Şuanda 18 konuk çevrimiçi
BugünBugün348
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8072
Bu ayBu ay8072
ToplamToplam10476496
mihrac ural, kıçında ihanet kılıçları... (2) PDF Yazdır e-Posta


Yazının birinci bölümünde, genel bir değerlendirme yapmış ve örgütümüz özelinde Mihrac Ural’ı örnek olarak göstermiştim. Zaman zaman

kimi insanlar soruyorlar. Böyle bir adamı (Mihrac Ural) bu güne kadar nasıl fark edemediniz?

Uzun süre fark edemedik, dikkatimizi çeken kimi konular olmasına rağmen gerektiği gibi üzerine gidemedik. Bunun, bir değil birden çok nedenleri bulunuyor. Özellikle, 12 Eylül sonrası Suriye’nin örgütümüz üzerindeki etkisi ve bu süreçte, militan kadrolarımızın büyük bölümünün cezaevlerinde olmasıdır.

Birinci bölümde bahsettim. Müntecep Kesici ve bir gurup yoldaşın ayrılık gerekçeleri ve Müntecep’in öldürülmesi, Günay Karaca’nın ‘’ bu iş böyle gitmez’’ diye ülkeye gitmek istemesi ve Günay’a rehberlik edecek olan kişiye, ‘’Günay’ın sınırı geçer geçmez öldürülmesi’’ talimatının verilmesi... Kısacası, Mihrac Ural virüsünün fark edilmesine karşın, Suriye’nin olanaklarını istediği gibi kullanabilen Mihrac Ural’ın, oynanan oyunun farkında olan herkese karşı acımasız tavrı, sırasına göre gözdağı sırasına göre, ‘’onurlandırma’’ ve sahte tavizler vererek oyalama taktikleri neticesinde uzun süre kendi gerçekliğini örgüt militanlarından saklayabilmesine neden olmuştur.

Göz göre göre yalan söyleme ve her şeyi abartarak göz boyama, insanları birbirlerine karşı kışkırtarak kimsenim kimseye güven duymadığı bir ortamda, kendi konumunun yoldaşlar arasında tartışılmasına uzun süre olanak tanımamıştır.

Mihrac Ural tarafından Ali Sönmez’e yapılan ’’ihanet teklifi’’, Ali Sönmez tarafından uzun süre kimseye anlatılmamıştır. Ali Sönmez, Mihrac Ural’ın 1982 tarihinde kendisine,  Devrim ve sosyalizm mücadelesi hayal, elimizde ciddi olanaklar var, inat etmeyi bırak. İkimiz de ömrümüzün sonuna kadar paşa gibi geçinip gidelim...’’ diye ahlaksız bir teklifte bulunduğunu, 1988 tarihine kadar kimseye söylemedi. Ali Sönmez gibi pek çok yoldaş da uzun süre sustular ve konuşmadılar.

Tam üç senedir Mihrac Ural’ı sorguluyoruz. Çırılçıplak edeceğimizi söylemiştik, çırılçıplak ettik. Buna rağmen olması gerektiği gibi bazı önemli konuları belgeleyememiştik. Sonunda bunu da başardık. Çetleşmelerini ele geçirdik ve tüm konuşmalarını kendi ağzından öğrenmiş olduk.

Mihrac Ural’ın tam otuz senedir üzerinde taşımasına rağmen bir türlü bulamadığımız ‘’ihanet kılıçları’’nın nerelerde saklı olduğunu bu şekilde öğrenmiş olduk. Kıçında saklıyormuş.

Tam iki senedir bunları çıkartmaya uğraşıyoruz. Pas tutmuş. Çıkartmaya çalışırken acı çektiğini anlıyoruz. Bağırmasına bakılırsa acısı büyük olmalı. Önemli değil. İstediği kadar bağırsın, aldırmayacağız ve o kılıçları teker teker çıkartıp kamuoyuna sunacağız.

Dün bir arkadaş telefon etti ve ‘’ senin 1971 tarihinde İstanbul askeri lisesi sınavlarını kazanarak oraya girdiğini, okul numaranı bile yazmışlar, yahu bunlar ne yapmak istiyor, bunlar bu kadar aptal mıdır’’ dedi. Çok güldüm. ‘’Buraya kadar düştülerse eğer, acıları çok fazla olmalı’’ dedim. Benim 1971 tarihinde İstanbul askeri lisesine girdiğimi ve oradan mezun olarak üniversiteye, ‘’ devlet ajanı’’ olarak geçtiğimi yazan Mihrac Ural adlı zibidinin düştüğü duruma bakın hele...

