Şuanda 486 konuk çevrimiçi
BugünBugün3452
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11176
Bu ayBu ay11176
ToplamToplam10479600
miro masalı sürüyor PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 11 Aralık 2011 23:05


Miro masalının yeni bölümünü

 

www.mirocan.blogspot.com

 

adresinde okuyabilirsiniz.

Cahit Çelik’in masalının son bölümüne birkaç kelam edeyim:

Birincisi: Devrimci hareketin 12 Eylül 1980 öncesinde hiç de iyi durumda olmadığını yeni yazmıyorum. Evet, 1974-1980 döneminde büyük özveriler ve kitlesellik vardı, ama bu dönem, ortalaması alındığında kötü bir dönemdir. Kötülüğü konusunda fazla kanıta gerek yok, 12 Eylül faşist cuntası karşısında yaşanılan bozgun yeterli kanıttır.

12 Eylül öncesi –hatalar olmakla birlikte- ortalama olarak iyi sayılabilecek bir dönem ise, faşizm karşısında kayda değer bir direniş bile gösterememek, bozguna uğramak nasıl açıklanacaktır?

Son dönemde konuyla ilgili daha fazla yazmaya başladım zira 1980 öncesinden gelen devrimcilerin önemli bölümü iyice şaşırdılar.

Herkes meğer ne kadar doğruymuş, muhteşem işler yapmış, şöyle direnmiş, böyle savaşmış ve mış mış da mış mış…

Bu bozgun nereden çıktı o zaman?

Şurası açık; örgütlü devrimciliğe 1970 yılının Mayıs ayında başlamış olmakla birlikte, ben de 1974-80 döneminin bilinen insanlarından bir tanesiydim. Dolayısıyla o dönemin sorumluluğunda benim de payım vardır.

31 yıldır hala 12 Eylül öncesi masalları okuyanlara ise insan ne diyebilir, bilemiyorum.

O zaman yaptıklarını söylediklerinin hepsini bir an için doğru kabul edelim.

Bunun bugün ve yarın için ne anlamı var?

Hiçbir anlamı yok…

Olmadığı için de zaten kendilerini sözüm ona kanıtlamak için bugün ya da yakın geçmişe ait küçük küçük bir sürü olay anlatmak zorundalar.

Bunlar öyle olaylar ki, olsalar da olurdu olmasalar da olurdu.

Uydura uydura anlatmak zorundalar çünkü 30 yıldır yaptıkları dişe dokunur hiçbir şey bulunmuyor.

Ülkenin durumu ortada, fazla söze ne gerek var?

Abdullah Öcalan’ı “devlet işbirlikçiliği” ile “PKK hareketini pasifize etmekle”, “devlete hizmet etmekle” suçlayanlar, onun yaptığının onda birini yapabilseydiler ya…

Diyelim ki adam yanlış yaptı ve de yapıyor…

İyi de sizler yanlış yapmayı bile beceremiyorsunuz…

Yap da, yanlış yap… Yanlışını görür, doğrusunu yaparsın.

Yanlış bile yapamayan ise, ki devrimci hareketin büyük bölümü bu durumdadır, vaziyeti ümitsizdir.

İkincisi: Bana gelen bir yazıya göre, ben, Cahit Çelik’i Hasan Balcı’nın üzerine sürmüşüm!

Vay be, ne diyeyim şimdi…

Demek Hasan, üzerine adam sürülecek kadar önemli bir şahsiyet imiş…

Benim gücüm yetmemiş, başkasını sürmüşüm…

At martini debre Hasan

Dağlar inlesin…

Üçüncüsü: Efendim, bu siteye yazanlar gidiyormuş, kalanlar da tükenmiş imiş…

Bu dünyada aptallarla uğraşmak zor, biliyor musunuz?

Ben de fazla uğraşmak istemiyorum zaten, zira, aptalla fazla uğraşanın kendisi de aptal olur…

Bu site üç buçuk yaşında…

25 yazar yaklaşık 2000 yazı yazdı.

Yarıya yakınını ben yazmışım…

Amacımıza ulaştık. Beş devrimcinin katilinin, Muhabarat ajanının, Mehmet Ağar’a oldukça yakın duran Mehmet Yavuz’u temel kadrosu yapan Mihrac Ural’ın maskesini aşağıya indirdik.

Bir teşhir kampanyası ömür boyu sürmez. Amaca ulaşırsın ve konuyu rölantiye alırsın.

Amaca ulaştık mı, ulaştık…

Esas mesele budur…

Bu bakımdan teşhir kampanyasına katılan değişik arkadaşlarımızın artık yazmaması normaldir.

2000 civarında yazı yazılmış ve bunlardan yaklaşık yüzde 80’i Mihrac Ural ve çetesinin teşhiriyle ilgilidir.

Eski yazıların fazlasıyla okunduğunu da görüyoruz.

Örneğin Mihrac Ural ajan mıydı? başlıklı yazıyı okuyanların sayısı 8000 kişiyi geçmiş.

Bize yeter, kaybedenler düşünsün…

Sitede değişik konularla ilgili yazılar bundan sonra da sürekli yer alacak…

Hayatını çalışarak kazanan bir insan olmasam, her gün üç değişik konuda üç yazı yazabilirim.

Bu birikime sahip olduğum herhalde anlaşılmıştır…

Haftada 6-7 yazı ile yine devam edeceğiz.

Bunu önceden de belirtmiştim: Mihrac Ural ve çetesi konusu ikincil plana düşecektir.

Buna sevinmeleri ve “tükendiler” filan demeleri çok hoş doğrusu…

Üzerlerinde öyle bir psikolojik baskı kurmuşuz ki, altında eziliyorlar, inim inim inliyorlar…

Hiç acımam, beter olsunlar…

Bu çetenin her gün en az bir kere hatta birkaç kere bu siteye baktığını biliyorum.

Allah kurtarsın, diyeceğim, ama bu iş Allah’ı da aştı artık…

Yazıyı çeteye vereceğim sevindirici bir haberle bitireyim:

Önümüzdeki iki buçuk ay benim için oldukça önemli…

Fanon incelemesini 20. Yüzyılın Büyük Düşünürleri’nin beşinci cildine yetiştiremedim ama bir sonrakine yetiştirmem gerek…

Ocak ayı ve Şubat başında üniversitede iki sınavım ve bir de sözlü sunumum var.

Bunlara hazırlanmam gerek…

Bu nedenle kendi yazacağım yazılarda bazı aksamalar olabilir.

Aksama dediğim birkaç günlük, fazla değil…

Bunu bile yapmamaya çalışacağım ama bakarsınız fazla sıkışırım…

Şimdiden haber vereyim…

 

 

 

 

Son Güncelleme: Pazar, 11 Aralık 2011 23:10