Engin Erkiner
![]() |
|
Bolivya ve uzun ikili iktidar (263) | |
Diğer Yazıları |
En yeni yazılar
![]() | Bugün | 383 |
![]() | Dün | 3402 |
![]() | Bu hafta | 8107 |
![]() | Bu ay | 8107 |
![]() | Toplam | 10476531 |
Konuk Yazılar
![]() |
|
Sürgünde mücadeleci kadın olmak | |
Bütün Yazılar |
aptallık senin soyadındır Mihrac... |
![]() |
![]() |
![]() |
Bak bakalım aptallık ne demekmiş, «tanıdığım en aptal kişiler, her şeyi bilen kişilerdir » (Malcom Forbes) Yine bir Afrika atasözü : «Bilge her şeyi bilmez, sadece aptallar her şeyi bilir » sen değil misin her şeyi bilen ? sen değil misin, bırakalım Türkiyeyi dünyadaki her sorun konusunda fikir yürüten «3000 makale, 70 kitap ve broşür yazan, yüzlerce sayı dergiler çıkaran » ve her konuda bilgiçlik taslayan ukela büyük aptal sen değil misin ? Insanın bir yazdığı, bir yazdığını tutmaz mı hiç sayın okur? Ibretle Mihracı izleyin, bundan bir yıl öncesine kadar saygı duyduğu, değer verdiği Erkan Ulaşan meğer 33 yıl önce hakkında şüphe edilen, örgüt tarafından aranan bir ajanmış da kimseye bugüne kadar söylenmemiş, ne zaman doğru bildiklerini kaleme almış, inandıklarını kamuoyu ile paylaşmaya başlamış o zaman hemen ajanlığı keşfedilmiş, tıpkı Engin ve İbrahim gibi, bir kaç yazı da M. Burgaz gibi, belki yarın H. Yılmaz gibi, veya benim gibilerinin de ajanlığı keşfedilir kim bilir. Insan herşeyi bildiğini sanan bir aptal olunca her şey olur. Mihraç gibileri dürüstlüğü, doğru bildiğini dile getirmeyi, hiç bir politik hesap içine girmeden doğru bildiklerini kaleme almayı ve öyle yaşamayı aptallık sayarlar. Ancak düne kadar yoldaş diye hitap ettiklerini boş laflarla karalamayı, onları toplumun gözünden düşürmeyi, hızını alamayınca da ajan ilan etmeyi, gücü yettiği yerde fiziki olarak infaz etmeyi ise yüce erdemlilik sayar. Şimdi sorarım size bu bir aptal değilse nedir? Diğer arkadaşların dediği gibi içimize sızdırılmış bir ajan mıdır yoksa. Ben fikrimi söyleyeyim. O kendi benliğine esir düşmüş, egosunu tatmin için en yakınındakini bile harcamaktan çekinmeyen, bu egosunu tatmin için her türlü kirli ilişkiyi siyasi deha olarak algılayan zavallı bir megalomandır. Aptallığını gizlemek için de her zaman yanında kendisinden daha aptal bir kaç kişi bulundurmuş, kendisinin güdemeyeceğini anladığı yol arkadaşlarını da fiziki veya siyasi olarak tasfiye etmiştir. Olan budur, Simon de Beauvoir bakınız bu gibilerini nasıl tarif ediyor: “her aptal, kendine hayran olacak daha aptal birini bulabilir”
