Şuanda 50 konuk çevrimiçi
BugünBugün369
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8093
Bu ayBu ay8093
ToplamToplam10476517
bir senaryo denemesi PDF Yazdır e-Posta


Üç yıldır süren bir tartışma yürüyor. Bu tartışmaları izleyenler, her gün yeni bir şey öğreniyor. Kim kimdir, bu örgütte nasıl ve hangi dönem katılmıştır, hangi düzeylerde görev almıştır, bir bir ortaya çıkıyor. Artık öyle bir noktaya gelindi ki, insanlar giderek düzeyi düşen bir tartışmayı değil, daha teorik, daha politik değerlendirmeleri içeren, insanların içinde bulundukları ruh halini irdeleyen, bu ruh halinin düşüncelere yansımasını çözümleyen derin analizler beklemektedirler.

Acilciler örgütü eski üyeleri arasında yürüyen bir tartışma olarak yürütülen bu tartışma aslında tüm Türkiye devrimci hareketini ve örgütlerini ilgilendirmektedir. Bu tür ilişkiler ve daha vahimleri de diğer örgütlerde yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Bizler cesaretle böyle bir tartışmanın içine girdik, istenir ki, diğer sol örgütlerde yer almış, emek vermiş, bedel ödemiş tüm insanlar yaşanan olumsuzluk ve olumlulukları objektif bir anlayışla dile getirsinler.

Tartışmaların bir tarafı olan Mihraç, geldiğimiz noktada kendini tekrar eden bir girdabın içine girmiştir. Tek argümanı, İ. Yalçın’ın örgütü bilgilendirmek için içine girdiği bir ilişkiyi açıkladığı el yazması bir belge ve Engin Erkiner’in 1977 polis ifadesidir. Bunun dışında ne bir belgesi, ne de bir eleştirisi olmamış ve olamamaktadır. Tartışmayı başlatan kendisi olmasına karşın, sanki karşı taraf başlatmış gibi, hep bilmem kaç yıldır 27 yıldır, 23 yıldır ayrılmış ve başka bir örgüte katılmış olanlar nasıl bizi eleştiriyorlar, neden bugüne kadar sustular diyerek demagoji yapmaktadır. Etrafını kandırmaya çalışmaktadır. Bir kere kimsenin seninle bildiğim kadarıyla uğraşmak ne aklında vardı, ne de vakti vardı. Kaldı ki, sende pek bir politik mücadele içinde değildin ve çekildiğin Akdeniz kıyısında rahat mutlu ve tatlı bir hayat sürdürmekteydin.

Türkiye devrimi ve benzeri konularda da ara sıra bir iki makale, birkaç yılda bir de örgüt adına bir iki açıklama yetiyordu. Sen asıl mesleğin olan ticaret ile meşguldün, Almanya, Fransa, Türkiye ve Suriye’de yatırımlarla, şirket açıp batırmalarla, örgütün sermayesini, yani ailenin sermayesini büyütmekle meşguldün. Ancak her şey senin Engin aleyhine yazmaya başlaman ve cevap almanla alt üst oldu ve rahatın da epeyce bozuldu. Sen elinde bugünler için sakladığın meşhur arşivini hemen harekete geçirdin. Ancak arşivinde haklarında kullanacağın büyük bir şey olmayanlar da Engin’in sayfasında senin zırvalarına cevap vermeye başlayınca iyice zıvanadan çıktın ve denize düşen yılana sarılır misali hiç haz etmesen de en sevmediklerinle işbirliği yolları aramaya başladın. Ancak o cephede de pek başarılı olamamışsın ki, değişik isimlerle, değişik insanlar varmış gibi yazılar yazmaya başladın. Tartışmaları defalarca bitirdiğini ve kimseyi muhatap almayacağını söylemene karşın, değişik sahalarda ve değişik isimler altında hala sürdürmektesin.

Ben bu konu ile ilgili yazdığım hiçbir yazıyı Facebock ortamına yansıtmadığım halde sen hep oraya çekmeye çalıştır. Öner adında biri vasıtasıyla hakaret içerikli yazılar yazarak beni de aynı aşağılık dili kullanmaya çekmeye çalıştın. Beni ve örgütsel geçmişimi tanımayan bir yaratık beni Kürt faşisti olmakla suçlama cüretini gösterdi. Ancak benim muhatabım o değil, onun akıl hocası olan sensin.

