Şuanda 372 konuk çevrimiçi
BugünBugün584
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8308
Bu ayBu ay8308
ToplamToplam10476732
mihrac ural; "tanrıya inanan ateist"! PDF Yazdır e-Posta


’Ben tanrıya inan bir ateistim’’(!) diyor. Ben yazmıyorum. Mihrac Ural çetleşirken kendisini anlatıyor ve yazıyor. Yatmadan önce, en az bir kaç tane ayet  okudugunu söylüyor ve ‘’ sen de oku, rahatlar, huzura kavuşursun’’(!) diye  tembihlemeyi de  ihmal etmiyor.

Orentes-mir adıyla,

Orontes, Kraliçesi Zennubya "uygarlığın gücü , güç uygarlığına er yada geç galip gelecektir !.." spotuyla açılan 

ZENNUBİYA adlı blogunda, din üzerine  felsefi(!) derinliği olan yazıları bile var.

ALLAH KİMDİR? Diye soruyor ve cevap veriyor.

‘’ALLAH, kendiliginden var olandır. İnsanlar O’na kavuşurlar’’ buyuruyor(!)

İnsan bunları okudukca,’’allah-allah’’(!) demekten kendini alamıyor.  Bu blogu gördükten sonra Engin’i aradım(!) ‘’ Biz kimle ugraşıyoruz? kimi teşhir etmeye çalışıyoruz? Dedim. Şaşırdı...

Mihrac Ural’ı teşhir etmek için bunca ugraşa gerek olmadıgını, yazdıgı yazıları(!) adres göstererek ‘’okuyun ve kim oldugunu görün’’ demenin yeterli olacagını söyledim.

Yoğun bir aşagılık kompleksi içersinde oldugunu söylemiyorum(!) Hayır. Kendince, büyük bir kaderin agırlıgı altında ezilen küçük bir adamın düştügü acınası durumdan bahsediyorum. Lider(!) olduguna inandırılmış. Lider olmanın  geregini yerine getirmeye çalışıyor(!)  Lider dedigin her konuda yazar, yazmak zorundadır ya(!) N’apsın garip? Öyle biliyor. Çok yönlü(!) olmak için çırtınıp duruyor... Her konuda  yazıyor(!)

Garibim benim. Yazdıkça da, ‘’ sap yiyip saman çıkartıyor’’

Tanrı’ya inanan bir ATEİST(!)  oldugunu söylüyor ve tanrı’ya kulluk etmek gerekliliginden dem vuruyor.

Böylelerine ne denir bilmiyorum. Ama okuyucunun affına sıgınarak ben yinede, ha ben senin, ’’ İ refi dine’’ demekten kendimi alamıyorum...

Türkiye’li Arap halkının önderi oldugunu iddia ediyor. Hatay’ı ‘’kapsama alanı’’ilan etmiş. Gandi’ye özenmeyi de ihmal etmiyor. Beyaz kefen  giyecek ve Hatay sokaklarında dolaşacakmış(!) İyi güzel de umarım Müntecep Yoldaş’ın babasıyla karşılaşmaz. Ya da öldürdügü devrimcilerden herhangi birisinin yakını tarafından bir köşede kıstırılmaz... Olur ya, katillerin cinayet mahalinden ayrılamadıgı söylenir, dikkatli olmasında fayda var...

Kadim ROMA kenti HATAY halkı önderini(!) korur kollar mı dersiniz? Sanmam. Beklediklerini ve yakaladıkları yerde ‘’ eşşek sudan gelinceye kadar döveceklerini duyuyorum.

Mihrac Ural, gerçekten çok yönlü(!) bir şahsiyet.

 

Acilcilik derseniz, zaten SEKRETER(!) (siz  soytarı olarak okuyun)

Okuyucu biliyor. Daha önce yazdık, ‘’türkiyeli solcular için hiçbir önerim yok’’ demişti. ( önerilerini bekleyenler varmış gibi)

Sözün kısası, çalmadıgı kapı yok. Kendine sorarsanız, ‘’ortak ülkesi için dost arıyor’’...

Bulabilir mi? Dersiniz... Hayır. Bulamaz...

Bulamaz, çünkü, devrimciler bu adamı tanıyor. Tanımayanlar da,iki senedir yeterince ögrendiler, bu bakımdan bulamaz...

