Şuanda 89 konuk çevrimiçi
BugünBugün395
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8119
Bu ayBu ay8119
ToplamToplam10476543
mihrac ural dosyası tamamlanıyor (8) PDF Yazdır e-Posta


 Avrupa'da ne yaptı?

Mihrac Ural dosyası tamamlanıyor dizisinin son bölümüne geldim. Bu dosya tamamlanmıştır diyebilmeyi çok isterdim. Maalesef tam olarak tamamlanmamıştır. Her gün yeni bilgiler alıyoruz. Kolay kolay bitmeyecek gibi, haber akışı öyle yoğun ki şaşırmamak elde değil. Kanıtı elimizde olmayan, ya da doğrudan tanığı olmadan bizlere ulaşan bilgileri  okuyucularla paylaşmıyor, araştırıyoruz.
Buna karşın, daha önce bilinmeyen pek çok konu, bizim açımızdan kuşkuya yer vermeyecek şekilde aydınlığa kavuşmuş, kavuşturulmuştur.
Mihrac Ural’ın, Acilciler örgütüne Suriye muhabaratı adına sızdırıldıgı kesindir. Tacettin Sarı’da öyledir. Şerif ( Beşir Kanmaz) ın durumu  ve görevi daha farklıdır. Mihrac Ural’ın yanında bulunan( hala yanındaysa eğer) Levent’in, Muhaberat ilşkisi bulunmasına karşın ihanet içersinde olmadıgını biliyorum. Levent edilgen bir arkadaştır ve olup bitenlerin farkında degildir. Algılama kapasitesinden yoksun oldugu için kullanılmaya devam ediyor.
Mihrac Ural sızıntının asıl kaynağı, babası Zeki El kasım Ural’ın 1936’lı yıllardan beri  Suriye eski Sağlık Bakanı Zeki El Gamin ve Baas partisi ideologlu Muhammed el Zarka ile olan ilişkilerinde saklıdır.
Fotoğraflar her şeyi ele veriyor. Fotoğrafların altına oğul Mihrac Ural tarafından düşülen el yazısı not bu ilişkiyi kuşkuya yer vermeyecek kadar net bir şekilde doğruluyor. Her şey çok açık. Mihrac Ural, kendisini Genç kuşak URUBA’cı olarak  tanımlıyor. Bu tanımı doğrulayan çetleşmeleri de elimizde.
Bu konuda bilinmeyen tek bir konu kaldı.
Mihrac Ural ile Muhaberat ilişkisi hangi tarihte kuruldu?
12 Eylül’den önce olduğu kesin, büyük bir olasılıkla bu pis ilişkinin tarihi 1976 dır. Hatay ili örgütlenmesinin kitleselliği muhaberat’ın ilgisini çekmiş olmalı..
Mihrac Ural,  resmi olarak 13 Mart 1978 tarihinde Ankara’da yakalandı. Bu tarih resmi’dir, onun asıl yakalanışı bu tarihten öncedir ama ne kadar önce, onu da tam olarak belirleyemedik. 13 Mart 1978 den kısa süre önce Samsun’da yakalandığını belgeledik.( milliyet gazetesinin bu konuyla ilgili haberini yayınladık) 
Yakalanıyor ve bırakılıyor. Bursa’ya geliyor. Bursa’da dolaşırken üzerinde kimlik yok. Orada takip ediliyor, fotoğrafları çekiliyor. Ankara’ya geçiyor, takip Ankara’da da devam ediyor ve resimlerle belgeleniyor. Bütün bunlar daha önce bilinmiyordu. Kimseye bunlardan bahsetmemişti. ‘’Ankara’da yakalandım ama konuşmadım, adımı bile söylemedim, onlar belgelerden buldular ve yazdılar’’ diyordu.  Çetleşmelerinde de aynı şeyi tekrarlıyor. Bütün bunların yalan  olduğunu 30 sene sonra yine kendisi itiraf etti. Bursa’da ve Ankara’da resimlerinin çekildiğini 30 sene sonra biz açıkladıktan sonra kabul etti.