Mihrac Ural’ın çok büyük bir baskı altında olduğu anlaşılıyor: İhanet kılıçlarının ortaya çıkartılması ve bu operasyonda duyduğu acının etkisiyle, ‘’sap yiyip saman sıçıyor’’. Beni kendisi gibi geri zekalı sanıyor. Bre soytarı, insan biraz düşünür be.. Bilmiyorsa sorar öğrenir. Yeteri kadar rezil durumdasın, daha fazla rezilleşmenin ne gereği var. Dogum tarihime  bir bak(!) 20 yaşında bir adamı lise’ye üstelikte askeri lise’ye alırlar mı be geri zekalı. Madem yazmak istiyordun bari Harp Okulu falan deseydin. Belki inandırabileceğin bir kaç tane senin gibi geri zekalı bulabilirdin değil mi ama.

Seni anlıyorum Mihrac Ural. Seni çok iyi anlıyorum. Daha önce yazdım. Ortalığı karıştırmak, akla hayale sığmayacak şeyler söyleyerek okuyucuların kafalarını karıştırmak falan değil, tam tersine bizim yazılarımızın inadırıcılığını azaltmak etkisizleştirmek istiyorsun. Okuyucunun,’’ bu işin suyu çıktı, bunlar kafadan sallıyor’’ desin ve yazıları okumasınlar istiyorsun. Bütün amacın budur. Önemli değil. Senin tüm yazdıkların kayda geçiyor(!) Sen devam et. Bunları, bu kepazeliklerini sana tek tek yedirtirler bir gün. Unutma bunları...  

Biz yolumuza devam edeceğiz. Mihrac Ural’ın otuz senedir, şeytanın bile aklına gelmeyecek ‘’zula’’sındaki ihanet kılıçlarını zorda olsa, olağanüstü acı da duysa çıkartacağız.

Kaç kez çağrı yaptık? Dilimizde tüy bitti. Bak ne ciddi deliller(!) bulmuşsun. Bir komisyon önüne gel. Delillerini getir. Özellikle bu son delil çok önemli, al - gel hesaplaşalım. Sıkıyor mu? Tek bir cevap ver. Gelebilecek misin? Gelebilir misin? Gel ki, ‘’ devlet ajanı’’nın kim olduğunu sana gösterelim…

Mihrac Ural’a bu konuyla ilgili son bir önerim var. Kadim dostları PKK yöneticiler ile çok iyi dost ve arkadaş olduğunu söylüyor. Önerim şu, Bir komisyon kuralım ve sadece gelebilecek olan PKK yöneticisi arkadaşları toplayarak onlarla konuşalım. İstediği yerde, yüz yüze konuşalım ve bir karara varalım, ben varım ya sen, sende var mısın? Cevap bekliyorum...

Mihrac Ural’ı yazmakla bitecek gibi değil. Aldırmadan devam edelim.

İllegal örgüt(!) olduğunu söylüyor. ‘’biz acilciler’’ diye isim listesi bile yayınlıyor. Yanına gelen, yolu Suriye’ye düşen herkesin koluna girip resimler çektiriyor ve ‘’ kadim yoldaş ziyaretimize geldi’’ diye çarşaf çarşaf resimlerini yayınlıyor. Hem bunu yapıyor, hem de bizi suçluyor(!) ‘’bizi deşifre ediyorlar’’ diye bağırıyor.

‘’Ali Çakmaklı’nın bir polis ajanı olduğu, Nebil Rahuma’nın da, bir polis ajanı olan Ali Çakmaklı’ya karşılık misilleme olarak, kendi arkadaşları tarafından öldürüldüğünü’’ yazıyor. Kendisinden 15 sene sonra biz yazdığımız zaman, bizleri ‘’özel harp dairesi ağzıyla konuşmakla suçluyor(!)

‘’Yakalandığım zaman 21 gün dolaştırıldım’’ diye yazıyor. Nereleri dolaştırdılar diye sorduğumuz zaman susuyor, konuşmuyor.