Baksanıza, bulabildiği tüm eski ‘’yoldaşların’’ kapısını çaldı. Destek istedi. Ömer’imi(!) göndermediği adres kalmadı. Eli boş döndü...

Yazılarını okuyunuz göreceksiniz. E-post adresini ele geçirdigi, eskiden acilcilik yapmış ne kadar kişi varsa yazıyor, selam yolluyor, kahraman ‘’yoldaş’’ım diye hitap ediyor ve ‘’diyalog’’ öneriyor.‘’diyalogu kesmemeliyiz’’ diye yalvarıyor. Bir selam, bir hal-hatır sormaya kadar düştü... Nasılsın? diye soracak bir sese o kadar muhtaç ki... Bulamıyor.

 

İHANET AFFEDİLMEZ...

İki senedir soruyoruz. POLİS İFADEN nerde? KAYBOLDU(!) diyor. Avukat Nizar Özkaya’yı bulun(!) ondan  alın diyor.

Hodri meydan(!)  demeyi de ihmal etmiyor.

30 senedir ‘’ser verdim sır vermedim(!) diyordu. Son bir senedir, yarım sayfa ifadem var demeye başladı. İkisi de doğru degil.

Kendisiyle birlikte yakalanan arkadaşlardan bir tanesi, 2 sayfalık ifadesini ben gördüm diyor.

Bu  da dogru degil, daha dogrusu eksik...

Mihrac Ural’ın asıl ifadesini GÖREN YOK...

Yarım sayfa yada iki sayfa farketmiyor. Hangisi olursa razıyız. Bir tanesi ortaya çıksın yeter. Biz onu okuruz ve asıl ifadesine ondan sonra ulaşırız. Çıkart diyoruz. ‘’merkezi arşive kalkmış bulamıyorum’’ diyor. ( ne tesadüf(!) aynı tarihli bizlerin ifadesi kalkmamış ama, Mihrac’ın ifadeleri kalkmış(mış)

Polis’te, Nebil Rahuma’ya pusula gönderdin iki kere yakalattın diyoruz ve Nebil’in, bu durumu Erkan Ulaşan’a anlattıgını, Erkan üstüne basa basa yazıyor. Hayır diyor. Erkan’ı suç(!)luyor. ‘’ölü konuşturucusu’’(!) oldugunu söylüyor. İki ay önce ‘’degerli yoldaş’’ diye bahsettiği Erkan Ulaşan için, iki ay sonra ‘’HAİN’’(!) diye küfrediyor.

‘’ser verdim sır vermedim’’ dedigi polis’de, Mustafa Burgaz’a bagırarak,’’ kabul et, önemli degil’’ dediğini, Mustafa’nın sözlerinden aktarıyoruz, Yalan(!) diyor. Mustafa’nin, 30 sene’den beri, MİT ajanı(!) oldugunu ve Mit’e bilgi aktardıgını(!) yazıyorlar. Utanmıyorlar...

 

Acilciler örgütü 1. Kongre’sinde, Oy birligi ile ‘’MK genel sekreterligi’’ne seçildigini yazıyor. Dogrudur.

Acilciler 1. Kongresinde Merkez komitesi üyeliğine seçilmiş kaç kişi vardı? Bunlardan hangisi senin yanında? Cevap vermiyor. Ben cevaplıyayım. HİÇ BİRİSİ...

Acilciler 1. kongresi ne zaman yapıldı?

Aralık 1987 değil mi? Bugün Nisan 2010 değil mi...?

23 sene  önce, 1 kongre’de acilciler MK üyeligine seçilmiş olanların yıllardır seninle bir diyalogu var mı? diye soruyoruz.

Suçluyor(!) Mit ajanlarıydı, ihbarcılardı, yaramaz adamlardı diyor.

1.Kongre delegelerinden hangisi bugün seninle beraber? diyoruz . Cevap vermiyor.

Ben cevaplıyorum. Şerif ve levent dışında, Hiçbirisi...

 

El yazısı ihbar belgelerini yayınlıyoruz, susuyor.

Suriye Muhaberatı adına, Acilciler örgütünü kullandın, Muhaberat’ın talimatıyla, Muslüman kardeşler örgütü yöneticilerine karşı örgüt militanlarını kullanmaya kalktın diyoruz. Tarihimizi karalıyorlar diye bagırıyor(!)

