Şuanda 205 konuk çevrimiçi
BugünBugün469
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8193
Bu ayBu ay8193
ToplamToplam10476617
bir dönemden kısa notlar (2) PDF Yazdır e-Posta


İlk yazımda değindiğim bir konuya yine dönersem, M. Ural, M. Burgaz ve Haydar Yılmaz’a saldırarak, hayatının en büyük hatalarından birini yapmıştır. M. Burgaz Antakya’da çok tanınan ve dürüstlüğü ve yiğitliği ile nam yapmış bir insan,  hayatının her alanında dik bir duruşu var. Buna Avrupa’da uzun yıllar bizzat şahit oldum.

Bir devrimci yıllarca yoldaşlık yaptığı eski arkadaşlarına sadece ayrı düştü, ayrı düşündü diye kara çalarsa, esasında kendisini karalamış olur. Bir devrimci eğer yıllarca yanı başında ajanlarla yaşamış ve hiç kuşku duymamışsa, en basit deyimiyle büyük bir aymaz, apolitik bir kişilik demektir. Siyaset yapıyoruz adı altında ta başından beri hiç kimseye güven duymadan, her yoldaş dediklerin için düzmece belgeler toplamaya çalışan, söylenen her lafı, yazılan her samimi notu, konuşulan en samimi duyguları, günü geldiğini zannederek, arkadaşlarına karşı kullananlar, ömürlerinde hiçbir zaman devrimci olmamışlardır.

M. Ural yaşamıyla, ilişkileriyle, davranışlarıyla bu kategoriye girmektedir. Attığı her adımda sadece kendi politik, ekonomik, sosyal çıkarlarını her şeyin önüne koyarak hareket etmiştir. Girdiği her ilişkide kendi şahsi çıkarlarını her şeyin önüne almıştır. Böylesi bir kişilik Acilciler hareketine yabancıdır. Bizim içinde yer aldığımız Acilciler hareketi, yoldaşı için ölümü göze alanların hareketiydi ve böyle de davrandık. Ancak M: Ural tanıdığımdan beri hep önder olma sevdası içinde bir kişilikti. Ancak ne yaşı, ne kapasitesi, ne öğrenim ve eğitim seviyesi, ne kültürel düzeyi bu duruma hiç uygun değildi. Önderlik diye bildiği birkaç ezber ajitatif laf olmuştur. Ve hayatının hiçbir döneminde kendisini eğitmeyi de becerememiştir.

 

Eğer kendini yetiştirmiş, Türkiye devrimci hareketinin geçmişini iyi incelemiş biri olsaydı, topu topu 2 yılı biraz geçkin bir hapislik hayatını, 30 yıldır büyük kahramanlık destanı yazmış biri edasıyla dile getirmezdi. Bu iki yılda 16 zindan gezdiğini söyleyerek böbürleniyor. Bir kere 12 Eylül öncesinin hapishaneleri birer zindandan ziyade, bilenler için birer eğitim yuvası halini almıştı, işkence desen 12 Eylül sonrası ile karşılaştırıldığında yok sayılırdı.

12 Eylül zindanlarında, Mamak’ta yaşamış ve bir direniş abidesi olmuş Haydar Yılmaz için, işbirlikçi, ajan ve benzeri suçlamalarda bulunmak için insanın aklını peynir ekmekle yemesi gerekir. Gıyabında polit büroya seçtirdiğin, Acilciler tarihinin direniş kahramanı ilan ettiğin insan ile yolların ayrıldığı için nasıl oluyor da hemen 180 derece ters laflar edebilirsin, kendine bile saygını yitirmiş olmalısın ki, böyle bir ruh haleti içine girmişsin.

