Şuanda 109 konuk çevrimiçi
BugünBugün405
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8129
Bu ayBu ay8129
ToplamToplam10476553
mihrac ural dosyası tamamlanıyor (6) PDF Yazdır e-Posta


Suriye'de ne yaptın? (2)

Onlarla işim THKP-C(Acilciler) 1.Kongresinde, demokratik bir ortamda, gizli oy açık sayım ve geçmişin aklanmasıyla bitmiştir. Kongre gibi büyük bir kurumun kararı dururken gerisin geriye tartışma yapmak abestir. Buna rağmen Ali Çakmaklı olayı dahil tüm olaylar tartışıldı. Biz de buna nokta koyduk, yeter artık devrimci harekete zarar veriliyor dedik. Antakyalıyım ve orta-doğudayım diye kolay suçlama Muhabaratçılğa sarılmaları, bana PKK ya yapılan ithamları hatırlatıyor. PKK de Başkan Öcalan Suriye’de iken aynı suçlamalara muhatap olmuştu. Bunları 93. dosyada da aktardım. Sana gönderiyorum. Bu tür karalamaların tek adresi Özel Harp Dairesidir. Bu suçlamalar, kimseye bir şey kazandırmaz. İşkencede 21 gün ser verdim sır vermedim. 12 zindanı ülkemde, 6 zindanı yurtdışında alnım ak devirdim. 12 Eylül karanlığından yoldaşlarımı ve örgütümü korumak için güvenli bir liman olarak orta-doğuda kamplar kurdum (PKK; DEV-SOL ve diğer devrimci örgütler gibi) Örgütüme en zor koşullarda kazasız belasız kongre yaptırdım, konferansını da. FKBDC kurucu üyesi yaptım. Devrimci Birlik Platformunun (DBP) da. Filistin davası için enternasyonalist bir tutum aldık ve savaşlara girdik. Bu süreçte hatalarımız ve sevaplarımız oldu. Ama tek amacımız ülkemizdi demokrasi ve devrim mücadelesiydi. Bu gün aynı doğrultuda ortak ülkemizin demokrasi mücadelesi için halkımın kimlik haklarının da ele alınması gereklidir dedim.

Bunları yazan Mihrac Ural’dır.

Acilciler’in ‘’dede korkut’’’u(!) ilan ettiği Zeki Bayterin’e yazıyor. Zeki Bayterin kim.? Ali Çakmaklı’ın en yakın akrabası(!)

Başka bir özelliği varmı? Hayır yok. Hiçbir örgütsel ilişkisi olmadıgını ve uzun süre bunalım geçirdiği için sarhoş dolaştıgını kendısı yazdı.Ali Çakmaklı’nın yeğeni oldugu için önce  bana yazdı, Mihrac’a küfretti, ‘’yazacaklarım var’’ dedi. Yazdı ve tarafımızdan ciddiye alınmadı. Beklentileri vardı karşılamadık. Yüzünü kabe(!)ye, Mihrac Ural’a çevirdi, Mihrac tarafından ‘’ Acilciler’’in dede korkutu(!) ilan edildi ve bize küfretmeye(!) başladı. Önemli degildir. Biz it taşlıyoruz, enik’ler uluyor, elbette dikkate almayacagız...

Yukarda, Mihrac Ural’dan alınan alıntıyı okudunuz.

Acilciler’in gözlerinin içine bakarak yalan söyleyen bir adam hakkında Acilciler ne düşünüyor? Peki.

Ne düşündükleri belli degil mi..? Çırılçıplak ortada bıraktılar. Yapayalnız sersefil bıraktılar. Klavuza ne gerek, köy ortada duruyor...

Mihrac Ural bloguna bakınız. Tek bir Acilci görebiliyormusunuz? Göremezsiniz. Yoktur. Çalmadıgı eski acilci kapısı kalmadı. Yanına çagırdı. Bilet parasını yollamayı teklif etti. Misafirim ol dedi. Denenmedik yol bırakmadı. Bulamadı... Bir fotograf(!) çektirip yayınlaması yeterliydi.... Olmadı. Bu kadarını bile yaptırabilecegi aklı başında bir eski yoldaş bulamadı. Bulamayacaktır da...