‘’Kahraman acilci’’ olarak göklere çıkarttığı Beşir Kanmaz’ın tıpış tıpış polise teslim olduğu anlaşılıyor.

‘’ Temel kadrodur, namuslu yoldaşımdır’’ dediği adama bakıyoruz,  karşımıza bir tacizci çıkıyor.

‘’Acilcidir, hırsızlık yapmaz’’ dediği adamları sorguluyoruz. Samandağ Ziraat Bankası kamulaştırma eyleminde alınan paraları ‘’iç ettikleri’’ anlaşılıyor. Söyleyin ne yaptınız? Diye soruyoruz, seslerini çıkartmıyorlar.

‘’İbrahim Yalçın’ın ihbar mektubu’dur’’ diye el yazısı yayınlıyorlar. Yayınlanan el yazılı ihbar mektubunun Mihrac Ural el yazısı olduğunu ve gelin bu yazıyı uzman bir komisyon da inceletelim diyoruz,  aldırış bile etmiyorlar.

’Büyük balık operasyonundan sonra eylem yapmadık barışçıl mücadeleyi savunuyoruz’’ diyor. Güler misin aglar mısın? Eylem yapabilecek kim kaldı?

Suriye ile T.C.’’ kanka’’ oldular. Eylemi, kime karşı ve niçin yapacaksın? Ticaretin kendine has kuralları vardır. Ticaret ve eylem birbirleri dışlamazlar mı? Sen kiminle oynuyorsun(!) bre cahil..

90 yaşındaki bir baba’yı  sürükleyerek yola çıkartıp ‘’ulu çınar’’ diyorlar. Ulu çınar olmadığı, içi boş bir kavak ağacı olduğunu yazıyoruz kızıyorlar,’’ aileleri karıştırıyorlar’’ diye duygu sömürüsü yapıyorlar.

Ulu çınar dedikleri baba’nın, ‘’eski kuşak Urubacı’’ olduğunu yazan Mihrac Ural, eski kuşak Urubacılarla kol kola resim çektiriyor ve altına da kendi el yazısıyla not düşüyor. ‘’ eski ve yeni kuşak Urubacılar yan yana’’ diyor.30 senedir bize göstermediği ihanet kılıcı’nın en keskini budur işte diyoruz, bas bas bağırıyor. ‘’yalan’’diyor. Komisyona gel, bu resmin altındaki el yazını gösterelim diyoruz, kaçıyor.

Annesine ‘’Lider anası’’, bacısına,’’ lider bacısı’’ babasına,’’ Lider babası’’ diyor, öyle yazıyor. Biz yazdığımız zaman, anneleri babaları kız kardeşleri karıştırıyorlar diye feveran ediyor. Kendisi yazıyor. Belgeleri elimizde, ‘’annem ziyaretime gelir, evde ne var ne yok arabasını tıka basa doldurur yollarım’’ diyor.’’ Kimin malını kime yolluyorsun’’ diye sorduğumuz zaman ‘’ anneme hırsız diye küfrediyorlar’’ diyor.

Cezaevinde kaçtıktan iki gün sonra, 12 Eylül’den önce apar topar yurt dışına çıkıyor. ‘’ Örgüt merkez komitesinin zorlaması ile yurt dışına çıktım’’ diye yazıyor. ‘’1980 öncesi dönemde acilciler örgütünde ‘’ merkez komitesi’’ diye bir kurumun olmadığını söylüyoruz, sen hangi MK zorlamasıyla yurt dışına çıktın?’’ diye ısrarla soru soruyoruz cevap vermiyor, veremiyor.

‘’Ser verdim sır vermedim’’ diyor. Sadece kendisi mi? Hayır, bugün kiminle ticaret yapıyorsa, her kimle ticari bir ilişkisi varsa, hepsinin de ‘’ ser verip sır vermediklerini’’ yazıyor.

Polis ifaden nerde be adam? diye soruyoruz. Yok, kaybolmuş, ana arşive kalkmış, bulunmuyormuş(!)

Öyle anlaşılıyor ki, ihanetin kılıçlarını Mihrac Ural’ın ‘’namus zula’sından’’ çıkartmak biraz daha zaman alacak. Bu arada acı devam edecek elbette...