Şuanda 267 konuk çevrimiçi
BugünBugün3333
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11057
Bu ayBu ay11057
ToplamToplam10479481
geçmişte esir kalmak PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 25 Kasım 2011 22:34


Bugün ülkedeki en dinamik muhalif gücün PKK olduğu konusunda sanırım herkes aynı fikirdedir. Devrimci hareket içinde PKK’ye önemli eleştirileri olanlar vardır ve hatta tümüyle karşı olanlar da vardır. Onlar bile en dinamik ve önemli muhalif gücün PKK olduğunu kabul ederler.

PKK’nin yıllardan beri 12 Eylül 1980 öncesinden söz ettiğini duydunuz mu?

12 Eylül’ün yıldönümlerinde yapılan değerlendirmelerde belki 12 Eylül öncesinden bir oranda söz edilmiş olabilir. Bunun dışında PKK’de 12 Eylül öncesinden söz edilmez.

Türkiye solunda ise 12 Eylül öncesi önemli yer tutar.

12 Eylül’ün üzerinden 31 yıl geçmiştir ama çok kişi hala kendisini 12 Eylül öncesinde yaptıklarıyla tanımlar.

Burada garip bir durum olduğundan daha önce söz etmiştim.

Hemen herkesin ve hatta her örgütün bitmez tükenmez kahramanlık hikayeleri var.

12 Eylül öncesi bu kadar iyi ise, hata ve eksikler de bulunmakla birlikte ortalama olarak iyi ise, 12 Eylül sonrası neden bu kadar kötüdür?

12 Eylül 1980 faşist darbesine karşı doğru dürüst bir direniş gösteremedik.

Direnirsiniz, yenilirsiniz; olabilir…

Devrimci hareket direnip yenilmedi, açıkça bozguna uğradı.

12 Eylül öncesinde var olduğu söylenen o büyük kitlesellik hiç de sağlam değilmiş, hatta açıkçası kofmuş; kısa sürede dağıldı.

Devrimci Yol’dan arkadaşlar 12 Eylül öncesinin en büyük örgütü olduklarını söylerler ve bu doğrudur.

12 Eylül sonrasından ise söz etmezler. Ya da yakalanmalardan, infazlardan, işkencelerden, idamlardan söz ederler, ama en büyük örgüt nasıl bu kadar hızlı dağıldı, bundan söz etmezler.

Sadece onlar mı?

Solun öteki büyük örgütleri de hızlı bir dağılma yaşadılar.

Kendi özelimize inersek…

Acilciler en fazla örgütlü oldukları söylenilen Hatay ve Adana’da 12 Eylül faşizmine karşı önemli denebilecek bir direniş gösterebildiler mi?

Hayır, gösteremediler.

12 Eylül sonrasında Acilciler’in adı iki kere ön plana çıktı:

Mamak cezaevinde büyük bir direniş sergileyen Haydar Yılmaz ile ve

1982 başında Paris’te yapılan, çok sayıda Fransız ve Türk gazetesine konu olan ev işgalleriyle…

Bu kadar…

Kuşkusuz bütün örgütlerden devrimciler bir şeyler yaptılar, ama bunların cuntaya direniş anlamında önemli bir etkisi olmadı.

O zaman biz bu dönemin, 1974-1980 döneminin nesiyle övüneceğiz?

Bu dönemde kahramanlıklar, büyük özveriler ve büyük bir mücadele azmi var; var ama bunların açık faşizm karşısında pek de işe yaramadıklarını kabul etmek zorundayız.

Aksini savunan var ise, devrimci hareketin açık faşizm karşısında neden kayda değer bir direniş gösteremediğini açıklamak zorundadır.

12 Eylül’de PKK de dahil olmak üzere herkes yenildi…

1984 Eruh baskınını PKK’lilerin “yeniden doğuş” olarak adlandırmaları bu nedenledir…

Kendini yeniden üretebilenler, 12 Eylül öncesini değerlendirdiler ve bu defteri kapattılar.

Kendini yeniden üretemeyenler ise geçmişi türlü çeşitli efsanelerle süsleyerek anlatmayı sürdürdüler.

1974-1980 arasında altı yıl vardır, ama 31 yıldır anlatıla anlatıla bitirilememiştir.

30 yıldan fazla zaman önce “çok kahraman” olmanız, bugün ancak size benzeyenlere hava atmaya yarar, başka bir işe yaramaz.