Ben önceki yazılarımda defalarca belirttim, yine belirtiyorum, eski tüm yoldaşlarıma karşı anlaşılır olabilmek için. Bu sitede yazmamın tek bir nedeni var. Mihraç tarafından yapılmak istenen bir tarihsel haksızlığa susarak ortak olmamak. Her insanın yaşamlarının bir kesitinde hata yapabileceğinin bilinciyle, yoldaşlarının hatalarını gizleyerek, onlar hakkındaki görüşlerini gizleyerek, günü geldiğinde onlara karşı kullanmak üzere belge toplayarak siyaset yaptığını sanmak aptallığın da sınırlarını aşan, insanlık adına hareket ettiğini söyleyenlerin muhatap almayacağı büyük bir zavallılık, büyük bir alçaklıktır aynı zamanda. Bildiğim kadarıyla bu tartışmayı Mihraç başlattı, şimdi sonuçlarına katlanacak artık. Ama ben gerçekten bu tartışmayı bitirecek önerileri destekledim. Bu tartışmayı bitirecek olan devrimci örgütlerin içinde yer alacağı tüm taraflarca onaylanmış bir gerçekleri ortaya çıkarma komisyonudur. Bu öneriye olumlu cevap vermeyenlerin gerçek suçlu olduğu tescillenmiş olacaktır. Şimdi biliyorum hemen yine bazı satırların üzerine atlayacaktır. Işte bak İrfan yine bildiğimiz İrfan Secaat arzederken Sirkatin Söylüyor diyecek, bilmeyenler için söyleyeyim, bu söz öz anlamıyla şöyle tercüme ediliyor. Kişi kendini överken, ayıbını veya hatasını da birlikte söylüyor. Yani aslında Mihraca gore ben Engin’in İbrahim’in oyununa geliyorum ve onların suçlu olduğunu bildiğim halde onları savunuyorum, yine onların ne demekse grubunun pamuk ipliği ile birbirine bağlı olduğunu da söylemiş oluyorum. Oysa bu söz tam da Mihraç için söylenmiştir. Bakınız Mihraç İbrahim’in ajan olduğunu söylerken kendi suçunu itiraf etmiş oluyor. Çünkü İbrahim MİT ile içine girdiği kendince mantıklı zorunlu ilişkiyi daha Türkiye de iken kendisine telefonla bildirmiş olmasına karşı kendisi Kongreyi yine yapmıştır. İbrahim Kongre delegelerine hitaben yazdığı yazıyı ilk kendisine vermiş, bu yazının kongrede okunmasını kendisi engellemiştir. Yine böyle bir zaafın içine giren İbrahim’i kendisi MK üyeliğine önermiş ve oy birliği ile seçtirmiştir. Tabii İbrahim’in bu zaafından dolayı artık kendisine esir olarak yaşayacağına inandığı için bunu yapmıştır. Şimdi ne derse desin, gerçek budur. Eğer İbrahim kendisi ile yürümeye devam etseydi o meşhur el yazısı hep arşivde kalacak tı. Oysa onun yanıldığı bir konu vardı. İbrahim her görüştüğü sorumlu yoldaşlarına dürüstçe bu ilişkiyi anlatmıştı, bunlardan biri de aynı kongrede MK yedek üyeliğine seçilen bendim. Mihracı tanıyan herkes, insanların küçük bir el yazısının, bir arkadaşı hakkındaki düşüncesinin, o an duygusal nedenlerle dile gelmiş bir suçlamanın bile titizlikle arşiv adı altında saklandığını biliyor. Bu saklamanın nedeni nedir acaba, gelecekte örgüt tarihini yazmak için mi, yoksa kendisi gibi düşünmekten vaz geçen ve yollarını ayıranları suçlamak amacıylamı, ya da daha ileri gidersek birilerine karşı girilecek bir pazarlıkta bu bilgileri servis etmek midir?
