç kimsenin bilmediği eylemleri yapmakla neyi anlatmaya çalışıyorsun? Yüz kızartıcı eylemlerini bilmiyorduk, uzun yıllar sakladın. Onları bile teker teker çıkarttık.

’Nebil Rahuma ile, hiç kimsenin bilmedigi eylemler yaptık’’ derken, hem yalan söylüyor, hemde ‘’ ölü konuşturucusu’’ diye yırtındıgın konuma sen kendin düşmüş olmuyor musun?

İpligin pazara çoktan çıkmıştı ya, dokuma tezgahlarından bile geçti.  Dokundu, yün kazak oldu,  eskidi bile...

Cezaevlerinde, her gün adım adım ölüme yaklaşan hasta devrimciler var. Soytarılıgı bırak ve tarihimizin olanaklarını bu insanların tedavilerinde kullanılamak üzere devret...

İbrahim YALÇIN.

.