Şuanda 140 konuk çevrimiçi
BugünBugün3264
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10988
Bu ayBu ay10988
ToplamToplam10479412
orduda değişim PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 31 Temmuz 2011 21:04


Her yıl ordudaki önemli terfilerin yapıldığı Ağustos ayına girilirken Genelkurmay Başkanı ile Kara, deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları istifa ederek emekliliklerini istediler.

Cumhuriyet tarihinde daha önce Genelkurmay Başkanlarının emekli erilmesi ya da istifa etmeleri görülmüştü. Örneğin Cemal Tural’ın emekli yapılması ya da Necip Torumtay’ın Cumhurbaşkanı Özal ile Birinci Irak Savaşına katılma konusunda çelişkiye düştüğü için istifa etmesi gibi…

Genelkurmay Başkanı ile birlikte üç kuvvet komutanının da istifa etmesi Cumhuriyet tarihinde ilk kez görülüyor.

Konuyla ilgili olarak şimdiye kadar yapılan yorumlar; üst komuta kademesinin Ergenekon soruşturması bağlamında çok sayıda emekli ve muvazzaf generalin tutuklanması, davanın gittikçe karmaşıklaşması ve tutukluluk sürelerinin uzaması sonucu, daha alt kademelerdeki subaylardan gelen baskılar sonucu istifa ettiklerini belirtiyor.

Bence de bu belirleme doğrudur.

Ordunun üst yapısının nasıl belirleneceği geçen yılki Yüksek Askeri Şura’da belli olmuştu. Jandarma Genel Komutanı Necdet Özel, AKP’nin de onayıyla Genelkurmay Başkanı olacaktı. İstifalarla birlikte bu düzenlemenin daha erken yapılabilmesi mümkün olmuştur.

Ordunun üst kademesinin topluca emekli olması daha doğrusu olmak zorunda kalmasına ulusalcı solcular üzülebilirler. Aklı başında bir solcunun bundan üzüntü duyacağını düşünmüyorum.

Bir yanıyla bakıldığında, üç dönemdir iktidarda bulunan bir partinin Türkiye gibi ordunun politikada özel önem taşıdığı bir ülkede bu orduda kendince gerekli düzenlemeleri yapmasını normal karşılamak gerekir.

Bir başka yönden bakıldığında, emekli olan Genelkurmay Başkanı’nın yayımladığı ve hak, adalet, hukuktan söz eden mesaja sadece acı acı gülmek gerekir.

12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’den sonra sıkıyönetim mahkemelerinin hak, adalet ve hukuktan habersiz olarak nasıl çalıştıklarını, peş peşe idam ve ağır mahkumiyet kararları verdiklerini biliyoruz. Yaşı büyütülüp idam edilenleri, Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde yapılanları da biliyoruz.

Silahlı kuvvetlerin gelenekleri arasında bunlar da vardır.

Öte yandan, bu gelişmeyi demokratikleşme olarak okumanın mümkün olmadığını belirtmek gerekir.

Başbakan Erdoğan ve AKP geniş çaplı bir savaşa hazırlanıyorlar ve ordunun üst kademesindeki değişimi de bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Birincisi: PKK ile mücadelenin ordudan alınıp polise, özel time verileceği daha önce açıklanmıştı.

Burada jandarmanın önemine dikkat çekmek gerekir.

Jandarma, “terör ile mücadele”de önemli bir rol oynamıştır.

Çok sayıda karanlık cinayetin faili olarak bilinen JİTEM jandarma bünyesindeki bir kuruluştur.

Jandarmadan gelen bir generalin Genelkurmay Başkanı yapılmasına bu yönden de bakmak gerekir.

Hükümet, sınır birlikleri kurulacağını açıkladı.

Bu birlikler orduya değil, hükümete bağlı olacaktır.

Ordunun olanaklarının jandarmaya yönlendirilmesinin artacağı da söylenebilir.

Bazı kesimlerin beklentilerinin aksine, “resmi şiddet”te belirgin bir tırmanma bekliyorum.

Ekim ayında başlaması beklenen yeni Anayasa görüşmeleri öncesinde hükümetin başlıca rakibi olan Kürt hareketine yönelik genel bir saldırısı kuvvetle muhtemeldir.