Hasan Cabir yoldaş yazıyor. Müslüman kardeşler örgütü yöneticilerine suıkast için, beni Muhaberat merkezine götürüp görevlendirdiler(!) diyor.  Kabul etmiyor, belgesiz tanıksız konuşuyorlar, yalan söylüyorlar(!) diyor.

Daglarda ot yiyerek yaşadım(!) diye yalan yazarken, karşısına Sacit Kumlu’yu çıkartıyoruz, ‘’ Yalan söylüyor, adı geçen dönemde beraberdik, ot yemedi(!) ballı-börekli kahvaltı bile yapıyorduk’’ diyen  Sacit’e küfrediyor. Tehdit ediyor.

Ayhan Karmış yazıyor. GÖKHAN SAÇ ( SAMİ) yoldaş, benim yanımda Mihrac Ural ve adamları tarafından kaçırıldı diyor. Mihrac Ural inkar(!) ediyor.

 ‘’ Sami misafirimiz(!)  oldu, hatalarının özeleştirisini yazılı olarak yaptı(!) ve gitti’’(!) diyor.

Ve Sami yoldaş, o tarihten sonra bir daha ortaya çıkmıyor.

İşkence edilerek ÖLDÜRÜLDÜGÜNÜ söylüyoruz, ‘’ delil’’siz konuşuyorlar diyor. Ayhan Karmış için, sefil birisi, ifadesini aldık (!) bıraktık diyor.

Eroin ticareti yaptıgını yazıyoruz. Kimlerle nasıl yaptıgını isim vererek ayrıntılarıyla anlatıyoruz, BELGE(!) diye bagırıyor...

Okumaları-yazmaları(!) için köy satın aldıgını, turizm tesisleri kurdugunu, afrika ‘da bir ülkeye yollanacak silahların baş bayiligini yapmaya çalıştıgını, Almanya ve Suriye’de  benzin istasyonları oldugunu KENDİ KALEMİNDEN aktarıyoruz. O’nu bile İNKAR(!) EDİYOR.

Sosyalist bir ülkeyi(K.K) dolandırdıgını, bu nedenle, adı geçen ülkenin ŞAM ve BERLİN temsilcilikleri tarafından Örgütümüz Acilciler’e hakaret edildigini yazıyoruz. Cevap vermiyor...

Lübnan’da, Filistin örgütlerinden silah çaldıgını, çalınan bu silahların kaçakçılara satılırken yakalandıgını yazıyoruz. Cevap vermiyor. Susuyor...

Mihrac Ural, hiçbir soruya cevap vermiyor. Veremiyor. VEREMEZ... O, hala karanlıkta ıslık çalmaya devam ediyor.

Ve bütün bunlardan sonra kalkıyor, Acilciler’den, ‘’beni savunun, diyalogu kesmeyin’’ diye selam bekliyor. Utanmadan, ortak ülke için dost arıyor(!)

 

İhanet unutuldu sanıyor. Çırılçıplak ortada kaldıgını biliyor, biliyor da, son bir hamle ve son bir çırpınışlarla ‘’kuyruğunu dik tutmaya’’ çabalıyor.

 

TEŞHİR’E KARŞI ÇIKANLAR VARMIŞ(!)

Mihrac Ural ile tartışmıyoruz. Teşhir ediyoruz. Bazı arkadaşlar, yada eskiden acilcilik yapmış bazı kişiler bu yazılanlardan rahatsız(!) oluyorlarmış. İki tarafı da tasvip etmiyorlarmış(!)

Doğrudur. Rahatsız olanlar ve rahatsızlıgını şu yada bu şekilde duyuranlar oldugunu biliyoruz.

Bu arkadaşlar ne istiyorlar?  Bu tür pisliklerin yazılmamasını mı?

30 senedir el altından herkesi şaibe altında bırakan, bir gün önce kahraman dediği insanlara bir gün sonra Mit ajanı, polis, ihbarcı, ihanetci diye küfreden bir soysuzun kim oldugunu, kime hizmet ettiğini, kim adına ve ne için bu rezillikleri yaptıgını yazmayalım ve susalım öyle mi?