Bakınız son yazısında ne diyor: “Acilciler 1. Kongresi, bunlar için hezimetlerin hezimeti oldu ve bu defter kapandı » bu ne aptallık, bu ne aymazlık. Engin bu kongreden 5 yıl önce ayrılmıştı. İbrahim senin önerinle Polit Büro üyeliğine seçildi. Yine kongre sonrası ilk MK toplantısında seni Genel sekreterliğe öneren de İbrahim di ne tez unuttun bunları. Yine kongre sonrası İbrahim’i görevlendirerek MİT’i aldatma adına bilgi vermediniz mi ? bu bilgilerde hiç yokken yüzlerce savaşçınızın Lübnan’da bulunduğunu, Kürt hareketinin binlerce kişi ile Bekaa da olduğunu ve benzeri yalan yanlış bilgilerle sözüm ona MİT’i kandırırken, İbrahimin asla tanıyamayacağı, bugün aramızdan fiziken ayrılmış olan Mehmet Koç, damadı Refik Bugdacı, bizimle hiçbir örgütsel ilişkisi olmayan M.Ali Pınar gibilerini kendi isimlerinizin yanında MK’ya seçtiğinizi bildirten sen değil misin ? bu mudur, Engin’e İbrahim’e, Erkan’a ve tüm diğerlerine yaşattığın hezimet. Sen aslında o kongreyi örgütü tasfiye etmek için topladın, seçtiğin MK’ya bak ülke içinde aktif siyaset yapan bir tek insan yok içinde. Çokça övündüğün hatay bölgesinden ülke içinde faaliyet yürütebilecek bir tek MK üyesi seçemedin, çünkü bu bölge artık bitmişti. Örgüt aslında Türkiye’de bitmişti, bitmeyen bir tek Avrupa idi onu da sen hemen kongre sonrası bitirdin. Ülkeye dönmek isteyen, mücadele etmek isteyenler sana maddi olanakları ülke örgütlenmesinin emrine ver dediğinde hep yan çizdin. Insanları tam tersine Avrupa’ya çıkışa yönelttin, gelenler bir süre sonra kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenip iş kurduğunda ise kudurdun. Çünkü iş düşündüğün gibi çıkmadı, Suriye’de senin yanından hiç ayrılmayan, suçlarının ortakları akrabaların bile sana sırt çevirdiler ve bizimle birlikte ayrıldılar. Bu senin sonunun başlangıcı oldu. Bak secaat arz ederken sirkatin söylemek işte böyle olur. Sen hep hezimetlerini başarı gibi göstermeye çalıştın. Ama takke düştü kel göründü artık. Senin hizmetindeki aptal Levent Alaettin’in yazısı diye eşinin bana yazdığı bir nottan alıntı yaparken bakın nasıl bir gaflete düşüyor : Zeycan’ın her iki notunu da aşağıya bir kez daha olduğu gibi alıyorum iyi oku.
Alaettin Ozden18 Ekim 2010, 00:50
bu not benim kendisini Alaettin sanıp cevap vermemden sonra gelmiştir.
Evet senin adamın Levent yukardaki yazıların Alaettin değil de Zeycan tarafından yazıldığını anlamayacak kadar aptal mı ? yoksa işine geldiği gibi mi ele aldı bu yazıları ve işine geldiği gibi mi kırptı ha ne dersin ? bu konuların uzmanı sensin, ama bu kez boynuz kulağı geçmiş Levent seni dahi aldatmış gibime geliyor. Yoksa sen bu kadar zeka yoksunu olamazsın haşa..,
Iyi oku yazıyı yazı bizleri eleştirse de, senin bir hırsız ve katil olduğunu açıkça beyan ediyor, niye bunu görmediniz. Yazı senin gibi biri tarafından evlendirilmeyi kendisine bir hakaret sayan Zeycan’ın onurlu duruşunu gösteriyor. Yazı Zeycan’ın bu gürüh ile hareket etmediğini kendi ağzından dile getiriyor. Görmek istediklerini değil bütünü görmeye çalış bre ahmak, kılavuzlarını da iyi seç yoksa sözün arkasını biliyorsun işte, benim ahlakım, eğitim düzeyim ve aldığım terbiye sizin dilinizde konuşmaya el vermiyor işte. Beni zorlama daha birçok şekilde seni tanımlayabilecek birikimim var bunu bilesin. Sen senin içinde olmadığın zaman ve mekanları yaşanmamış sayıyorsun, oysa dünya yaşadığın küçücük basit kasabasından çok daha büyük ve senin dışında da insanlar yaşıyor, mücadele ediyor, okuyor, öğreniyor ve seni fersah fersah geride bırakıyorlar. Kafanı kumdan çıkar ve biraz etrafına bak. Bulunduğun sahadaki Sivil faşist egemenlerin penceresinden değil, ötekileştirilenlerin penceresinden dünyaya bakmayı dene biraz anlayabilirsin belki bizleri. Bir dönemler emeği ve evi sayesinde barındığın İstanbul’da ve daha sonra Suriye’de omuz omuza durmaktan onur duyduğunu söylediğin, sonra senin gerçek yüzünü arkadaş katili yüzünü görerek seni terk ettiği ve kendi olanakları içinde senden hesap sormaya çalıştığı için ajan ilan ettiğin Alaettin Özden’in arkasına saklanarak bana ateş etmeye çalışman büyük bir aptallık değilse içine düştüğün zavallılığın göstergesidir. Kaldı ki, Zeycan Karaca, yani Günay’ın ablası sana öyle özlü ve öyle içeriği dolu bir cevap vermiş ki, bana fazla söz bırakmamış, bu açıklamayı da aşağıya alarak okuyucunun konu hakkında bütünlüklü bir fikir sahibi olmalarını sağlamaya çalıştım.