Baksanıza ‘’Bu tartışmalar devrimci harekete zarar veriyor’’muş(!) öyle söylüyor. Haydar Kılıç’ın tabiriyle söylüyorum. Bu sözleri ‘’betona  sıçarken’’ düşünseydi ya.. Devrimci harekete zarar(!) veriyormuş. Karıştırdıgı herzeler degilde bu herzelerin açık edilmesi zarar veriyor öyle mi?

Peki neden kaçıyor öyleyse? Gel bu meseleyi kapatalım ve suçluyu yakalayıp, ‘’yaka-paça’’ edelim demiyormuyuz?  

Yaka-paça olacagını it gibi bildiği için yanaşmıyor. İstediği kadar yanaşmasın. İstediği kadar in’inde kalsın, gün gelir...

Mihrac Ural bitmiştir derken laf olsun diye söylemyoruz. Kendisi de biliyor. Bittiğini, kimsenin yüzüne bakmadıgını bizden daha iyi biliyor. Hergün, her saat her dakika kahrından hücre hücde ölüyor. Yaşarken ölmenin, canlı bir kadavra olmanın acısıyla kıvranıyor. Ölülerimizin tertemiz anılarıyla kuşatılmıştır. Kaçarak kurtulması olanaksızdır artık...Kurtulamaz.

Parası varmış, ‘malı’ götürmüş. Uyanık(!) adam(mış), çalmış çırpmış ama çoluk çocuğunun da rızkını kotarmış(mış). Böyle söyleyenlere bile rastlıyoruz. Yaşayan bir ölü. Sahipsiz bırakılmış bir sefil ve kokuşmuş bir kadavranın parası pulu olsa ne yazar..

Bir komisyon kurulmalı. Kimin ne oldugu açık seçik ortaya çıkmalı. Türkiye’de bir ilki hayata geçirmeliyiz. Sosyalist hareketimizin tarihi içersinde Mihrac Ural bir değil, birden fazladır. Bizim(!) Mihrac Ural’ın  ihanetlerini ortaya çıkarttıgımız zaman, Pislikleri ortaya çıkmamış olan başka Mihrac Ural’ların yüreklerine de korku salmış oluruz.

Tüm türkiyeli devrimciler bu komisyonda taraf olmalıdırlar. İbretlik bir sonuç çıkacagına kesin inanıyorum.

Taraflardan birisi olarak hiçbir şart ileri sürmeden ben hazırım. Hadi bakalım sanal sekreter( pardon sanal soytarı) ne dersin, sende hazırmısın?

Mihrac Ural ihaneti içersinde sadece casusluk, sadece muhbirlik, sadece hırsızlık, tasfiyecilik ve cinayet yoktur.

Mihrac Ural ihaneti içersinde Kurt halkına ve onun kurtuluş örgütü ve liderine karşı puşt pususu da vardır. Ahlaksızlık vardır. Bunların ortaya çıkması son derece önemlidir. Mihrac Ural’ın deşifre edilmesi için degil. Sosyalist hareketimiz içersindeki bu ve benzeri ahlaksızlıkların belirlenmesi için de özellikle önemlidir.

Türkiyenin sosyalistleri, kendi tarihlerine karşı  duyarsız kalmamalıdırlar. Acilciler tarihi, tek başına acilciler’in sorunu degildir. Bu tarih, tüm türkiyeli sosyalıstlerin de tarihidir. Bizler kadar onlarında sorunudur.

Üç seneye yakın oldu yazıyor ve bu tarihin karanlık noktalarını aydınlatıyoruz.  Başlatan biz degildik. Mihrac Ural başlattı. İyi de oldu...

Yukarda aktardım

‘’Onlarla işim THKP-C(Acilciler) 1.Kongresinde, demokratik bir ortamda, gizli oy açık sayım ve geçmişin aklanmasıyla bitmiştir. Kongre gibi büyük bir kurumun kararı dururken gerisin geriye tartışma yapmak abestir.’’ Diyor.

Bu sözler ciddi mi dersiniz?

Hayır kesinlikle ciddi degildir. Sahtekarca söylenmiş kaçış söylemleridir.

Başlatan kendisiydi. Bunaldı, kaçmaya çalışıyor. 1.Kongre!nin arkasına sıgınıyor. 23 yıl önce yapılmış 1.Kongrenin arkasına sıgınarak sözüm ona devrimcilik yapıyor.

Acilciler 1.Kongre’sinde ( aralık 1987) seçilen MK üyeleri içersinde kim vardı? 

Bugün kim var?

Acilciler 1.kongre ( Aralık 1987)  delegeleri olarak  kim vardı?