Mihrac Ural yakalandıktan sonra Antakya’ya götürülmedi( bunu yeni öğrendik ve sorduk, nedenini sorduk) ‘’ ‘’Antakya’da deşifre olmamıştım, davam yoktu, götürmediler’’ dedi. Konunun üzerine gittik ve Ankara yakalanmasından önce Antakya’da evinin basıldığını öğrendik.   Evinin basıldığını itiraf etmek zorunda kaldı. İtiraf etti ama, Antakya’ya neden götürülüp sorgulanmadığını atladı(!) duymamazlıktan geldi. Nedenini biliyoruz artık, gizlice götürüldü sorgulandı, tüm ilişkileri anlattı ve yeniden Ankara’ya getirilerek İstanbul’a sevk edildi. İstanbul’a getirilişi bir şaşırtmacaydı. Kısa zamanda İstanbul davasından tahliye edildi.
İstanbul davasından tahliye edilmesine rağmen bırakılamadı. Evdeki hesap çarşıya uymamıştı. Yakalandıktan sonra en az 300 kişi üzerine ifade vermişti. Mihrac Ural, cezaevinde bu kişilere teker teker mektuplar yazdı ve ‘’polis’te, benim üzerime verdiğiniz ifadeleri değiştirin, beni tanımadığınızı söyleyin, ben tahliye olacağım’’ dedi. Kolay değildi elbette, davanın uzayacağı anlaşılınca, daha önce tüm ısrarlara rağmen ‘’ben tahliye olacağım’’ diye kaçırılma önerilerini geri çeviren bu adam. Niğde’den Adıyaman’a, oradan da uyduruk bir hasta raporuyla( yataktan düştü gerekçesiyle) Adana’ya getirildi ve Kaçırıldı...
Mihrac Ural,  kendi tabiriyle, ‘’ acilcileri ehlileştirmek’’ için MİT’e verdiği sözü yerine getirmeye başlaması da, bu tarih ve sonrası ile ilgilidir.
Mihrac Ural’ın anne tarafından dedesi Bedii Uluç, Kadrolu MİT elemanıdır. Bedii Uluç öldüğünde MİT’ten emekli maaşı alıyordu. Bu bilgi 30 senedir Acilciler’den gizlenmişti: Yeni öğrendik, yazdık, inkar edemiyor Bedii Uluç’un ‘’Türk milliyetçisi’’ olduğunu yazdı ama MİT elemanı olduğunu atlıyor(!) kapatmaya çalışıyor.
Türkiye’de ve Suriye’deki pisliklerini ve ihanetlerini daha önce yazdıgım için tekrarlamayacağım.
Avrupa’da da aynı şeyleri yaptıgı biliniyor. 1988 tarihine kadar  bir kaç kere Avrupa’ya geldi ve bu süre içersinde Avrupa birimilerini nasıl dagıttıgı hala konuşuluyor. Bunları ben yazmayacagım. Bu süreci birebir yaşayan  yoldaşlar var onların yazması en uygun olanıdır. Örnegin, Mihrac Ural’ın Avrupa’daki faaliyetlerini en iyi bilen İrfan Dayıoglu’dur, yazarsa ögrenecegiz...
1988 yılı ikinci yarısından sonra, Kongre kararı ile Fransa’ya, MK üyesi olarak Avrupa sorumlusu sıfatıyla geldim.

