Şuanda 297 konuk çevrimiçi
BugünBugün533
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8257
Bu ayBu ay8257
ToplamToplam10476681
acilcilerin tarihini sacilciler yazamaz! PDF Yazdır e-Posta


( HÜSEYİN KOÇ ANLATIYOR, TRABLUS’TA NELER OLDU?)

Yolu yok, biz kendi tarihimizi kimseye kirlettirmeyeceğiz. Ölülerimize sahip çıkacağız. Neden, nasıl ve kimler tarafından ve niçin öldürüldüklerini gözler önüne sereceğiz. Bu örgüt içersinde mücadele etmiş tüm yoldaşlarımızın devrimci geçmişleri ve mücadelelerine sahip çıkacağız.

THKP-C ( Acilciler) adına, Türkiye halklarının kurtuluş mücadelesi için yola çıkmış tüm devrimciler adına sahip çıkacağız. Yalan ve sahte kurgularla devrimci kamuoyunu aldatan, sahte devrimci maskesi altında kirli ilişkiler içersinde gırtlağına kadar boka batmış  bir kaç kişilik suç örgütü bir ajan şebekesini deşifre etmeye devam edeceğiz.

Türkiyeli Acilcilerin sesinin, Suriyeli (Sacilci) çakalların ulumaları ve kuru gürültüyle susturulacağı  düşünülüyorsa eğer, aldandıklarını  görmekte geciktiklerini hatırlatırız.

Tarihimizin isimsiz kahramanları, militanları konuşuyor. Devrimci mücadelemizin sıra neferleri konuşuyor. Onlar konuştukça gerçekler ortaya çıkıyor ve yalan yazıcılarının palavraları tuz-buz oluyor ve ‘temmuz güneşi’ altında, bir çırpıda eriyen buz tanecikleri misali buharlaşıp kayboluyor...

Trablus’ta, 1983 tarihinde, Filistinlilerin kendi aralarında çıkan savaşta dört yoldaşımızı kaybettik.

 Örgütümüzün Merkez komite üyesi HANNA MAPTUNOGLU yoldaşımızı aynı dönemde  sözüm ona trafik ‘’kazası’’nda yitirdik.  Bu yoldaşlar, aklı başında hiçbir devrimcinin bulaşmak istemediği bir savaşta, Filistinliler tarafından (el-fetih) öldürüldüler. Öldürenlerin değil, yoldaşlarımızı ÖLDÜRTENLER’in peşindeyiz.

Mihrac Ural adlı Sacilci (Suriye acilcisi)nin, yoldaşlarımız için yazdığı yalan yazılara aldırmayınız, O istediği kadar, bu yoldaşlarımızın  ‘’ emperyalizme, siyonizme ve bölge gericiliğine karşı enternasyonalist savaşta şehit düştüler’’ diye sahte nutuklar atmaya devam etsin, biz gerçekleri yazmaya devam edeceğiz.

 

Mihrac Ural adlı Sacilci sahte devrimci, hiçbir gün çatışma bölgesine gitmediği halde, ‘’bombaların ve şarapnel parçalarının ortasında şahadet şerbetini içmiş, yoldaşlarımın başındayım’’ diye  cici kızlarla çetleşmeye  devam etsin, Çatışmaların ortasında bulunan militanlarımızın tanıklığı bu sahtekarın her sözünü yalanlamaya devam ediyor.  Sahte isimlerle (sahte Arap isimleri) palavra atanlara inat, bu savaşın ve çatışmaların ortasında bulunmuş, yanıbaşında öldürülen yoldaşlarının paramparça olmuş cesetlerini kucaklamış militanlarımız, gerçekleri anlatıyor ve biz yazmaya, yayınlamaya devam ediyoruz.

BİR TANIK; HÜSEYİN KOÇ ANLATIYOR.

( SELAHATTİN KAYA  KİMDİR?  NASIL ÖLDÜRÜLDÜ?  LÜBNAN’ A NEDEN GİTTİ?)