Şimdi kim kaldı?

Bunları söyleyemiyor. Söyleyemez.

Hiç sıkılmadan, ‘’1.kongre geçmişin aklanmasıyla bitmiştir’’(!) diyebiliyor. 1.Kongre’de seçilen MK üyelerinin kararıyla genel sekreter oldugunu söylemiyor. Kendisini seçen bu kişilerin bugün kendisini hain ve işbirlikçi olmakla suçladıklarından bahsetmiyor ve hala onların iradesiyle seçilmesine ragmen onları suçlayabiliyor. Ya da onlar adına konuşabiliyor.

Mihrac  Ural’ın savunucuları(!)na bakınız. Hiçbirisinin bu örgütle en küçük bir alakaları yoktur. Ne kongreye katılmışlardır, ne de bir sorumlulukları vardır. Peki nereden çıktı bu veletler? Bunlar leş kargalarıdır. Bir lokma zıkkımlanmak ugruna herşeylerini satmaya hazır yaratıklardır. Günü geldiğinde, pişmanlıklarının beş para etmeyecegini bile bilmiyorlar.

Bütün Acilciler, geçmişte bu hareket içersinde bulunmuş sempatizan, kadro ve militanlar şunu çok iyi bilmeliler. Mihrac Ural adlı sahtekar bizden değilmiş. Bizden oldugunu sanıyorduk ama degilmiş. Yaptıklarına bakınız, kimden oldugunu anlamakta zorlanmayacaksınız.

1.Kongre’de seçilen MK üyelerine soruyorum. Kiminle beraber, nerede ve ne yapıyorlarsa yapsınlar ama dürüst olsunlar.

1. Kongreden hemen sonra toplanan MK’nin aldıgı ilk karar neydi?

Alınan ilk karar, Suriye’de bulunan örgütün taşınmaz mal varlıklarının derhal satılarak paraya çevrilmesi ve Avrupa’ya ( Fransa) aktarılarak güvence altına alınması değilmiydi?

Hayır degildi diyebilen varsa,  beri gelsin. Kararın gerekçesi de şöyleydi.

Örgütün tüm taşınmaz mal varlıgı Mihrac Ural’ın eşi Malak FADAL’ın ve baldızının üzerine kayıtlıdır. Mihrac Ural’a birşey oldugu zaman bu malların adı geçen kişilerde kalacagı ve örgütün tüm olanaklarının bir anda kaybedilme riski taşımasıydı.

Karar, Mihrac Ural’ın itirazına ragmen oy çoklugu ile kabul edilmedi mi?

Bu karar uygulanmamıştır.

Fransa’ya geldiğim günden itibaren bu kararın uygulanmasını istedim. Uygulatamadım. Uygulanmadı...

Mihrac Ural bu malları örgüte devretmedi.

Ali Sönmez örgütten ihrac edildi.

Salih kararı unuttu. Altında imzası bulunan kararda diretmedi. Her seferinde bana,’’ boşver yoldaş biz işimize bakalım Mihrac kimseye zınnık vermez’’ dedi.

Zafer ise, böyle bir karardan haberi olmamış gibi hatırlatıldıgı zaman sesini çıkartmayarak kaçtı.

Haydar Yılmaz hapiste oldugu için karardan bile habersizdi.

Sadece ben itiraz ettim, kararın uygulanması için direttim ama uygulatamadım.

Acilciler örgütü MK üyeleri olan Salih ve Zafer ( Ali Sönmez’de dahil) sorumsuzca davranmış, Mihrac Ural’ın karşısına çıkmamışlardır. Bir yandan dedikodu, öte yandan  yalakalık yaparak zaman öldürmüşler, dolayısıyla da bu örgütün tasfiye edilmesi sürecinde bilerek yada bilmeyerek  pay sahıbı olmuşlar, suç işlemişlerdir.

Açık konuşuyorum. Zafer ve Salih, her ikisi de bugün kendilerine devrimci bile diyemiyorlar.

Ali Sönmez, örgütten ihrac edildiği günden itibaren Fransa’yı terk ederek Almanya’ya yerleşti ve herkesle ve her şeyle ilişkisini kesti. Bir zamanların adı büyük kendisi küçücük tipleri, şimdilerde sıradan namuslu bir sade vatandaş kadar bile sorumluluk hıssetmediklerine göre bunların geçmişteki devrimci samimiyetlerini sorgulamak gerekmiyor mu?.