Avrupa’ya gelmeden önce Mihrac Ural Avrupa’da bulunan bir çok yoldaşa  telefon ederek  ‘’ size bir yoldaş gönderiyorum göreceksiniz her şey en kısa zamanda düzelecektir ve oradaki(Salih ve zafer’den bahsediyor) eskilerin  a...’sını belleyeceğiz ‘’ dedi. Ben bu duruma itiraz ettim. ‘’ öyle şey olmaz, onlarda benim gibi MK üyeleridir, benim onları tasfiye edip etkisizleştirmem mümkün değil’’ dedim. Fransa’ya geldiğimin ilk akşamı, Bu durumu Salih’e anlattım ve espri olarak ‘’ sizin a.....’zı bellemek için geldim’’ dedim. Aldığım cevap çok ilginçti. ‘’ çokta umurumdaydı’’ demek oldu.

İki gün sonra Salih tarafından,  İltica işlerini yapan kurumun(OFPRA) sorumlusuna gittik ve beni tanıştırdı ‘’ Bundan sonra örgütümüz adına sizinle ilişkiyi İbrahim Yalçın yoldaş devralmıştır ben çekiliyorum’’ dedi ve ilişkileri devretti.

Ali Sönmez, benden çok önce Suriye’den Avrupa’ya gelmesi gerekirken, Mihrac Ural tarafından İhbar edileceği korkusuyla Suriye’de saklanmış ve yeni bir pasaport buluncaya kadar çıkmamıştı. Benden bir kaç hafta sonra Fransa’ya gelebildi.

1.Kongre’den sonra yapılan İlk MK toplantısında alınan karar gereğince,  Zafer Gündüğdu Fransa’dan Suriye’ye dönecek ve orada kalacaktı. Suriye’deki tüm taşınmaz mal varlıkları satılarak Fransa’ya getirilecekti. Bunlar uygulanamadı.

Zafer Gündoğdu Suriye’ye gitmedi (gerekçe olarak eşi’nin hamile olduğunu ileri sürdü)  bu nedenle, Fransa’da bulunduğum süre içersinde Zafer Gündoğdu ile ilişki kurmamaya karar verdim ve zorunlu kalmadıkça da ilişki kurmadım.

Zafer Gündogdu, Konya cezaevinde siyasi olmayan bir olaydan dolayı bulunduğu sırada ‘’ örgütlenmiş’’ ve tahliyesinden sonra Suriye’ye çıkartılarak MK üyesi(!) yapılmıştı. Örgütümüzün Türkiye’deki çalışma biçimi konusunda en küçük bir bilgisi olmayan bir arkadaştı. 1.Kongre döneminde en çok eleştirilen kişi oldu. Buna karşın, Mihrac Ural’ın en çok güvendiği kişi olma özelliğini sürdürdü. Bugün bile, ‘’hiçbir şeyle ilgim yok’’ demesine rağmen Mihrac Ural tarafından ‘’sadık yoldaş’’ olma özelliğini koruyor. Konuşmadığı için, tüm konuşmayanlar ve köşesine çekilenlere ‘yoldaş’(!) diye hitap etmesini çok seviyor(!)

Salih (Kemal Bayram) da öyledir. Kemal Bayram’ın 12 Eylül öncesi acilciler örgütü ile olan tüm ilişkisi TÖB-DER’in Antakya’daki  faaliyetleriyle sınırlıdır. Acilciler örgütünün illlegal yapısıyla kesinlikle alakası olmamıştır. Örgütlenme konusundaki tüm bilgisi Legal faaliyetlerin dışına çıkmamıştır. 12 Eylül’den bir gün önce yurt dışına çıkmak için İstanbul’a geldi ve görüştük. 12 eylül 1980 tarihine randevulaştık,  darbe olduğu için görüşemedik.. Kısa zaman sonra yurt dışına, Suriye’ye çıkmış ve MK üyesi olmuş.

Salih (Kemal Bayram)  Fransa’da herkes tarafından tanınan, bilinen bir’’şahsiyet’’, Örgütsel yetenekleri yok denecek kadar zayıf olmasına karşın, son derece gelişkin  ‘’başka yetenekleri’’ vardır ve bu alanda uzmanlığı ile bilinir. Bunların ne olduklarını   ben yazmayacağım,  gerek görmüyorum.

Her şeye evet der, İtiraz etmez ve ‘’haklısın yoldaş’’diye söyleneni onaylar. Aradan, bir saat bile geçmeden, biraz önce onayladığı, tasdik ettiği şeyleri unutur(!) söylediklerini inkar eder ve tam tersi bir tavır alabilir.  Herkesle iyi geçinmeye çalışır, son derece edilgendir. Mihrac Ural’ın hakkında her şeyi konuşur ama, karşısına geldiği zaman susar, boyun eğer ve her söyleneni yapar. Neden böyle davrandığı  sorulduğu zaman, sadece susar, sesini çıkartmaz ve ‘’ipil ipil’’  gözlerine bakmakla(!) yetinir. İlkesizdir.  Kızamazsın, acırsın, üzülürsün ve düzelir diye beklersin... Her şeyi bildiğini(!) iddia eder. Yazılanların doğru olmadığını ve gerçekleri kendisinden başka bilenin bulunmadığını(!) sanır. ‘’Madem ki sen doğrusunu biliyorsun, yaz öyleyse’’ denildiği zaman, Susar, yere bakar ve ne gereği var ‘’.............davası mı olur’’ der. Aslına bakarsanız bildiği hiçbir şey yoktur. Kandırılmıştır. Suriye’de , resmi yetkililer nezdinde, Acilciler örgütü Genel Sekreteri olarak bilinir. Mihrac Ural değil de neden kendisinin bu sıfatla takdim edildiğini bile bilmez...