Gördün mü, aklın yolu birdir, artık kimse senin küçük laf ve ayak oyunlarına kanmıyor. Herkes gerçeği görecek bilgi ve birikime sahip kemale ermiş bulunuyor. Sen ancak aptalları kandırabilirsin, cahil ve bilgisizleri bulabilirsin ama bu takımdan fazla bulunmuyor artık dünyamızda, yani solun, devrimci dünyasında bunlar kalmadı. Kendine başka kulvarlarda yer araman gerekiyor. Artık sayemizde devrimci örgütlenme sahasında sana yer yok. Senin kızgınlığın bunadır. Hani demişsin ya, Türkiye devrim sahası geniştir, ancak bunların niyeti devrimcilik değil, benimle uğraşmaktır. Aslında doğruluk payı var, ben her yazımda bunu dile getirdim. Artık sen siyasi bir Mevtasın sol cenahta sana yer kalmadı, sen kendin bu sahadan gönüllü bundan 21 yıl önce ayrıldın. Ticarete atıldın, zengin oldun, örgütün olanakları üzerine oturarak milyarder oldun. Çetleşmelerinde bunu kendin dile getirdin. Sınıf değiştirenlerin, ideoloji değiştirmesi de, kendi sınıfına uygun konumlanması da doğaldır. Sen artık burjuvazinin saflarındasın, bazı arkadaşlara göre de aslında sen hep böyleydin ve aslına rücu ettin. Sınıfına hizmet etmek te senin en doğal hakkındır. Yeter ki devrimcilerin sahasına yeniden sızmaya çalışma kimse sana ilişmez. Yok eğer hala devrimcilikte ısrarın varsa çık komisyon karşısına, suçladığın herkes te çıksın ve herkes iddialarını dile getirsin. Alınan karara da uysun, sonra herkes kendi yoluna, var mısın ? işte aklın yolu. Buna yokum dediğin sürece biz senin peşini bıraksak bizden sonrakiler bırakmaz, mağdur ettiklerinin, katlettiklerinin ruhları senin peşini bırakmaz. Hani bir söz var ya alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. Simdi senin başına gelen budur. Gel çağrımıza uy ve hesap ver, biliyorsun benim inandığım Alevi meclisinde öldürme ve ölme yoktur. En büyük ceza düşkün ilan edilmektir. Düşkünlük ise hakka hizmet ederek, mağdur ettiklerinden geride kalanlara yardım ederek süreç içinde ortadan kalkabilir. Yeter ki sabırlı olalım ve suçumuzu itiraf etmekten korkmayalım. Bu benim sana yönelik iyi niyetli ve bu tartışmayı bitirici son çağrımdır. Gerisi seni ilgilendirir. Bilmen gerekir Alevilikte düşkün düşkünlüğünü inkarda ısrar ederse ortamdan sürgün edilir, gitmemekte ısrar ederse kapısına taş dikilir. Bu taş o kişinin düşkün olduğunun nişanıdır ve o kişi ile artık hiç kimse konuşmaz ta ki suçunu kabul edip toplumun verdiği cezayı kabul edene kadar. Işte sana yapacağım son öneri. Bundan sonrası ve alacağım tutum senin tutumuna bağlı.
|