Ortaya çıkıp, namuslu bir tavır sergilemekten bile aciz olan bu ve benzeri kişilerin, özel sohbetlerde yaptıkları dedikodular kendilerini tatmin etmekten başka birşey degildir. Ciddiyetsizdir.

Kurulmasını ıstedıgımız bir komisyon sadece Mihrac Ural pisliklerini araştırmayacaktır. Mihrac Ural’ın büyük iddiaları vardır. Bizlere yönelik iddiaları vardır. Bizim ona yönelik söylediklerimiz vardır bunları incelemekle mesele bitmiş de olmayacaktır. Bu örgüt içersinde sorumluluk almış kişilerin de durumları ortaya çıkmalıdır. Samimiyetlerine kadar sorgulanmalıdır. Kim neden susuyor? Kim niçin konuşmuyor? Neden kaçıyor? Bunlar da ortaya çıkacak ve ihanetin boyutu daha ıyı anlaşılacaktır.

Suçlu susar.

Suç ortagı/ ortakları susar.

Susmakla da kalmazlar. Ortalıkta sinsi sinsi dolaşırlar ve ‘’şimdi bunların ne geregi var ki’’ diye herkesin susması için el altından propoganda yaparlar. Dürüstlük ve duyarlılık adına herkesin susmasını isterler. Meseleler konuşuldukca sıranın kendilerine de gelecegini bildikleri için susarlar.

Hiç bir şey karanlıkta kalmamalıdır. Binlerce insan ırılı ufaklı  bedeller ödedi. Yüzlerce insanın yaşamı karardı. Buna sebep olanların kim olduklarını bilmeleri haklarıdır.

Kimdi bu insanlar?

Örgüt maskesi adı altında dolaşan birer sefil yaratıklarmıydı? Kahramanlar mıydı? Bunların açık seçik belli olması gerekiyor.

Bir komisyon kurulmalı ve herkes kendisini ortaya koymalıdır. Koymayanlar, bu komisyon önüne çıkmamakta israr edenler lanetlenmeli ve devrimci hareketimizin kötü tohumları olarak ebede kadar bir köşede bekletilmelidir.

Bütün yaşamını devrim ve sosyalizm davasına adamış bu ugurda bedeller ödemiş, her zamanda ödemeye hazır insanları suçlayıp karalayarak kirletilmiş, kurum baglamış ruhlarını rahatlatmaya çalışan hainlerin oratlıkta rahatca dolaşmaya çalıştıgı bir dönemde geçiyoruz. Hiçbir namuslu devrimcinin bu duruma kayıtsız kalmaya hakkı yoktur. Olmamalıdır da...

Mihrac Ural’ın Suriye’de bulundugu süre içersinde bu örgütün samimi ve fedakar militanları teker teker tasfiye edilmiştir.

Amaç; Herkesin ayrılması, ayrılmaya zorlanması, ayrılmamakta direnenlerin de, bir yolunu bularak suçlanması, töhmet altında bırakılarak Mhrac Ural tarafından kullanılması isteniyordu.

Salih, Zafer ve Ali Sönmez üzerinde yapılan bu politika etkili olmuştur. Her üçü de bugün Acilci olmadıklarını söylemelerine ragmen nedenlerini söyleme cesartleri de yoktur.

Susuyorlar.

Her türlü pis ilişkiye ve karşı-devrimci faaliyetin üzerine bir ‘ ’örgüt şali ’’ örtülerek kamufle edilmeye çalışıldı ve bu kişiler de bu faaliyetlerin kamuflaj aracıları olarak uzun süre kullanıldılar. Acilciler örgütünün tasfiye süreci de zaten bu dönem içersinde tamamlandı.

Bundan sonra, Salih’in ‘’ ben Acilci degilim’’ açıklaması, Zafer’in ‘’ben yokum’’  demesinin hiçbir anlamı kalmamıştır. ‘’Çek git ama konuşma’’ politikası Mihrac Ural’a yapılmış ve yapılacak olan en büyük hizmettir. Salih ve Zafer bu anlamıyla giderken bile Mihrac Ural’a en son ve en büyük hizmeti yapmışlardır. Bugün bile, Mihrac Ural tarafından ‘ yoldaş’’ olarak anılıyorlarsa yaptıkları son ve en büyük hizmetin karşılıgıdır.

( devam edecek)