Fransa’ya geldiğim zaman Salih’le uzun uzun konuştum. Suriye örgütünün bizden olmadıgını anlattım, biliyordu.

Bilmesine rağmen, bilmemezlikten geliyordu. ‘’ne yapabilirz ki?’’ diye sordu. ‘’İhraç edelim’’ dedim. Ali Sönmez, ve benim böyle düşündüğümüzü söyledim ve kendisinin de onaylaması halinde MK çogunluğu  kararıyla ‘’..Örgütümüzün Suriye birimini ihraç ettiğimizi devrimci kamuoyuna deklare edelim’’ dedim. İtiraz  etmedi, düşünmem lazım dedi  ve örgütümüzün Suriye birimini ihraç ettiğimize ilişkin yazıyı yazmamı ve kendisine vermemi ,  tartışarak bir karara varmamızın gereğinden söz etti.  Yazdığım yazıyı aldı ve Suriye’ye, Mihrac Ural’a(!) yolladı.

Mihrac Ural  yanına aldığı üç tane muhaberat görevlisi ile birlikte Suriye’ye den Fransa’ya bu nedenle bir kez daha geldi.

Bu sırada Türkiye’de yapılan o meşhur ‘’büyük balık operasyonu ‘’ tamamlanış(!) ve  Ülke çapında seksen’den fazla militan yakalanmıştı. Bu operasyonda yakalanmadan kurutulan Türkiye ve İstanbul sorumlusu SİNAN ve Ege bölge sorumlusu Zekeriya yoldaşlar Yunanistan üzerinden Fransa’ya ‘’ Mihrac Ural’dan hesap soracağız ‘’ diye gelmişler ve benim yanımda kalıyorlardı.

Büyük balık operasyonu, örgütten habersiz ,’’ emri-vaki’’ olarak yapılmıştı. Büyük balık operasyonu, adı üzerinde Bir gizli servis operasyonudur. Suriye istihbarat örgütü Muhaberat operasyonudur. MİT’in bilgisi dahilinde yapılmıştır. Suriye’den Fransa’ya gelirken ne benim nede diğer MK üyelerinin bu operasyon hakkında bilgimiz yoktu. Eylemler için MK tarafından alınmış başka kararlar vardı. Buna rağmen, eylemler başladığı zaman haberimiz oldu ve telefonla gazetelere konuşmak ve eylemler hakkında bilgi vermek de Salih ve bana  kalmıştı(!)

Ali Hamam’ın bu eylemler sırasında militanlar arasında oynadığı ‘’kurye’’lik görevlerini daha sonradan duydum. Polise bilgi verdiğini kabul eden kaçakçı Ali Hamam’ın, cezalandırılmasına karar verildiği halde, ben Fransa’ya geldikten sonra, hiçbir şey olmamış gibi eylemciler arasında kurye olarak görevlendirilmesi, bu eylemlerin Türkiye ayağını MİT’in yönlendirdiği  anlamına geldiği son derece açıktır.

THKP-C Acilciler örgütüne vurulan en son darbe, bu eylemlerin sonunda olmuş, acilciler örgütü bu eylemler sonunda tamamen tasfiye edilmiştir.

Büyük balık operasyonunun amacı ikilidir; Bir yanıyla, Suriye istihbarat örgütü Muhaberat nezdinde zaafa uğrayan güvenin tazelenmesi,  öte yandan, MİT’e verilen sözlerin yerine getirilmiş olması açısından ikilidir.

THKP-C Acilciler örgütü bu eylemlerden sonra fiziki olarak yok edilmiştir.

Bir komisyon kurulmalıdır ve Acilciler örgütünün bilinçli bir plan dahilinde nasıl bitirildiği araştırılmalıdır. Ali Hamam olayı, Mihrac Ural ihanetinin düğüm noktasıdır. Bu düğümü çözecek olan tek bir kişi vardır.  İbrahim Yalçın... 

İbrahim Yalçın’ın üzerine giderek susturmaya(!) ve ihaneti karartmaya çalışmak istemeleri bundandır.