Eskide acilcilik yapmış olupta, yıllardır köşesine çekilmiş ve bu örgütün adını bile anmak istemeyen insanların, ‘’ ben iki tarafa da karşıyım’’ diye ortaya çıkmalarına ne demeli peki?

Adı geçen bu kişiler, önce kendi konumlarını sorgulamak durumunda değil mi?

Bir dönem emek verdikleri, içersinde yer alma onurunu taşıdıkları örgütlerinin, hücrelerine kafar tasfiye edildiğini bilmiyorlar mı?

Kim yaptı bunu? Ne adına yaptı? Nasıl yaptı?

Eskide acilcilik yaptıgını iddia eden kişilere sormak gerek. Bu örgütü lime lime ederek parçalayan, herkesi birbirine düşürerek düşman edip, bırakınız acilcillikten, devrimcilikten bile soğutan kim?

Bunu bilmiyor musunuz?

Bilmeden konuşanlar için sözüm yok.

Bildikleri halde konuşmayarak, ortalıkta ‘’hakem’’ rolüne bürünenler için söylenecek çok şey var....

Yüreklerinde devrimcilik adına bir nebze olsun eser kalmışşsa eger objektif olsunlar ve öyle konuşsunlar.

Tek bir soru...

Bu yazılanlar yalan mı? Uydurma mı? Yoktan var edilerek üretilen hayal ürünleri mi?

Yalandır, uydurmadır, böyle birşey olmamıştır diyebilen bir kişi varsa çıksın SÖYLESİN...

Ben kendi adıma söylüyorum. Ben bu sitede yazılan yazılar adına da konuşuyorum.

Yalan söyleyen, yok yere kirlilik yaratan, şaibe üreten, belgesiz, tanıksız konuşan her kim olursa olsun NAMUSSUZDUR...

Yazılanlardan rahatsız(!) olduklarını söyleyen arkadaşlara sesleniyorum ve iddia ediyorum. Bizim yazdıgımız bir çok şeyin tanıgı sizsiniz... Bu site’de yazılan pek çok konunun figüranları da sizsiniz.

Figuran derken yanlış anlaşılmaması için açıklıyorum. Yazılan pek çok konunun (hepsinin degil) bizzat içersinde bulundunuz, bizzat yaşadınız ve eminimki bunlardan rahatsız da oldunuz. Ne yazık, Rahatsız olmanıza ragmen yüksek sesle İTİRAZ ETMEDİNİZ; sessiz kaldınız.

Bu örgütte neden ayrıldınız? Diye soruyorum. Cevap veremeyenlerin çogunlukta oldugunu bilerek soruyorum.

İçersinde yaşadıgınız ve rahatsızlık duydugunuz, devrimcilikle bagdaştıramadıgınız ihanetler karşısındaki tepkisizliginizin biriken öfkesi ve kabaran hoşnutsuzlugunuzun bir sonucu olarak  ayrıldınız.

Sorgulamadınız, artan öfkenizin kabaran yoğunlugu karşısında, sorgulamaya bile değer bulmadınız ve  sessizce bir köşeye çekildiniz.

İçersinde bizzat yaşadıgınız ihanetleri kabullenemediğiniz için OLMAMIŞ saymak ve kendinizi rahatlatıp, geçmişin güzellikleriyle nostalji yapmak istediniz. Unutulmadığının  hatırlatılması, kimilerinizi elbette haklı olarak rahatsız edecektir. Etti de...

 

Kimse kimseyi kandırmasın, Kimse, kendi kendisini kandırmaya kalkmasın. Haydar Kılıç’ın güzel benzetmesiyle tekrarlıyorum.

3o senedir’ betona sıçan’ adamın pislikleri kapatılamıyor. Yalan ve ihanetler üzerine TARİH YAZILMAZ. Tarihi, yalanlar ve ihanetler üzerine kurmaya kalkanların hali ortada.

Acilciler tarihi, Acilciler tarafından yazıldıgında anlamlı olur. Bir tarih yazılacaksa, onun, yaratanlar tarafından yazıldıgında anlamlı olacagını söylemeye gerek varmı?

Acilciler’in Suriye TARİHİ YOKTUR. O tarih bizim değil, MUHABERAT’ın, Türkiye devrimcileri içersine sızmasının tarihidir.