Benim istemim samimi olarak bu tartışmanın şu veya bu biçimde son bulmasıydı ve kim olursa olsun bu tartışmada haksızlığa uğramışsa ortaya çıkmalı ve aklanmalıdır dedim. Sana da çağrı yaptım, kendin de inanmadığın bu ajanlık, Özel Harp dairesi üyeliği, hainlik gibi suçlamaları ya ispat et, yada vaz geç dedim. Bu aynı zaman da seni de aynı ifadelerle suçlayanlar için de geçerlidir. Ancak onların bir farkı var onlar Türkiye Devrimci örgütlerinin kuracağı bir komisyon ve eski yoldaşların hazır bulunduğu bir toplantıda senin ile ilgili iddialarını kendince ispat etmeye var olduklarını, senin ise iddialarının birini bile ispat etmen durumunda tüm suçlamaları kabul edeceklerini peşinen söylemektedirler. Bu onları şimdiden 1-0 öne geçirmiş bulunmaktadır.

Benim bu arkadaşlarla aynı sitelerde yazı yazmamın sebebi de bundandır. Bir yandan da senin iddialarının temelinin olmadığını ve politik kaygılarla dile getirilen iftiralar olduğunu en iyi bilenlerden olduğum ve bu duruma sessiz kalmanın vicdanen ve insan olarak beni rahatsız ettiği için yazdım ve yazacağım.

Ben bir kez daha ve son kez kendi konumumla ilgili bir gerçeği dile getireyim. Kendimi yurtsever, devrimci, demokrat, Türkiyeli bir Kürt aydını olarak tanımlıyorum. Kürt Özgürlük mücadelesinin bir taraftarıyım ve ömrümün geri kalanını Kürt halkının özgür ve eşit bir toplumda yaşaması ve mensubu olduğum Alevi toplumunun inanç özgürlüğü için adadım. Ancak bu durum beni geçmiş örgütlerimden, yoldaşlarımdan, emek verdiğim süreçlerden koparmaz ve bu konuların gündeme geldiği platformlarda söz söyleme hakkım da her zaman saklıdır. İşte bunlar nereden çıktı, bunların bizim örgütümüzle ilişkisi 23 yıldır yok niye bizi eleştiriyorlar, eleştiriyorlarsa bunlar ajandır, tasfiyecidir demekle kimseyi susturamazsın. Bu örgütte bu tartışmada ihanetle suçladığın herkes senden daha çok bir mücadelenin sahibidir. Senden daha çok bedel ödemiştir. Senden daha çok hapis yatmıştır. Senden daha ağır koşullarda sürgün yaşamıştır. Aç kalmıştır, açıkta kalmıştır ama devrimci onurundan asla taviz vermemiştir. Bedel ödemiş edebiyatı yapması gerekenler içinde en sonunculardan birisin bu örgütte.

Sen 23 yıldır bizlerin nasıl yaşadığını, ne koşullarda yaşadığını, hangi tür bir politik mücadele içinde bulunduğumuzu bilmiyorsun ama biz seni hep izledik. Sen bir insanı; İ. Yalçın’ı Mit ajanı ilan ediyorsun. Biliyor musun MİT ajanı dediğin insan hangi koşullarda yaşıyor, hangi ekonomik zorluklarla boğuşuyor. Bu nasıl ajandır, başından beri MİT olarak örgüte sızmıştır ama, toplam 9 yıla yakın hapis yatmış, açlık grevlerine girmiş, orlarca kez işkencelerden geçmiş, senin gibi sanal işkence değil, gerçek işkencelerden geçmiş, şahidi ispatı var. Hala bu işkencelerin izlerini bedeninde saklıyor. Ama ajan oluyor. Buna senden başkası inanabilir mi? Sen de gerçeği biliyorsun. Engin Erkiner sana göre Özel Harp Dairesi mensubu ama ne hikmettir ki, geçimini sağlamak için hala 60 yaşında taksi şoförlüğü yapıyor ve sen şoförlüğüyle de iğrenç söylemlerinle alay ediyorsun. Hangisi doğru?

İşte senin bu iftiraların beni yazmaya itiyor. Çok bekledim ne zaman susacaksın diye, yazmamak için çok direndim. Ama sen durak bilmedin. Önüne gelene ajan damgasını yapıştırdın. Ben söz konusu insanları yakinen tanıyanlardan biriyim. 23 yıl hiçbir ilişkim de olmadı, politik mücadele de yollarımız ayrılmıştı ve herkes kendi kulvarında yürüyordu. Sen bizi bir kez daha bir araya getirdin bravo sana diyorum.