Sarı Vedat yoldaş,  Ali Hamam konusunu birebir bilen ikinci kişidir. İstanbul’da ilk kez benden duymuştur. Ortaya çıkacağını ve bu konuyla ilgili açıklama yapacağını umuyorum. Bu bir görev ve devrimci sorumluluktur.

Mihrac Ural, Fransa’ya geldikten sonra kendisini görmek istemedim. Eşi Malak Fadal, Ozan Kerem ve Alladdin Özden’i’de yanına alarak evime geldi. Örgütten ayrılmamam için israr etti.’’.. Biz et’le tırnak gibiyiz, her şey düzelecek..’’ diye  ateşli(!) bir konuşma yaptı. Yalandı. Kararımdan vazgeçmedim.

Çantasında taşıdığı 300.000 Fransız Frangını göstererek bunu bana vermeyi  ve en azından geçimimi sağlamayı ve perişan(!) olmamam(!) gerektiğini söyledi. Utanmazca ve ahlaksız bir teklif’ti, reddettim. Konuşmamamı(!) istiyordu, ‘’kol kırılsın ama yen içinde kalsın’’(!) diyordu.

Hayır dedim. ‘’Bu örgüt ihanete uğradı ve bunun bilinmesi gerektiğin’’i söyledim. İpler bundan sonra tamamen koptu. ‘’Mit Ajanı’’(!) oldugumu söylemeye başladı.

‘’Örgütten attık, bizi  Fransız polisine ihbar etti’’ dedi. Söylemedik bir şey bırakmadı aklına ne geldiyse söyledi.

Hiç önemsemedim. Yıllardır emek verdiğim, her şeyimi ortaya koyduğum örgütümün tasfiye edilmesi için bilinçli bir faaliyet yürüten Mihrac Ural soysuzunu deşifre etmek benim için devrimci bir görev ve bu örgütün militanlarına karşı olan bir sorumluluktu. Ben bunu yaptım.

Bugün yazdıklarımı 1988 tarihinde yazdım. Bugün konuştuklarımı, 1987 tarihinde Suriye’de odasında yüzüne karşı söyledim.

Mihrac Ural Ödemiş adlı soysuz şimdi kalkmış, internet başında atıp tutuyor. Suriye’de defalarca tartışmadık mı? Mihrac Ural kafasını duvarlara vuruyordu. Bir keresinde alnı’nı duvarlara vurarak şişirdiğini ve 20 gün kadar konuşmadığımızı orada bulunan birçok yoldaş çok iyi bilmektedir. Benim söylediklerim yeni şeyler değil. 1987’den beri söylediğim şeylerdir.

Örnek veriyorum;

Yakup Baysan’ı tanık olarak gösteriyorum.

Yakup Baysan, Büyük balık operasyon’undan birkaç ay önce Güney Bölgesi sorumlusu olarak ülkeye gönderildi. Ülkeye girişinden hemen sonra kendisine gerekli olan her şeyin 15 gün içersinde ulaştırılacağı özellikle belirtildi ve bu konuda ciddi vaatlerde bulunuldu.Yakup Baysan ülkeye girdikten sonra unutuldu ve verilen sözlerin hiçbirisi yerine getirilmedi. Getirilmediği gibi Mihrac Ural ve zafer Gündoğdu, Yakup Baysal için, ‘’iki ay sonra hangi hapistaneden mektup yazacak’’ diye ‘’lades’’ çektiler.

Şiddetle tepki gösterdim. Şaka yaptıklarını söylediler. Bir süre sonra ve ben Mihrac Ural’ın odasında oturduğum bir sırada, Yakup Baysal’dan bir telefon geldi. Yakup ile telefonda ben konuştum. ‘’Söz verdiniz, örgütsel faaliyetlerim için her şeyin hazır olduğunu söylediniz ama beni burada aç bıraktınız ‘’ diye şikayet ediyordu. Kızgında ve ‘’örgütsel faaliyet yapamadığı gibi kalacak yeri ve karnını doyuracak parasının bile olmadığını, aç kaldığını ve inşaatlarda işçilik yapmaya başladığını’’   söylüyordu. Kendisine, ‘’ Mihrac Ural’ın yarım saat sonra burada olacağını ve yarım saat sonra tekrar telefon etmesini ve kendisini bu duruma düşüren bu adama küfretmesini, evet küfretmesini söyledim’’ Yarım saat sonra Mihrac Ural geldi ve bu durumu olduğu gibi Mihrac Ural’a da anlattım. ‘’ bir yere ayrılma, Yakup aradı, şimdi yeniden arayacak ve sana küfretmesini söyledim’’ dedim.  Çok bozuldu. Uzun süre tartıştık. Kavga ettik...

