Şuanda 483 konuk çevrimiçi
BugünBugün2775
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10499
Bu ayBu ay10499
ToplamToplam10478923
30 Mart bugüne taşınabilir mi? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 02 Nisan 2011 18:48


 

              En az yirmi yıldır, belki de daha fazla zamandır, her 30 Mart geldiğinde aynı konu konuşulur:

            “THKO ve THKP-C’nin önde gelen kadroları, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını engellemek için eylem birliği yaptılar. Bu eylem birliği ne yazık ki başarıyla sonuçlanmadı ve 30 Mart günü Kızıldere’de kontr gerillanın ilk büyük operasyonuyla hayatlarını kaybettiler. Onların zor koşullarda gerçekleştirdikleri bu eylem birliği bizlere örnek olmalıdır.”

            Ardından buradan hareketle, devrimcilerin bugün birlikte davranması, eylem birliği yapması üzerinde durulur.

            Yukarıdaki sözler doğru ve güzel olmakla birlikte, gerçeğin ancak bir bölümünü yansıtıyor.

            THKO ve THKP-C’nin önde gelen kadroları arasındaki eylem birliği ilk olarak Kartal-Maltepe Askeri Cezaevi’nden birlikte kaçılmasıyla başlamıştı.

            12 Mart 1971 cuntası ve zamanın Demirel Hükümeti, üç devrimcinin idamını, 1960’da idam edilen Adnan Menderes ve iki arkadaşına misilleme olarak görüyordu.

            Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının engellenmesi, cunta ile sosyalistler arasındaki en önemli sorun durumuna gelmişti.

            Bu idamlar engellenmeliydi.

            Önce yasal yollar denendi. Protesto açıklamaları yapıldı, idamlara karşı imzalar toplandı, ama hepsi sonuçsuz kaldı.

            Ali Elverdi başkanlığındaki sıkıyönetim mahkemesi önce 19 kişiye idam cezası verdi, askeri Yargıtay “bu kadar da olmaz” diye düşünerek cezayı bozdu. Mahkeme kararında ısrar etti, Yargıtay yeniden bozdu ve sonunda üç kişinin idamına karar verildi.

            Birinci nokta: THKO ve THKP-C’nin önemli kadroları arasındaki eylem birliği, somut bir olayı, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını engellemekle ilgilidir.

            Bu idamların engellenmesi gerektiği açıktı ve bunun için uzun görüşmeler yapmaya da gerek yoktu.

            O günün koşullarında bu üç idam, cunta ile sosyalistler arasındaki temel sorundu.

            İkinci nokta: Bu eylem birliği tabana oldukça az yansımıştı. THKO ve THKP-C’nin daha alt düzeydeki ilişkileri arasında ne eylem birliği ne de yakınlaşma söz konusu değildi.

            30 Mart 1972’deki Kızıldere ile Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamları (6 Mayıs 1972) arasında beş hafta vardır.

            Bu süre içinde idamların engellenmesi için Ankara’da peş peşe iki eylem yapıldı:

            3 Mayıs’ta Ankara-İstanbul seferini yapan THY uçağı Sofya’ya kaçırıldı.

            Ertesi gün Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken’e başarısız bir suikast teşebbüsü yapıldı. Bir jandarma eri ve eyleme katılan Niyazi Yıldızhan hayatını kaybetti.

            Bu iki eylemde de Ankara’da bulunan THKO militanlarıyla, halen yakalanmamış olan THKP-C militanları arasında herhangi bir işbirliği söz konusu olmadı.

             Burada önemli olan, küçük ve her iki örgütün de var olduğu bir kent olan Ankara’da bile ilişkinin yok denilebilecek kadar zayıf olmasıdır.

            Geçmiş gerçek boyutuyla ortaya konulmayınca, ne kadar uyup uymadığına bakılmadan bugüne taşınıyor ve yapılmaya çalışılan da o dönemin tekrarı oluyor.

            Somut bir olay (seçim) için ve tabana yayılmayan işbirliği…

            1972’de kısa bir zaman aralığında ve faşizmin sürek avı koşullarında yapılan eylem birliği, farklı koşullara neredeyse aynen taşınıyor.

            Gerçekte ise bugün bize gerekli olan, somut bir olayla sınırlı olmayan, süreklilik gösteren ve tabana da yayılmış bir eylem birliğidir.

            Bunun nasıl gerçekleştirilebileceği ayrı bir konudur, ama 30 Mart’tan örnek verilerek yapılamayacağı açıktır.

 

            ANF, 2.4.2011