Sen Haydar Yılmaz’ı hiç tanır mısın? Mücadele içinde hiç karşılaştın mı? Bildiğim kadarıyla hayır. Ancak Yılmaz Engin’in sitesinde yazmaya başlayınca hemen senin de dokunulmazlığın kalktı diyorsun, sen misin karar verici? İnsan kendine senin kadar sevdalanabilir mi? Ben tedaviye ihtiyacın var derken samimiyim. Yoksa bir insan bile, bile önüne gelene ajan, hain diyebilir mi? Yalanlarının bir gün bile sürmeyeceğini bile, bile söylemek en iyi ihtimalle bir hastalıktır. Yok eğer sen sağlıklı olduğunu iddia ediyorsan o zaman senin hakkında türlü, türlü senaryolar yazmak mümkün hale gelir.

Birinci senaryo şu olabilir: 26 Ocak 1976’da İlkerler öldürülür, örgüt başsız bırakılmaya çalışılarak, doğmadan yok edilmek istenir. Geride, Engin, Rıza ve Yüksel kalmıştır. Sonra Yüksel ve Ömür ölür, Rıza cezaevine düşer. Engin tek kalmıştır. Engin ile bir türlü ilişkiye geçilir, Hatay’a çağrılır, silah ve dinamit verilir ve buradan itibaren Engin takibe alınır ve birkaç aylık bir takipten sonra 1977 Ağustos operasyonu ile örgüt büyük bir darbe alır ve bölgedeki tüm eylem kadroları ve yedek eylem kadroları yakalanır. Takip olduğu ve takipler fotoğraflandığı için Engin zorunlu olarak birçok şeyi ifadesinde kabul etmek zorunda kalır, bu zaten senaryoya göre önceden bilinmektedir. Önce Türk basını Engin’in her şeyi bir bir açıkladığını ve örgütü ele verdiğini yazar, bakınız o dönemin, hürriyet, milliyet, günaydın gazetelerine, başlık şu “Devrimciler yalan söylemez dedi ve her şeyi bir bir açıkladı” oysa açıklanan bir şey yoktu, polisin önceden bildiği eylemlerin ve ilişkilerin kabullenilmesi vardı Enginin ifadesinde. Bu örgütü ve ilişkilerini bilenler Enginin ifadesinde bilinenler dışında her şeyi gizlediğini, örgüt elemanlarını ele vermediğini, fotoğrafları poliste olmasına karşın isimlerini polisin bilmediği arkadaşları ise takma isimleri ile tanıttığını, Orhan, Zuhal, Filiz diye geçen bir çok isim sahtedir ve bu kişileri tanıyan biri olarak sonradan da bu insanların başına bir şey gelmediğini bilmekteyim. Yeri gelmişken söyleyeyim. İtirafçı dediğin Engin’in ifadesinden dolayı sonradan yakalanıp yargılanan bir insan gösterebilir misin? Sen de iyi biliyorsun ki, ben de o dönemin keskin koşullarında Engin’in polise ifade vermesini eleştirmiş insanlardan biriyim ancak onun bir itirafçı olduğunu ne sen ne de bir başkası asla o dönem dile getirmedi.

Ancak sen o dönem de, de ince, ince “aslında bu ifadesiyle Engin liderimiz olmayı hak etmiyor ama, örgütün genel çıkarları için şu an susmamız gerekiyor” demekteydin. Bunları senin ağzından, Nebil’in, Günay’ın, Filiz’in, adını bilmediğim Kayseri’den gelen karı koca iki yoldaşın ve Alaaddin Özden’in huzurunda ve onun evinde defalarca dile getirdiğini biliyorum. Bu ince propaganda ile sen aslında kendine yol açıyordun. Kimbilir belki de birileri başından beri senin için yolları temizliyordu. Ne dersin nasıl senaryo ama. Senin senaryolarından daha tutarlı değimli?

