Şuanda 437 konuk çevrimiçi
BugünBugün632
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8356
Bu ayBu ay8356
ToplamToplam10476780
... okuyunca "uykum geliyor"... PDF Yazdır e-Posta


30 Eylül 2010 tarihli Nebil yoldaş anısına (Nebil ile ne ilgisi varsa?)  yazılan“TÜRKEŞ ÖLÜMDEN NASIL KURTULDU” başlıklı yazı, Mihraç URAL imzasıyla AYRI VARLIK adlı blogda yayınlanmıştır.

 

Yine, 29  Eylül tarihli “NEBİL RAHUMA VE ÜÇ KONU” başlıklı bir başka yazı, aynı blogta aynı imza ile aynı gün (?) yayınlanmıştır.

Her iki yazıda maddi hatalar vardır. Bu hataların bir kısmı tamamen uydurma bir kısmı ise tamamen kasıtlı, amaç güden yazılardır.

29 Eylül tarihli yazıdaki açıklamalara daha önce yeterli yanıtlar verilmiştir. Merak eden okur bu yanıtları ilgili siteden bulup okuyabilirler. Fakat bu yazıda aşağıdaki paragraflara bir itirazda bulunmadan geçmek Nebil’e yapılan bir haksızlık olacaktır. 

“Nebil yoldaş, okumayı sevmeyen, birkaç sayfa okuyunca “uykum geliyor” diye okumaktan kaçan bir yoldaştı. Yazmayı da sevmezdi. Bu nedenle geride yazılı hiçbir şey bırakmamıştır. Bu durumunda farkındaydı. Artan militanlığı ve eylem isteği bir ölçüde bununla da daha etken hale geliyordu.”

İnsaf. Ataker İlkokulunun bahçesinde çocukken top oynamakla Nebil’i tanıdığını iddia etmek ancak bu kadar olur.  Ve bunu iddia eden kişi daha Isparta lisesinde okurken, Antakya’da esamesi okunmazken, aynı yıllarda “HULKİ”den temin ettiğimiz Kesintisizleri okumuş ve belli bir çevrede tartışır hale gelmiştik. Nebil’in o dönemde küçümsenmeyecek, asgari bir Marksist formasyondan geçtiğinin canlı tanığıyım. 1972 yılının Eylül ayından beri Nebil’le yoğun birlikteliğimiz oldu. Birçok defa birlikte eğitim çalışmalarına katıldık. Bir kez olsun “birkaç sayfa okuyunca uykum geliyor” dediğini duymadım. Tam tersi herkes gibi “O”da öğrenme açlığı içindeydi. Bunu da sık sık dile getirirdi. Aslında bu konuları konuşmayı bile zül sayıyorum. Söz konusu paragraf da ne ölçülmeye çalışılıyor, ne demek isteniyor? Anlamak mümkün değil. “Nebil teorik düzeyi düşük bir arkadaştı”ya da “pratikteki becerileri teorik yetersizliğinden kaynaklanıyordu” demek mi isteniyor? Bu paragraflardaki satır aralarını okurun değerlendirmesine bırakmak en doğrusudur.

30 Eylül tarihli yazıya gelince;

 Ahmet ZUBARİ’nin anlattığı Sümerlerdeki motosiklet olayı Türkeş’in Antakya ya gelişinde olmamıştır. Bu olay 1976 sonbaharında olmuştur. Olayın hemen akabinde Sümerlerdeki kahvehaneye kavgaya gidenler arasında ben de vardım. Söz konusu olayda kahvehanenin camları kırılmıştır. Bizlerin devrimci olduğumuz, bölge halkı tarafından anlaşılınca, karşılıklı özür dilenerek barışılmıştır. Bu olayı 2008 Ekim ayında Antakya ya gittiğimde Ahmet ile konuşmuş, motoru sakladığı yeri bana göstermiştir.

 Sıkıyönetim mahkemelerinde Türkeş olayının Antakya ayağı (Dikkat! İskenderun değil, sadece Antakya ayağı ) davası görüşülmüş ve tek bir kişi dahi mahkûm olmamıştır. İskenderun ayağı o günün polis kayıtlarına girmiş ama Antakya ayağı polis kayıtlarında dahi yer almamıştır. Uydurma bir olay olduğu kararına varılmıştır. Kayıtlarda İşkence altında polislerin yeni bir olay istemesi üzerine M.S.’in işkenceden kurtulmak için doğru yanlış birçok şey söylemesi üzerine, anlatmak durumda kaldığı bir olay olarak yer almıştır.

 Yazıda S kod adlı kişi olarak bahsedilen şahıs benüm. Zira bu olaydan benden başka yargılanan olmamıştır. Yazıda adı geçenlerin ( Z.Ş.(?)- A.Ç.(?) –ya da F.Ç(?)-nin) bu dava ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Dolayısı ile A.Ç ya da F.Ç olarak adları yazılan kişiler adına yapılan açıklamalar baştan aşağıya uydurmadır.

Her iki yazıda 29 Eylül tarihinde yayınlanmıştır. Bundaki amaç; benim söz konusu yargılanmamdan ötürü çekinerek susacağımı düşünmeleridir. Ama yanılırlar. Geçmişte yaptığım ya da yapmadığım hiçbir şeyden gocunmam. Doğru bildiklerimin her yerde her durumda arkasında dururum.

            Böyle ucuz düşüncelere, aptallıklara ancak gülerim.