Yakup Baysan bu yazıları okuyor. Konuşmak zorundadır. Tanık olmalıdır. Kimin yalan konuştuğunu, kimin gerçekleri konuştuğunu söylemek zorundadır. Bu bir görevdir. Bu bir devrimci görevdir. Tarihimize karşı bir sorumluluktur.

Yakup Baysan, Güney bölgesi sorumlusu olarak gönderildiği halde nasıl yalnız bırakılarak adeta polis’in kucağına atıldığını anlatmalıdır. 

Mihrac Ural,  milyon dolarlarla oynuyor. Türkiye’ye yollanılan yoldaşlar için kılını kıpırdatmayan bu soysuz, annesi babası yanına geldiği zaman, arabalarını tıka basa doldurup gönderdiğini ve fazlasını da oradaki fakir fukaraya kendi hayrına(!) dağıtmalarını istediğini yazıyor.

Utanmaz adam, utanmadan ve pervasızca yazabiliyor. Bugüne kadar bu rezilliklere sessiz kalan acilcilere sesleniyorum. Niçin sessiz kalıyorsunuz?

Devam ediyorum.

Mihrac Ural’ın Fransa’da kimler tarafından ve niçin ‘’ihbar’’ edildiğini bilenler var. Kendisi de biliyor. Salih’te biliyor( bana bizzat Salih’in kendisi anlattı)

Mıhrac Ural, amcası oğlu Semir (Ertan) Murat Sahillioglu tarafından ihbar edildiğini çok iyi biliyor.

Bizi ibrahim Yalçın ihbar etti(!) diyor.

’Gel bu iddialarını bir komisyonda anlat’’ diyoruz gelmiyor.

Böyle bir platformda yüzüne tükürüleceğini bildiği için gelmiyor.

Mihrac Ural, Suriye’den Avrupa’daki örgüt militanlarını polise ihbar eden adamdır.

Belgelerini yayınladım.

Mehmet Koç; şu an ölümle pençeleşiyor. 1975’den itibaren bu örgütlenmenin emektarlarından. Malatya Beylerderesi’nde katledilen yoldaşlarımız tarafından örgütlenerek bugünlere kadar dimdik yaşamış bir yoldaşımız. Beylerderesi katliamından sonra tutuklanarak cezaevine giden, Hasan Basri Temizalp yoldaşımızın elindeki sten makinali tüfeği kendisine veren yoldaşımız.

Mehmet Koç  yoldaşımız, Mihrac Ural tarafından polise ihbar edilmiştir. Örgütümüzün Hollanda sorumlusu Refik Buğdaycı Mihrac Ural tarafından polise ihbar edilmiştir. Partizan örgütü tarafarı M. Ali Pınar adlı emekçi, ‘’Acilcidir’’ diye polise ihbar edilmiştir. Bu ihbarlar Mihrac Ural el yazması ihbarlardır.

Mehmet Koç ve Refik Buğdaycı’nın  konuyla ilgili açıklamalarını ve Mihrac Ural’ı kınayan yazılarını bu sitede yayınladık. Bunlar üzerinde öylesine konuşularak geçilebilecek konular olmamalıdır. Önemlidir...

Kurulacak olan bir komisyonun bu ihaneti kısa zamanda aydınlığa kavuşturacağının bilincinde olan Mihrac Ural kaçmaya devam ediyor...

Bekleyip göreceğiz. Nereye kadar....

 

 

Suriye’de Fikret Öztürk, Şam’dan lazkiye’ye getirilerek  aleyhimde düzmece yazı(!) yazdırdı.

Fransa’da İsa ve Cabir’i kaçırdı aleyhimde düzmece yazı yazdırdı.

Ne oldu peki?

Bu yoldaşlar mihrac soytarısının elinden kurtulur kurtulmaz bana geldiler.

Salih( Kemal Bayram) bunları konuşmuyor.  Konuşarak bu tarihin aydınlanmasına katkı sunmaları gerekmiyor mu?