Dahası sen gittiğin her bölgede, geçmişte Rıza ve Engin’e bağlı olarak tanıdığın hiçbir yoldaş ile ilişkiye girmedin. Örneğin İstanbul’a gelmiştin, yanında Ali Fuat ve eşi, ilk ilişkin Alaattin ve Günay Karaca. Ne tuhaf değimli? Birde hemşerin doktor ile ilişkin vardı ilişki kurduğun. Mete ile ilişki kurmamıştın. Legal ilişkilerimizden sorumluydu. Hami ile ilişkiye girmemiştin, benimle ilişkiye girmemiştin, Yakup Göktaş ile ilişkiye girmemiştin, Devrimci Sağlık İş Başkanı idi bu yoldaş o dönem de. Haydar Yılmaz’ın ilişkilerine hiç gitmemiştin, Örgüt sempatizanı sayılan ve hayatlarında hiç Engin ile İstanbul’da karşılaşmamış olan Günay ve A. Özden A.Fuat’ın eşi üzerinden İstanbul örgütlenmesine sızmıştın. İşleri sağlama aldığını düşündüğün anda benimle ilişkiye girdin. Beni de yanına çektiğine inandığın için uzaktan ilişki sürdürdün ve yoldaş sen aranıyorsun diyerek örgütsel sorumluluk almamın önüne geçtin. Oysa sen de aranıyordun, yanındakilerde, Nebil ‘de hepiniz aranıyordunuz ve buna karşın İstanbul Sorumlusu olarak A.Fuat’ı atamıştın, kendini de artık yavaş yavaş lider görüyordun.

Engin’i, Rıza’yı sorduğumuzda da, görüşüldüğünü, aslında emirleri onlardan aldığını ima ediyordun. Bunun ile bizleri kandırdığını düşünüyordun. Aslında zaman senin kendini kandırdığını gösteriyor. Şu an senin yanında başından beri senaryoda birlikte yer aldığın bir kişi ile yalnız kaldığını görüyorsun her halde.

Senin en yakınım diye pohpohladığın Salih ve zafer bile bunları öğrenince hayretler içinde kalıyorlardır. Çünkü sen kendinden başka kimseyi sevemezsin, ancak sevmiş gibi yaparak kullanırsın. Bundan dolayı yalnızlık sendromuna yakalanmışsın.

İşte senin Genel Sekreter’lik koltuğuna oturmanın yolları böyle bir bir temizlendi bu senaryoya göre ve seni hapishaneden kaçırıp Suriye’ye kadar götürdü. Daha sonra Engin Suriye’ye gelince, senaryoyu sürdürebilmek için onun oradan gitmesi gerekiyordu. Engin bilgi ve birikimi ile, devrime olan inancı ile, senin girdiğin istihbari ilişkilere girmez ve bu durumu onaylamazdı. Ondan kurtulman gerekiyordu. Rahatsız edip Avrupa’ya çıkmasını sağladın. Ardından bir toplantı ile kendini Genel sekreter ilan ettin. Seni sekreter ilan edenlerin geçmişlerinde Acilcilik yoktur. Salih TÖB-Der başkanı arandığı için oraya gelmiş, Zafer hapishanede tanışılmış ve örgütlenmiş biri Acilciler Örgütü’nün kuruluş aşamalarını bilmiyor. Engin senin bu oyununu kabul etmeyerek ayrıldı. Senin liderliğine itiraz eden akrabam dediğin Müntecep ise hep olduğu gibi bir kaza(!) kurşunu ile öldü. Eskiden senin en yakının olan Günay seni terk ederek ülkeye döndü. Yine bugün toz kondurmadığın A.Fuat’ın eşi senin ile kavga ederek Türkiye’ye döndü ve yine her zaman olduğu gibi kısa sürede yakalandı ve yıllarca ceza evinde yattı. Kim sana tavır alırsa her dönem bir bir tasfiye edildiler. Senaryo nasıl ama? Ha geçerken belirteyim senin TKEP’li oldukları için eleştirdiğin insanlardan önce bizzat sen TKEP ile örgütsel birliği hedefleyen bir birlik kurdun bunu unutma sakın.

İşte senaryo bu, seni başından beri bu senaryoya göre örgüt içine girmiş bir sızmasın. Ne gariptir ki, senin böyle biri olduğunu söyleyenlere sen MİT sızması diyorsun. Ama böyle tutarlı bir senaryon bile yok. Varsa yoksa bir ifade. Bunu da elinden alacağız bil. Yakında hepimizin ifadelerini yayınlarsak neyle savunmaya geçeceksin bakalım. Bu yazıda senaryoyu burada bırakacağım, gelecek yazı da senaryonun sonraki yıllara yansımasını ve yürütülüş biçimini kaleme alacağım.

Son olarak bir şeyi daha duyurmak istiyorum, Engin yoldaş Günay Karaca ile ilgili bir yazı yayınlamış, ben de en kısa sürede okul arkadaşım ve yoldaşım olmuş merhum Günay hakkında bir yazı yazacağımı okuyucuya duyururum.