‘’...Selahattin  KAYA, Ramazan( Kürt) ve Kurtuluş örgütü sempatizanı olan bir kişi ile birlikte Suriye sınırında askerlik yaparken silahları ve üzerlerindeki askeri elbiseleriyle, tam teçhizatlı bir şekilde Suriye’ye geçmişlerdi. Suriye sınırında bir Kürt köyüne geliyorlar.  Köyün ahalisi, bunları asker elbisesiyle görünce silah çekerek durdurup, muhaberata teslim etmek yada öldürmek istiyorlar. Ramazan adlı Kürt arkadaş, Kürtçe konuşarak Türkiye’den kaçtıklarını, Suriye’ye sığınmak için geldiklerini anlatıyor ve Filistin’e gitmek istediklerini söylüyor. Böylece bu kişiler, köylüler  tarafından EL SAİKA adlı Filistin örgütüne teslim ediliyor. EL-SAİKA örgütünde bir süre kalan bu arkadaşlar daha sonra El- SAİKA tarafından KURTULUŞ’cu HİLMİ’ye teslim ediliyor. Hilmi arkadaş, bu üç kişiyi  yanına alarak  MEHMET KOÇ’un işlettiği FKÖ’nün çiftliğine getirip MEHMET KOÇ’a teslim ediyor. Çiftlikte bir süre kalan bu arkadaşlar, Lübnan’a,  Filistin kamplarına gönderiliyor. Kürt Ramazan ve Selahattin KAYA’nın amaçları herhangi bir Avrupa ülkesine gitmekti. Filistin kampında, o sırada buluna, Adil Okay ve Müntecep Kesici (Şıh) ile tanışıyorlar ve birlikte kalıyorlar. Acilci taraftarı olmaları da bu şekilde oluyor. Bir seneye yakın Lübnan’da kalan bu arkadaşlar daha sonra Müntecep Kesici ve Adil Okay’la birlikte Suriye’ye dönüyorlar ve Suriye’de rahatça kalabilmeleri için örgüt tarafından bu kişilere birer Üniversite öğrencisi kimliği veriliyor ve bu kimlikle Suriye’de rahatca dolaşabiliyorlar. Tamda bu dönem, örgüt içersinde MÜNTECEP KESİCİ (ŞIH) ayrılığı gündeme gelmişti ve Selahattin Kaya ve Kürt Ramazan, Bu ayrılık sürecinde Müntecep’lerin yanında tavır alıyorlar.

SELAHATTİN KAYA ve KÜRT RAMAZAN’ın, Müntecep Kesici ile birlikte tavır alması MİHRAC URAL ve adamlarını rahatsız ediyor. Bu nedenle ALİ SÖNMEZ, Selahattin Kaya ve Ramazan’ın elindeki ögrenci kimliğini vermeleri için bu kişilere baskı yapmaya başlıyor.  ‘’Madem ki bizimle birlikte değilsiniz, o halde kimliklerinizi vereceksiniz’’ diyor. Kısa bir süre kimliklerini vermemek için direnen bu arkadaşlar, bir süre sonra vermek zorunda kalıyorlar. Süleyman ve Ramazan kimliksiz oldukları için Suriye’de kalabilme olanaklarını da yitirmiş oluyor ve istemeyerek de olsa mecburen yeniden Lübnan’a dönmek zorunda kalıyorlar. Çünkü  Adil OKAY Avrupa’ya gitmiş, Müntecep KESİCİ ise öldürülmüştü,

Kürt Ramazan  Lübnan’a dönüşünden kısa bir süre sonra biriktirdiği parayla bir bilet alarak Avrupa’ya ( Danimarka) gitmiş, Süleyman ise gitmek için bir süre daha kalıp para biriktirerek Ramazan’ın yanına gitmek istiyordu. 

Süleyman KAYA, bu maksatla  HÜSEYİN KOÇ’un bulundugu  Ebu NİDAL  örgütünün kampına  yerleşiyor.

Filistinlilerin kendi aralarındaki çatışma  tam da bu döneme rastlıyor...

Süleyman KAYA, hiç istemediği ve tarafı olmadığı bu çatışmalar sırasında boynundan aldığı bir kurşunla Hüseyin KOÇ’un yanı başında Filistinliler (El-Fetih) tarafından öldürülüyor.

Burada, son derece dikkate değer bir konuya deginen Hüseyin KOÇ’un anlattıgına göre, Savaşın başlamasına sayılı günler kala, Mihrac Ural’dan gelen bir haber üzerine Mihrac Ural’ın kampta bulunan yakın akrabaları Suriye’ye çağrılıyorlar ve Lübnan’ı terk ediyorlar.

Savaş bölgesinde kalan ve hiçbir şeyden haberi olmayan kişilerin bir çoğu,  örgütten ayrılan yada Müntecep Kesici ile birlikte olduğu, yada olabileceğinden şüphelenilen kişilerdir. 

SELAHATTİN KAYA’nın, boynundan aldığı bir kurşunla olay yerinde ölmesi, Selahattin KAYA’nın elinden kimliğini alarak Suriye’de barınmasına fırsat vermeyenler ve mecburen Lübnan’a dönerek ölmesine neden olanlar, Selahattin Kaya’nın ölüsüne derhal sahip çıkarak ‘yoldaş’(!) ilan ediyorlar ve  ‘’ emperyalizme ve siyonizme karşı enternasyonalist kavgada şehit düştü’’ diye hokkabazlık yapıyorlar. Bu yetmiyormuş gibi Selahattin KAYA’nın ölüsü için Ebu-NİDAL örgütünden para da alıyorlar...’’

Hüseyin KOÇ, bizzat tanığı oldugu bu olayı tüm çıplaklığı ile bu şekilde anlatıyor.

Soru şu?

1983 tarihinde, Trablus’da, Filistinlilerin kendi aralarındaki çatışmalarda öldürülen SELAHATTİN KAYA’nın KATİLİ KİM..?