Bizimle ne ilgisi olabilir ki...

O tarihten uzak durun ve bilmeyerek de olsa, suça alet olmayın...

Acilciler’in kendi tarihleri, hatalarıyla ve dogrularıyla, samimi devrimcilerin ortak tarihi içersindedir. O tarih bizimdir. Sahip çıkmamız gereken tarihimiz budur.

DÖRT YOL KAVŞAĞINDAYIZ...

İki senedir kovalıyoruz. Biz kovalıyoruz, o kaçıyor. Yol kavşagındayız artık, nereye gidecek?

Acilci’lige soyunması imkansız. Acilciler’den ve devrimcilerden yüz bulamayacaktır. Bulamayacaktır, çünkü teşhir edilmiştir. Bu nedenle,‘’Acil demokrasi platformu’’(!) demeye başladı. Geçiniz...

Alevi’cilige soyunamaz. Soyunamaz çünkü, kendisinden yıllar önce bu işe soyunanlar oldu. Sosyalizm’den umutlarını kesenler,bu alanı çoktan doldurdular bile... Kaldı ki, Anadolu Aleviliğinin bu tür dönek solculara karnı çoktandır dolu.

Kapsama alanı(!) HATAY’a giremeyecektir. Bekleyenleri var...

Bizleri Arap düşmanları(!) olmakla suç’lamaya kalkan bu sahtekarın yakın çevresinin arap düşmanı, ‘’türk milliyetçileri’’ile kuşatılmış oldugu biliniyor.

Nurettin Kurtuluş, Mihrac blogunda baş yazar(!) Peki ne yazıyor bu adam? ARAP’lardan İĞRENİYORUM diye yazdıgını daha önce yayınladım. Ne cavap verdi? Vermedi. SUSTU...

Yalan oldugunu söylesin bakalım. Nurettin Kurtuluş’un bu tür yazıları yoktur diyebiliyor mu? Desin de görelim...

Yurtsever Kürt halkının mücadelesi arkasına saklanamaz. Saklanamaz, çünkü ,Mihrac Ural’ın en yakın adamı(!) tek dostu, yoldaşı ve tek destekcisi, Mehmetcik M.Y.( M.Y’nin adını bir daha ağzıma almayacağımı söylemiştim) tam bir KÜRT DÜŞMANI’dır. Milliyetcidir. Mehmet Ağar’ın diliyle kendi blog’unda yazılar yazıyor. Türkiye Cumhuriyeti hükümetini, ‘’Talabani ve Barzani gibi aşiret reisleri’’(!) ne karşı PASİF kalmakla Eleştiriyor(!) ve Kürtlere hadlerini bildirmemekle(!) suçluyor.

Bunlar yalan mı? Soruyorum yalan mı?

Ve bütün bunlardan sonra, biz hala belgesiz konuşuyoruz öyle mi?

Evet. Bir senedir kovaladıgımız adam, yolun sonuna geldi. Dört yol kavşagında ve hangi tarafa gidecegine karar verecektir. Çaresizdir. Tüm yollar kapanmış, kapatılmıştır.

İhanet unutulmuyor.

30 senedir Türkiye devrimine ihanet eden

30 senedir yoldaşlarına ihanet eden

30 senedir MİT ve Muhaberat arasında oyuncak olan bir pislik adam, bir hain adam için yollar kapanmıştır.

Suriye’da kalabilir mi?

Tek bir şartla...

Acilciler’den özür dileyecek. İşledigi suçlarını teker teker anlatarak, Türkiyeli devrimcilerden özür dileyecek.

Öldürdügü devrimci yoldaşlarımızın ailelerinden ve yetim kalan çocuklarından özür dileyecek.

Acilcilerin değerleri, Türkiye devriminin ortak değerleridir. Degerlerimizi, en başta , cezaevlerinde ölümcül hastalıga yakalanan tedaviye muhtac  devrimcilerin tedavilerinde kullanılmak üzere, uygun görülen kurumlara devredecektir.

Mülksüzleşecektir. Pis işlerde kazandıgı paralar kendisinindir.

Acilciler’in yarattıgı degerler, Türkiye devriminin ORTAK değerleridir. Devredecektir.

Sonra...?

Suriye’de kalabilir mi?

Bizi ilgilendirmiyor. Canı cehenneme...