Şuanda 440 konuk çevrimiçi
BugünBugün634
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8358
Bu ayBu ay8358
ToplamToplam10476782
mihrac ural: muhaberat-mit kucağındaki devrimci katili PDF Yazdır e-Posta


MİHRAC URAL: (MUHABERAT - MİT KUCAGINDAKİ DEVRİMCİ KATİLİ)

Son günlerde, site okuyucu  sayısında hızlı bir artış var.  Okuyucu kitlesi  her geçen gün artıyor. Bugün, 700 üzerine bir tıklamanın olması bunu gösteriyor. Bu rakam gerçekten çok büyük. Siteye olan ilgi artışının birçok nedeni bulunuyor. Yalan yazılarına karşı verilen cevapların inandırıcılığı ve gemiyi azıya almış Mihrac Ural soytarısının içersine düştüğü panik nedeniyle, aklına gelen ne varsa ‘salla gitsin’ feryatları arasında düştüğü acınası durumdur.

Son bir ay içersinde  ne yazdılarsa( yada ne yazdıysa) suratlarında patladı. Engin Erkiner’in ‘’beylerderesi katliamını’’ yaptıran kişi(!) olduğunu söylediler. Gülünç oldular. Üzerlerine gidilseydi, konuyu dallandırıp budaklandırarak  havanda su dövme misali, akıllarınca polemik yapacaklar ve hedef şaşırtarak tartışmaların seyrini değiştireceklerdi. Ne Engin ciddiye aldı nede bir başkası... Sözde iddia bıçak gibi kesildi ve bir daha ağızlarını açamadılar.

Bir başka iddia(!) ortaya attılar. Benim, 1971 tarihinde ‘’kuleli askeri lisesi’’ sınavlarına girerek kazandığımı ve askeri liseden mezun(!) olarak üniversiteye girdiğimi yazdılar. ‘’Hayır girmedim ben başka yerde okudum’’ falan diyeceğimi  ve sözüm ona sallama iddialarını ciddiye alacağımı beklediler. Ciddi bir cevap verme gereğini duymadım çünkü, böyle bir iddiaya kargalar bile gülmez,  somurturlardı.

Mihrac Ural ‘’ bir küçük cezve’’ misali elden ele dolaşmaya başladı. Kelimenin gerçek anlamıyla ‘’şamar oğlanı’’ oldu.  Kafasını çevirdiği yerde suratında  bir tokat patlıyor.  Bugüne kadar çalmadık kapı bırakmadı. İnternet başında, gece gündüz eski ‘’acilci’’ aradı ve bir kişiden destek bulamadı. Deli danalar gibi dönmeye devam ediyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyor. Söylediği hiçbir şey doğru değil. Doğru olmadığını en iyi kendisi biliyor. Soytarılık  ruhuna işlemiş bir kez. Yapmadan durması imkansız.

Son olarak Nebil Rahuma’yı konu edinmiş. ‘’ okumayı sevmez, biraz okusa uykusu gelirdi’’ diyor. Nebil Rahuma ‘’ okuma özürlü’’ olduğu için bu özrünü eylemci kişiliğiyle kapatıyordu demek istiyor.

 

Okuyucunun, Erkan Ulaşan yazılarını okumasını salık vermek durumundayım. Mihrac Ural soytarısına bu konuda verilen en güzel cevap Erkan’ın yazılarında var. Başka söze gerek yok. Kendisinin ‘haberi, onayı ve talimatı’ olmadan Antakya’da ‘’dişi sinek bile kıpırdayamazmış’’,‘’kıpırdayanın alnını karışlarmış’’ Düşünebiliyor musunuz, söz konusu olan bir illegal örgüt olsa bile, zavallı adam kendisini  kartal(!) sanıyor. Erkan Ulaşan, kartal geçinen bir soytarının, aslında tüyleri yolunmuş bir  karga olduğunu  ortaya koyuyor.  Antakyalı yüzlerce devrimcinin dişi ve tırnağıyla yarattığı mücadeleyi emeği, tek başına sahiplenmeye kalkan  Mihrac Ural adlı iblis’in, aslında bir HİÇ olduğunu, Antakya’da yapılan hiçbir eylemde yer almadığını ve her konuda yalan söylediğini, ‘’ hadi cevap ver bakalım soytarı’’ diye suratına çarpıyor.