Bu yazılardan şikayetci olan arkadaşlar(!) varmış. Neden şikayet ediyorlar? Bildikleri birşey mi var? Bildikleri şeyler dogruysa eger neden açıklamıyorlar?

Korkuları nedir..?

Kimden ve niçin korkuyorlar?  

İktidar için silahlı bir örgütün militanlıgını yapmış insanların birlaç kişilik suç örgütü  çeteden çekinmeleri ve susmayı tercih etmeleri, kendi kendilerini inkar degil mi?

Bugüne kadar ugruna mücadele ettikleri degerlerini çignemek, reddetmek degil mi?

Mihrac Ural’ın Avrupa örgütlenmesini tasfiye ettiğini avrupa’da yaşayan tüm acilciler bilmiyor mu? Neden konuşmuyorlar?

Türkiye’de oldugu gibi, Avrupa’da da insanlar aldatılmıştır. THKP-C acilciler militanları, Mihrac Ural şirketine para aktarmanın bir aracı olarak kullanılmışlardır. Bunlar konuşuluyor. Bunlar özel sohbetlerde şikayet konusu yapılıyor ve öfke ile anlatılıyor. Bunların devrimci kamuoyu genelinde de bilinmesi gerekmiyor mu?

Başka Mihrac Ural’ların önünü kesmek için gerekiyor.

Bunlar konuşulmadıgı için Mihrac Ural Yigeni Tevfık Kanalıyla Avrupa’da dolandırıcılık yapmaya devam ediyor.

TEVFİK... ( ALİ ÖFKELİ )

Mihrac Ural’ın yigeni, Fransa’da yaşıyor. Kardeşi Ayhan ÖFKELİ Belçikada yaşıyor. Mihrac Ural şu an dolandırıcılık işlerini bunlar vasıtasıyla yapıyor. Avrupa’da dolaşmadıkları Antakyalı kalmadı. İş yapacagız diye para alıyorlar, şirket kurup Önce Antakyalı’ları dolandırıyorlar ve kayboluyorlar.

Mihrac Ural bu kişilerin kefilidir(!)

Mihrac Ural bu kişilerin ortagıdır.

Mihrac Ural, son olarak Hollanda’dan  İbrahim adlı bir Antakya’lı ya telefon ederek yigeni Tevfik( ALİ ÖFKELİ) e 50.000 euro vermesini istiyor ve ‘’kefilin benim’’ diyor. Tevfik, İbrahim adlı hemşehrisinden 5.000 euro alabiliyor ve ortalıktan kayboluyor.

Almanya’dan Fransaya kadar gelip Tevfik( Ali ÖFKELİ) yi arıyorlar ve yerini bildirene ‘’ödül’ vereceklerini söylüyorlar.

Yüzbinlerce euro dolandırıp kaçtıgı biliniyor.

Bu sahtekarların ne devrimcilikle ne de  Hatay davası(!) ile ilgili bir sorunları yoktur. Acilciler’in değerlerine el koydukları yetmedi, şimdi de sıradan insanları dolandırıyorlar.

Mihrac Ural’ın yigeni Tevfik, Fransa’ya, Suriye’den Acilciler örgütünün değerleriyle geldi ve bu degerleri Avrupa’da insanları dolandırmak için sermaye olarak kullanıyorlar.

Mihrac Ural’ın, Zafer’e yoldaş diye hitap etmesine bakmayın. Yigeni Tevfik vasıtasıyla Zafer’i bile dolandırdılar. Zafer’in, Tevfik’i aradıgını ve ‘’ gördüğüm yerde vuracagım’’ dediğini Salih’ten ögreniyoruz(!)

Bunlar ip cambazlarıdır. Para için yapmayacakları alçaklık yoktur.

Avrupa’daki Acilcilere sesleniyorum.

Mihrac Ural ihanetini yazmalısınız.

Başka Mihrac Ural’ların önünü kesmek için yazmalısınız.

Mihrac Ural susuyor(!) Daha dogrusu Mihrac Ural adıyla değil de Mihrac Ural( ömer ödemiş, süleyman said )isimleriyle yazıyor.

Bir komısyon kuralım ve yalan yazıcısı sahtekarları ortaya çıkartalım.

Varmısın..? Mihrac Ural.

Varmısın...? Küresel soytarı...