Sen işkence de ser verip sır vermediğini söylüyorsun. Bir falaka ile, birkaç tokat ile işkence altında direniş destanı yazılmıyor. 78 de yakalandığında toplam 15 gün gözaltında kaldığını söylüyorsun. Biliniyor o dönemde işkence denilen, falaka ve kaba dayağı geçmiyordu. Engin sen 15 gün sonra hapishaneye gittiğinde futbol oynadığını söylüyor. Bu durumda senin falakaya bile yatırılmadığını gösteriyor. Bunu kendi pratiğimden biliyorum, gözaltında tutulduğum 8 gün boyunca iki defa birer saat süresince falakada kaldım, bir kere kaba dayağa maruz kaldım, mahkemeye giderken, son üç gün dinlendirilmeme rağmen ayakkabımı giyemiyordum. Ayağımda oluşan yaralarım izleri aylar sonra silindi ancak. Sen nasıl oluyor da falaka, elektrik vs’ye maruz kalıyorsun ve gelir gelmez futbol oynayıp, sabah sporlarına katılıyorsun. İzah edemezsin, ayrıca sana sorulan ifaden nerede sorusuna hiç inandırıcı bir cevap veremiyorsun. Ara Avukat Nizar’ı sana bulup göndersin, yayınla kurtul. Bak benim ifadem sende var olacak, yayınlasana kim nasıl ötmüş, kim direnmiş herkes görsün. Yayınlasana B.Gürdil’in üç satırlık ifadesini devrimciler görsün kim kahraman. Senin asıl ekibim dediğin A.F. Çiler ve diğer kare aslarının ifadelerini de yayınlasana. Yayınlayamazsın çünkü senin kare aslarının hemen hepsi bülbül olmuştur. Daha ilk tokatta polisin benim Gebze’deki evime getirdiler ve ben tesadüfen evde olmadığım için kurtuldum. Senin as’ın evimin önünde polis otosunda oturuyordu ve ben ona yüz metre yakındım, görüyordum. Evim basılmasaydı ve yeniden aranır duruma hem de afişlerle düşmeseydim Avrupa’ya çıkmamış olacaktım. Siz benim ve benim gibilerinin kaderi oldunuz bir nevi. Evet yıllarca 12 Eylül zindanlarında yatan, ser verip sır vermeyenler bugün işbirlikçi ajan ilan edilecekler, hayatında bir tapa tabancası bile patlatamayanlar, büyük önder olacaklar, kim inanır, kim müsaade eder bütün bu komikliklere. İnsan megaloman olunca her şeyi unutup, kendisinden başka büyük göremiyor. Hadi diyelim ki, siz tesadüfen bizim önderimiz oldunuz, kabul ancak bu durumu sürekli hale getirebilmek için hiç olmazsa kurallara uymak gerekir. Bu örgütte 1983 yılına kadar hiç genel sekreter olmadı. Ama sen 1982’de Engin Erkiner örgütten ayrıldıktan hemen sonra bir konferans düzenleyerek kendini genel sekreter seçtirdin, cezaevlerindeki birkaç yoldaşı da Salih ve Zafer’i de ekleyerek MK diye ilan ettin, içinde beni ve birkaç yoldaşı da MK yedek üyesi yaptın. Oysa biz parti değildik, partileşmek istediğimizi söyleyen hep sendin ve normalde 1.Kongre’de Anadolu Komünist Partisi adını alacaktık. Kongreye gönderdiğim Raporum sizin elinizde, birçok yoldaşın raporu da elinizde. Hemen hepsinde Anadolu Komünist Partisinin kuruluşu selamlanıyordu. Ama siz kuruluşu ertelediğinizi söylediniz. Yollarımız yavaş yavaş ayrılıyordu artık.

Hazırladığınız Tüzüğe göre iki yılda bir kongre olması gerekirdi ama 23 yıldır hiç kongre olmadı. Nedendir dersiniz, hala hazırlık aşamasını tamamlayamadınız mı? Çünkü senin aslında örgüt derdin hiç olmadı. Yanında şu an sadece iki eski MK yedek üyesi kaldı. Herkes ayrıldı. Sen hala neyin devamı olduğunu iddia edebilirsin ki. Acilciler örgütü artık tarihe karışmıştır. Senin söylediğin hiçbir sözün kıymeti harbiyesi olamaz.  Eğer örgüt olma iddian varsa 23 yıl önceki kongre delegeleri ve MK asil ve yedek üyelerini bir yerde toplayalım ve alacağı her karara uyacağımızı ilan ederek kongreye gidelim. Seçilirsen kabul sen liderimiz olacaksın,  ama baştan bütün sonuçları kabul etmeliyiz.

Kendi açımdan söyleyeyim, hayatımın hiçbir döneminde birinci adam olmayı hiç istemedim ve istemem de, müsterih olunuz. Ben devrimci bir örgütte, en üstten, en alta kurallar dahilinde her mevkide çalıştım ve çalışırım da. Ama hayatımın hiçbir döneminde de irademi hiç kimseye tabi kılmadım ve kılmam da. Türkiye’deki örgütlü yapılarla yolumu ayırmamın asıl nedeni de budur. Kendisi demokrat olamayan yapılar topluma demokrasi getiremezler.

Artık M.Ural’a düşen lidercilik oyununa son vermek ve elindeki tüm olanakları, ekonomik, sosyal, varsa siyasal olanakları, bir vakıf kurarak ona devretmektir. Devrim mücadelesinde hayatlarını kaybeden, on yıllarca cezaevlerinde yatmaktan dolayı çalışamaz hale gelmiş yoldaşlarımızın geçimlerini sağlayacak, onlara insanca bir gelecek hazırlayacak bir girişime öncülük ederek, geçmişte yaptığı hayati hatalardan bir nebze olsun kurtulabilir. Yoksa hayatlarını devrim yolunda kaybetmiş yoldaşlarımızın ruhları seni rahat bırakmayacaktır. Söz sen elindeki bütün olanakları böyle bir vakıf için ortaya koyma sözü ver, ben de bir birey olarak elimdeki tüm olanaklarımı ortaya koymaya söz veriyorum. İnanıyorum ki, bütün eski Acilciler de böyle bir Vakıf için ellerinden geleni yapacaklardır. Ne dersin var mısın?

Yoksa yıllarca sen bize kara çalmaya devam edeceksin, biz de seni deşifre etmeye, bir bir işlediğin suçları ortaya koymaya devam edeceğiz. Bu ise kimseye fazla bir şey kazandırmaz. Ama bu önerimi ciddiye alırsan bir noktada buluşabilir, bir amaç etrafında geçmişle hesaplaşmamızı da yaparak bir araya gelebiliriz. Sen de biliyorsun ki, ortada ne ajan var, ne işbirlikçi var, ne hain var, kimseyi de buna inandıramazsın. Boşuna çabalama, varsa yoldaşlarına bağlılığın, Acilcilerin emekleriyle yaratılan değerleri, ihtiyaç sahibi eski yoldaşlarına, onların anasız babasız kalmış çocuklarına yarayacak “hayırlı” bir işe bağışla ve günahlarından biraz da olsa kurtul.

Yazılarım haftada bir olmak üzere devam edecek…