Şuanda 463 konuk çevrimiçi
BugünBugün3442
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11166
Bu ayBu ay11166
ToplamToplam10479590
savaş içinde barış hareketi PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 17 Temmuz 2011 22:04


Ölü sayısı değerlendirme yapan tarafa göre değişiyor. 13 asker 7 PKK’li öldü, 20 asker iki PKK’li öldü ya da bunların arasındaki rakamlar…

Bu rakamların hangisi ne oranda gerçektir, muhtemelen hiçbir zaman bilinemeyecek…

Eskiden beri bilinir: savaş sadece silahlı savaş değildir, aynı zamanda propaganda savaşıdır. Bu durum savaşta yer alanların tümü için geçerlidir.

Bu nedenle savaş ile ilgili bilgiye her zaman ihtiyatla yaklaşmak gerekir.

Savaş, özellikle de gerilla savaşı, birbirinin hatalarını kullanma becerisidir.

Seçim öncesinde Hatay ve Tunceli’de gerillalar pusuya düşürüldüler ve çok sayıda kayıp verildi.

Birisinde bir köyden çıkarken pusuya düştüler, ötekisinde aynı alanda uzun zaman bulundukları için keşfedildiler.

Bunlar olayların gelişiminden çıkarılan tahminler tabii…

Her durumda bir taraf hata yapıyor ki, öteki tarafın pususuna düşüyor.

Diyarbakır kırsalında gerçekleşen ve verilen rakamlara göre en az 15 kişinin hayatını kaybettiği çatışmayı da bu kapsamda ele alıyorum.

Genelkurmay yanlış bilgi veriyor, burası açık…

Rakibe el bombası atabilmek için ona en az 50 metre yani oldukça yaklaşmış olmak gerekir. Bu ise yakın çatışma demektir.

PKK’den gelen bilgi de doğru değil…

Askerler hava bombardımanı sonucu öldülerse, onlara çok yakın olan PKK’nin de daha fazla kayıp vermesi gerekirdi.

Her iki bilgiye de ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor.

Meseleye tek olay bazında değil de, bir olaylar dizisi bağlamında yaklaşırsak, çatışmanın gerilla baskını sonucu ortaya çıktığını söylemek daha akla yakındır.

Seçimden itibaren PKK artan oranda eylemliliğe yönelmiş durumdadır.

Hükümet binalarına, karakollara atılan ses bombaları, askeri birliklere yapılan taciz ateşleri, polise yönelik eylemler ve son olarak bir komiserin öldürülmesi…

Bütün boyutlarıyla başlamış bir savaş yok, ama eylemsizlik de yok…

Tersine giderek artan askeri bir hareketlilik var.

Son üç ayda hayatını kaybeden 43 gerillanın da hem kitle hem de gerilla üzerinde ciddi bir baskı unsuru oluşturduğunu belirtmek gerek…

Buradan hareketle, son çatışmayı şöyle kurgulamak mümkündür:

Hükümet birlikleri ciddi hata yapmışlar ve bu hata değerlendirilmiştir.

Bazı basın organlarında yer almakla birlikte, Genelkurmay’ın böyle bir açıklama yapması hiç kolay değildir.

Her ordu savaşta hata yapar, ama bizimki gibi “şanlı ordu” efsanesinin önemli yer tuttuğu bir kültürde bunu açıkça söylemek neredeyse mümkün değildir.

1974’te Kıbrıs savaşı sırasında Türk uçakları, Yunan savaş gemisi zannederek bir Türk savaş gemisini bombalayarak batırmıştı.

Bu gerçek ancak yıllar sonra ortaya çıkabildi.

Biliyorsunuz, adına bilgi çağı denilen bir çağda yaşıyoruz.

Bilgi çok, yanlış bilgi de çok…

Bu nedenle bilginin süzgeçten geçirilerek değerlendirilmesi büyük önem kazanıyor.

Seçimden önce PKK gerillaları pusulara düşüp hayatlarını kaybederlerken, bazı kalemler, “acemi gerillaları savaşa sürüyorlar ve kayıplar oluyor. Bunların derdi barış ortamını bozmaktır” gibi değerlendirmeler yapıyordu.

Bu mantığa göre, “usta gerilla tuzağa düşmez”.

Herkes pusuya düşebilir, sadece usta gerillada ihtimal daha azdır.

Benzeri değerlendirmeleri şimdi de okuyoruz:

“İki aylık askerleri PKK’nin önüne atıyorsunuz.”

Askerlerin hepsi komando eğitimi görmüş, bazılarının da terhisine az kalmış.

Herkes konuşuyor işte…

Adı büyük ya, komanda eğitimi görmeyi müthiş bir şey sanıyorlar.

Komando eğitimi bedeni yeteneklerin geliştirilmesiyle ilgilidir, zihinsel yeteneklerle ilgisi oldukça azdır.

Pusuya düştüğünüz zaman acemi askerle komanda orasında fazla fark yoktur.

Marifet o pusuya düşmemektir.

Yanlış hatırlamıyorsam Medya Kritik programında, PKK’nin ilan ettiği ateşkesin ve “üzerimize gelmezlerse çatışmayız” belirlemesinin yoruma fazlasıyla açık olmasından söz etmiştim.

Rakibin belirli bir bölgeye girmesi, arada nispeten uzun mesafe olsa bile, “üzerine gelmek” anlamına gelebilir.

Bir tepedesiniz ve tepe aşağıdan çevriliyor ise, bunun adı “üzerine gelmek”tir.

Hemen harekete geçilmesi gerekir, aksi durumda “daha uzaktalar, ateş etmiyorlar” diye düşünürseniz, sonucu pahalıya ödersiniz.

Sonuçta şu söylenebilir:

Savaştan daha fazla anlamamız gerekiyor.

Tam olarak ne olduğunu ancak olayın içindekiler bilebilir, ama uzakta olanlar da tam olmasa bile doğruya yakın tahmin yapabilirler.

O zaman basında yer alan, tarafların açıklamalarında yer alan gerçek dışı belirlemeleri süzgeçten geçirmek daha kolay olur.

Son meşhur örnek Libya’daki savaşla ilgilidir.

Hava bombardımanına izin veren Rusya Federasyonu ve ÇHC yetkilileri, “biz sivillerin de ölmesine izin vermemiştik” açıklaması yaptılar.

Laf ola beri gele!

Hassas elektronik araçlarla yapılan hava bombardımanlarında bile siviller ölür.

Bu her zaman ve her yerde görülen bir olay…

Bu yetkililer de bunu mutlaka biliyordur, ama bu durum propaganda amacıyla konuşmayı engellemiyor.

“Hassas bombardıman” yapmak için savaş uçağı değil de hedefi daha iyi görmek için helikopter kullanılması bu nedenledir.

Kısacası işimiz zor…

Bu zorluğu biraz olsun azaltabilmek için savaştan daha fazla anlamamız ve böylece yazılanların arkasını okuyabilmemiz önemlidir.