Mihrac Ural adlı muhbir ajan’ın elindeki tüm ‘’oyuncakları  alınmıştır. ‘’Kimsenin bilmediği’’ eylemler diye bahsettiği ve bugüne kadar açıklayamadığı eylemleri meğer kendisi bilmiyormuş.

Acilciler tarihi tüm yönleriyle aydınlanmak üzere. Bu tarih, yalan ve ihanetlerden arındırılmış olarak yazılabilme aşamasına hızla yaklaşıyor. Haksızlık yapmayacağız. Mihrac Ural söz konusu olsa bile haksızlık yapmayacağız. Bu tarih içersinde onun bile adını zikredeceğiz(!). Antakya yamaçlarında DSİ yazısını nasıl’da DENİZ, İBO, MAHİR olarak değiştirdiğini özellikle belirteceğiz.

Eksik olan bir konu daha var. Bu soytarı, Cephe’de yayınladığı ‘’öz geçmiş’’inde, onlarca fabrika örgütlediğini yazıyordu. Yalan olduğunu bilenler var. Bu sözlere gülüp  geçenler var. Bu adamın, değil onlarca fabrika örgütlemesi, örgütlediğini söylediği fabrikaların yerini bile bilmediğini bilen ve bahsi geçen fabrikalardaki çalışmaları bizzat yürüten arkadaşların ‘’ yahu yalan söylüyor’’ diye dalga geçerek, Mihrac soytarısını ti’ye alan sözleri var. M. Burgaz, bu konuyu en iyi bilen kişidir. Yazarsa herkes öğrenecek ve bu soytarının bir yüzü değil, iki yüzü birden ‘’kömür karası’’ olacak.

THKP-C ACİLCİLER soytarısı Mihrac Ural, Nebil Rahuma konusu açıldığında kuduz bir köpek misali hırlıyor. Yarası çok ağır, kangren olduğu anlaşılıyor. Ne zaman Nebil adı söz konusu olsa, benim adımı anmadan edemiyor. ‘’İbrahim Yalçın, örgütten habersiz Nebil’den altın aldı ve bu yüzden öldürüldü’’ diyor. İbrahim Yalçın, bu konu gündemde iken nerdeydi? Sen nerdeydin? Örgütten habersiz derken sen neyi kastediyorsun? Anlat bakalım.  Adı geçen tarihte sen soluğu çoktan Suriye’de almış ve Muhaberat’ın kucağında oturmaktan kıçın kabuk bağlamışken, İbrahim  Yalçın bu örgütün İstanbul sorumlusuydu. Nebil Rahuma ile hemen her hafta görüşüyordu. Bilmediğin ilişkiler hakkında konuşmaktan utanmıyor musun? Sen Ziya Erdönmez’i tanır mısın? Tanımazsın. Tanımadığın bir kişi hakkında ne cüretle yorum yapıyorsun? Bilmediğin konularda konuşmayacak ve ‘yırtık dondan çıkar gibi’ her şeye atlamayacaksın. Önce bunları öğreneceksin ve çeneni kapatacaksın. Aksi taktirde, Erkan Ulaşan diye bir kişi çıkar, diline biber sürer ve kıçına nişedir sürülmüşler gibi bas bas bağırırsın.  Adam olmasını öğren ve dinle. Ben Nebil Rahuma ile Adana dönüşünde görüştüm. Ali Çakmaklı konusunda, ‘’Adana’da arkadaşlar infial halindeler ve Ali hoca’ya karşılık Mihrac Ural’ı cezalandıracağız diyorlar,  bunları zor zaptediyorum’’ dediğini bir değil birden çok yazdım. Bu söz, senin işine gelmediği için Nebil’in biran önce ve Adana’dan geldiği gün tutuklandığını iddia ediyorsun.  Bre dürzü, sen Suriye’desin biz olayın içersindeyiz. Sen her konuda bilğiçlik taslayarak terbiyesizlik yapmak  zorunda mısın?