Son on yıldır bir şey değil iseniz, otuz yıldan fazla süre önce kahraman olmanızın ne anlamı var?

O döneme ait anılarınızı çocuklarınıza bırakırsanız en iyisini yapmış olursunuz…

Onlar bu anıları “bebelere masallar” olarak mı okurlar, artık orasını bilemem…

Çok kişi bugüne ait bir şey üretemeyince, geleceğe yönelik herhangi bir üretimi ya da yönelimi olmayınca, kendisine daha iyi bir geçmiş aramaya yöneliyor ve uyduruyor da uyduruyor.

Böylece de günü kurtardığını düşünüyor.

Bizim bu insanlardan kurtulmamız gerek!

Kurtulmanın en iyi yolu, benim gibi tepki çekmeyi göze alarak, bu insanlara, gerçekte hiçbir işe yaramadıklarını söylemek ya da hissettirmektir.

Bu tutum artık tepki de çekmiyor çünkü bir bölüm insan herhangi bir işe yaramadığını ve –daha da kötüsü- yaramayacağını kendisi söylemeye başladı.

Geçmiş üzerimizde büyük bir yük ve bundan kurtulmadıkça ilerlemek de mümkün değil…

Kişi ve örgüt olarak geçmişi değerlendirmemiş olanlar çoğunlukta…

Bunu bir an önce yapmaları gerekiyor…

Bu yetmiyor, bu arada yeniyi de bir oranda bile olsa üretmeniz gerek…

Yeni olmadan ya da geçmişin yerini alabilecek yeni olmadan geçmişi aşamazsınız.

PKK yeniyi üretebildiği için geçmişi aştı, 12 Eylül öncesini neredeyse unuttu.

Yeniyi üretmeden geçmişi aşamazsınız, aşmaya kalkarsanız da boşluğa düşersiniz.

Geçmişi aşmak için zaten çok geç kalınmış durumda ve bu geç kalanlar, farkındalar mı bilmiyorum ama, gittikçe daha az ciddiye alınıyorlar.

ODTÜ’de birinci sınıfta iken Mete Ertekin ile aynı sınıftaydık. Daha sonra o THKO’lu oldu, ben THKP-C’li…

Dört ABD’li asker kaçırıldıktan sonra Hüseyin İnan ile Mete askerleri indirdikleri aracı bir sokağa park ederlerken ekibe yakalanırlar.

Hüseyin kaçar, arabayı kullanan Mete yakalanır.

Mete’nin güzel bir saptaması vardır:

“Kimsenin geçmişi beni ilgilendirmiyor. Öyle geçmişler gördüm ki… Benim için belirleyici olan insanların bugünüdür.”

Sanmayın ki bu geçmiş meselesi sadece 1974-80 dönemine özgüdür…

1968-1972 arasıyla ilgili olarak da ne hikayeler anlatılır.

Bu hikayeleri anlatanların bir bölümünün geçmiş ile uzaktan yakından ilişkisi kalmamıştır. Geçmişi bire bin katarak anlatarak bununla övünürler.

Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı tanıyor olmak, büyük marifet olur…

Bu tanımadan açıkça rant elde edilmeye çalışılır…

Bu durum çürümenin öteki adıdır…

Bu insanlar canlı cenaze durumundadır, yıllardan beri çürümüşlerdir.

1974-1980 dönemiyle ilgili olarak aynı çürümenin daha kalitesiz bir örneğini görürüz.

İster 1972 isterse de 1980 öncesinden olsunlar, bu tipleri bırakmakta yarar var.

Bu insanlardan bir şey olmaz…

Olsaydı 30-40 yıldır olurdu…

Biz üretelim, yapalım ve işimize bakalım…

 

Cumartesi ve Pazar günleri Kassel’da Almanya barış hareketinin büyük yıllık toplantısı var. Bu toplantıda dünyanın değişik bölgelerindeki savaşlar ve barış hareketinin değişik sorunları da tartışılacak. Barış mücadelesinin değişik bileşenleriyle ilgili konularda profesörler olur mu, burada var, hem de yıllardan beri…

Seminer ve tartışma konularından bir tanesi BM Barış Gücü olan mavi berelilerin işlevleri…

Bu toplantıda bulunacağım için önümüzdeki iki gün sitede yeni yazı yer almayacak…