 Katil, vuran mı..?

 Vurulmasına  zemin hazırlayan, Selahattin Kaya’nın elindeki  kimliğini alarak Lübnan’a mecburen dönmek zorunda bırakan Mihrac Ural zihniyeti mi...?

HÜSEYİN KOÇ ANLATMAYA DEVAM EDİYOR...

( HANNA MAPTUNOGLU’NUN TUTUKLANMASI VE TARAFİK KAZASI(!) SONUCU ÖLÜMÜ)

‘’... HANNA MAPTUNOGLU komutanımızdı.  Çatışmanın oldugu kampta 29 kişiydik. Çatışma başlayıp da ölüm olayları gündeme gelince, Hanna MAPTUNOGLU yoldaş,  hepimizi bu çatışma ortamından çıkartıp Suriye’ye dönmemiz için Mihrac Ural’a haber yolladı. Ne Filistinlilerin kendi aralarındaki savaşta yer almamızı ve nede bu savaşa taraf olmamızı istemiyordu.  Mihrac Ural ısrarla ‘’ HAYIR orda kalacaksınız ‘’diye Hanna’ya baskı yapıyor ve dönmememiz için haber yolluyordu. Mihrac Ural ve Hanna Maptunoğlu arasındaki bu kavga devam ederken YUSUF (ZİHNİ ALAN) ve ALİ ERTAŞ (MUZAFFER ÇİLER – tacizci ALİ FUAT ÇİLER’in kardeşi) HANNA MAPTUNOGLU’nu TUTUKLAYARAK BİR ODAYA HAPSETTİLER ve bir gün  sonra da Suriye’ye götürdüler.

Bu sırada, Süleyman KILIÇ ve Vedat ERDAL yoldaşların da Arafat’ın El-Fetih gerillaları tarafından öldürüldüğü haberini almıştık. (Kuvvettin KÜLEKCİ daha sonra öldürüldü).

Hanna Maptunoglu’nun, Suriye’den yeniden Lübnan’a gönderilmesi ölen yoldaşlarımızın cenazelerini alarak Suriye’ye götürmek amaçlı olduğunu duymuştuk ama, Lübnan’dan ayrılarak Suriye’ye dönerken onun da, yolda, trafik kazasında öldüğü haberini aldık.

HANNA’nın öldüğü araba kazasının şaibeli olduğunu o dönem orada bulunan herkesin konuştuğu bir olaydır.Buna rağmen hiç kimse bu durumu açık açık konuşmak istemiyordu.

Hanna yoldaşın öldüğü araba kazasında, yanında bulunan Suriye muhaberat elemanının ‘’agır yaralı’’ olduğu söylenmesine rağmen bu şahsı hiç kimse görmedi. Araba’nın şoförü ŞERİF’in kolu kırılmıştı, Suriye’ye döndüğüm zaman kolunu sargılı gördüm ama kırık mıydı yoksa  yalandan kolunu mu sarmıştı onu bilemem. Ayrıca araba’da bulunan ........ adlı bayan arkadaş’ın ise ciddi hiçbir şeyi yoktu ve benim gördüğüm kadarıyla ufak-tefek bazı sıyrıkları vardı. Bu kaza(!)da ölen tek kişi HANNA MAPTUNOGLU oldu...’’

Soru şu;

Hanna Maptunoğlu yoldaşın ölüm olayı Mihrac Ural adlı SACİLCİ’nin, Cephe dergisinin sayı 22 mart 84 tarihinde yazılan ve...

‘’ Anadolu proletaryası komünist bir önderini kaybetti. THKP-C ( acilciler) merkez komite üyesi Hanna Maptunoglu ( ali Seyit) yoldaş Lübnan’da emperyalizme, gericiliğe, siyonizme karşı enternasyonalist savaşta dört yoldaşıyla birlikte şehit düştü...’’

Diye attığı palavra tamamen yalan .. Bu kesin. Hanna yoldaşın nasıl öldüğü konusunda tüm Acilciler gerçeği biliyorlar. Herkesin bildiği bir gerçeği, yine herkesin gözünün içine bakarak çarpıtan, yalan yazan ve herkesi kandırdığını sanan bu adamın amacı ne...?

Amaç çok açık...

Hanna Maptunoğlu, Mihrac Ural adlı Sacilci’nin komplosuna kurban gitmiştir. ‘’ enternasyonalizm, gericilik, siyonizm’’ palavralarıyla kapatılmak istenen bu ihanetin sahte söylemleri bugün bile devam ediyor.

Çok yakın’da, Hanna Maptunoğlu  cinayetinin ‘’ kara kutusu’’ ŞERİF adlı kişinin kim olduğunu yazacağım. Hanna Maptunoğlu yoldaşımızın hangi ‘’emin eller’’e emanet edildiğini biraz daha yakından tanıma olanağımız olacak. Bekleyip göreceğiz...