Alper Yalman’ı ‘’yalancı şahit’’ gösterme.  Alper’in yazdığını söylediğin yazı bile seni doğrulamıyor. Alper konuşursa yerin dibine gireceğini hesap ettin mi? onu söyle bana.

 

Tekrar tekrar yazıyorum. Nebil Rahuma, Adana’dan döner dönmez tutuklanmadı ve benimle görüştü. Bunun böyle olduğunun onlarca tanığı var. Karakız (S.N.) konuşmalıdır. S.V. Konuşmalıdır. O dönem İstanbul’da bulunan HDÖ’den kişiler konuşmalıdır. Bu olayın bizzat içersinde olan kişilerden bir kişi çıkıp da beni yalanlarsa, ben senin tüm söylediklerini kabul edeceğim. Var mısın soytarı, bu kişiler konuşmayabilirler ama istiyorsan özel olarak bu kişilere soralım, gör bak o zaman kim yalan söylüyor, kim gerçekleri anlatıyor. Erkan’ın dediği gibi senin alnını karışlarım. Uzaktan gazel okumayı bırak ve adam ol adam.

Nebil Rahuma’nın bana verdiği ve benimde Adıyaman cezaevinde sana verdiğim ‘’KASET’’ nerde? Neden hiç sözünü etmiyorsun? Belki yirmi defa yazdım. Nebil kasetini sana verdim mi? Vermedim mi? Söylesene be soytarı...

Nebil Rahuma’nın öldürülme nedeni olarak beni gösteriyorsun öyle mi?  Peki 1982 tarihli CEHPE dergisinde ‘’ Küçük burjuvalar komünistleri de öldürür’’ diye yazdığın yazıda ne diyordun?  ‘’Nebil Rahuma, Öldürülen bir mit polisine karşılık olarak arkadaşları tarafından öldürüldü’’ diye yazan sen değil miydin? Konuş bakalım soytarı kim yazdı o yazıyı? Sen yazmadın mı? ‘’Öldürülen mit polisi’’ dediğin kişi Ali Çakmaklı ve bunun karşılığına öldürülen kişi de Nebil Rahuma değil miydi? Bu iddiayı ilk ortaya atan SEN DEĞİL MİSİN?  Sende utanmak diye bir şey yok mu? Kendi yazdığın yazıya bile sahip çıkamayacak kadar alçaklaşmanın bedeli nedir söylesene?

Adam olacaksın, yalan yazmayacaksın. Yazdıklarının arkasında duracaksın. Bunu yapmadığın müddetçe alçaklaşmanın da ötesinde dibe vurup çukurlaşacaksın.  Gördün mü bak, o gün yazdıklarını bugün   yemek zorunda kalıyorsun. İhanetlerin peşini bırakmıyor, kabusun, gölgen oldular, peşindeler.  Sen bu kabusun boğucu havasında yutkunup duruyorsun. Yıllar önce  yediğin tüm herzeler önünde yığılı duruyor, boğazından bile aşmıyor artık, boğuluyorsun...

Burada bir paragraf açıyorum ve Erkan ULAŞAN'ın bu sitede yayınlanan, ''BİR SOYTARIYLA POLEMİK'' yazısını okuduğum zaman ilginç bir şeyle karşılaştım. Erkan, bu yazıda, HULKİ isimli bir devrimciden bahsediyor ve HULKİ'nin, İstanbul'dan Antakya'ya getirdiği Mahir ÇAYAN'ın  KESİNTİSİZ DEVRİM adlı broşürünü, Nebil Rahuma da dahil Antakyalı devrimci sempatizanı arkadaşlarla  birlikte okuduklarını anlatıyor. Ne ilginç bir tesadüf. Hulki, ben ve Ziya Erdönmez, 1974-75 öğrenim yılında İstanbul Atatürk öğrenci sitesi (AÖS) de 5. blok'ta aynı odada  birlikte kalırdık. 

Hulki ve Ziya İst. İktisat'ta, ben ise bugünkü adıyla, Marmara İşletme'de okuyordum. Hulki, Arap kökenli bir devrimci sempatizandı. Mahir Çayan'ın Kesintisiz Devrim 2-3 adlı broşürü o dönem gizli gizli elden ele dolaşır ve geceleri sabahlara kadar tarafımızdan okunur ve satır satır ezberlenirdi. Ben o tarihte, Atatürk öğrenci yurdu öğrenci temsilcisiydim ve Hulki'nin Antakya'ya götürdüğü broşürler benim tarafımdan kendisine verilmiştir. 

Öyle anlaşılıyor ki, beni ''bir ay evvel devrimci oldu, örgüte girdi ve merkezi eylemde yer aldı'' diye sözde polis ifadelerinden alınan uyduruk anlatımlara dayanarak karalamaya cüret eden sahtekarların devrimci olmalarında benim katkım(!) olmuş.  Demek ki, Mihrac Ural adlı soytarı, kısa pantolon'la dolaşırken, benim yolladığım broşürler, Erkan tarafından ona da verilmiş ve okuması istenmiştir. Gönderdiğim broşürlerin, Nebil tarafından okunması beni  gerçekten de duygulandırdı ama Mihrac Ural soytarısı tarafından okunmuş olması da o kadar sinirlendirdi(!)

 

Hulki adlı devrimci arkadaşımızın akıbetini yıllar sonra öğrendim. Hapisten çıktıktan sonra Antakya'ya uğradığım bir gün Levent Postacıgil'in bürosuna uğradım ve Hulki'yi sordum. trafik kazasında ( Antakya-Adana karayolunda) bir minibüs içersinde feci şekilde yanarak öldüğünü söyledi. Son derece heyecanlı ve sıcakkanlı ve inançlı bir devrimci olan Hulki arkadaşı bugüne kadar unutmuş değilim. Heyecan dolu, yüksek sesle tartışan ve Mahir Çayan broşürlerini bizimle birlikte satır satır ezberleyerek, gözlerini yumarak karşıma geçip '' hadi sen takip et ben başlıyorum'' diye  soluk soluğa ezbere okumasını hiç unutmadım, kısa yaşamı ve mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum. 

Paragrafı kapatıyorum...

Mihrac Ural adlı çift taraflı bir ajan’ın ACİLCİLER içersindeki görev alanı artık açık seçik gözler önündedir.  Muhaberat ve MİT'in kucağında büyüdü, kucaktan kucağa dolaştırıldı, beslendi ve devrimci katili adayı olarak içimizde saklandı. O bir DEVRİMCİ KATİLİDİR.  

Bu soytarının, bugüne kadar yaptığı tüm pislikler artık biliniyor. Bütün ihanetleri, yalanları ve tüm sahtekarlıkları ortaya çıkartılmış ve deşifre edilmiştir.’’ Kapsama alanı Hatay’’ da yaptıkları da artık biliniyor. Suriye cephesi ise çoktan çözüldü. Bütün özelliğinin, kurnaz (akıllı değil) bir HIRSIZ olduğu  anlaşılmıştır.  Bas bas bağırmasına bakmayınız. Yavuz hırsız özelliğidir, ciddiye almayınız. O Bir hırsızdır ve hırsızlık yoluyla elde ettiği örgüt değerlerimizi, ticaret yaparak, Ali Can’ları dolandırarak, çoluk çocuğunun dünyalığını garanti altına almak ve parayla  ‘’adam’’ muamelesi görmek için çabalıyor. İsimler açıklıyorlar diye kıçını yırtıyor. Biz Acilciler diye dolandırdığı ALİ CAN'ların isimlerinin gizli kalmasını istiyor. Kiremit ticareti adı altında ağına düşürerek dolandırdığı insanların bilinmemesi için illegalite(!) yapıyor. Boşuna çabadır. Ticari ilişkiler yumağında yanında adam tutmaya çalışırken onları bile kazıklayan bu soytarının kolu kanadı kırılmıştır. Beklesin, bacaklarını da Acilciler’in kıracağı günü beklesin...

Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir