Şuanda 280 konuk çevrimiçi
BugünBugün3702
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11426
Bu ayBu ay11426
ToplamToplam10479850
hasan balcı, sen beni haklı çıkarmak için mi varsın? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 13 Şubat 2012 06:36


 

Önce Hasan Balcı’nın dün gece elime ulaşan iletisini okuyalım:

 

 

SN. mihraç ural SN. mehmet yavuz bu kirli insanlar ile diyalogları görmenizi istedim

bunun için bunları size yazdığımdan ötürü de her ikinizden özür dilerim..Bu bir kirliliktir ve bu biribirimize karşı olmanın argümanı olamaz. Engin erkiner gibi kirli biri "onlarca insanın tespiti bu yönde"

böyle biridir sinsidir kalleştir ne bok yiyeceği belli olmaz tanımlasını acilciler yapmışlardır. İbraim yalçın adamdır

ama bu herif alçaktır görüşü hakimdir.Bana göre ikiside biribirinden alçaktır.

 

Mihraç urala yönelik olarak seslendiğim nebil rahuma sonrasi ilk maildir.

mehmet yavuzla dostum.Kendisi ile mahkeme sonrası bir ilişki olmuştur.

Nebil rahuma kitabı ile ilgili bütün bilgileri desteği hatta mezar alanını kendisine teslim edeceğim.

 

 

KONU BURADA KAPANMIŞTIR..

 

 

Sen hep benim beklediklerimi yapmak zorunda mısın Hasan?

Mihrac Ural ile bağlantın var, dediğimde şiddetle inkar ettin ve şimdi kendin itiraf ediyorsun.

Söylemiş olduğunu hiç durma yap, yoksa vallahi küserim!

Bak sana bu işin hikayesini anlatayım:

Bir buçuk yıl kadar önceydi, belki biraz daha fazla zaman geçmiştir aradan…

İbrahim bana değişik arkadaşların Hasan Balcı’nın yazılarına tepki gösterdiklerini ve “bu adamın aramızda ne işi var?” diye sorduklarını iletmişti.

Ben de kendisine, ilişkiyi kesmek için daha erken olduğunu, konunun biraz daha eskimesi gerektiğini, aksi durumda Hasan Balcı’nın mezar yerini Mihrac Ural’a teslim edeceğini söylemiştim.

İbrahim itiraz etmişti: “Yok canım, o kadar da olmaz. Mihrac hakkında neler yazdı. Bu kadarını yapamaz” demişti.

Ama ben seni tanıyordum Hasan Balcı ve bu nedenle de tutumumu sürdürdüm.

Konu eskidi, aradan epeyce zaman geçti ve artık istediğini yapabilirsin.

Dört yıl önce Nebil Rahuma’nın naşını Mihrac Ural-Mehmet Yavuz ikilisi bulsaydı, büyük bir tantana ile bunu Antakya’ya götürüp kullanacaklardı.

Sen hatırlamazsın belki ama ben hatırlıyorum:

Mihrac Ural sana telefon edip, Nebil Rahuma’nın kemiklerini almak için ambulans göndermeyi bile önermişti. Sen reddetmiştin.

Aradan geçen süre içinde Mihrac Ural’ın yüzü iyice açığa çıktı. DYP üyesi öteki tipten söz bile etmiyorum.

Artık istese bile Nebil Rahuma’yı kirli amaçları için kullanamaz.

Bu nedenle al ve hemen götür…

Hiç bekleme…

Nebil Rahuma artık kemiklleri kalmış cesediyle bile Muhabarat’a hizmet edemez…

Şimdi merak edeceksin, sen beni nasıl bu kadar tanıyorsun, ne yapacağımı önceden tahmin edebiliyorsun diye?

1977’de Sağmalcılar Cezaevi’ndeki isyanın ardından değişik örgütlerden 20 kadar devrimci önce Eskişehir’e, oradan da üç gün sonra Isparta Cezaevi’ne sürgün edilmiştik. Orada üç hafta hücrede kaldık, sonra bir süre bir arada kaldık ve ardından koğuştaki bir hastanın tedavi edilmemesi nedeniyle çıkan olay bahane edilerek koğuşlara dağıtıldık.

5-6 ay kadar bu durumda kaldık.

Ben, İstabul mahkumunun ağırlıkta olduğu 7. koğuştaydım.

Ya da İstanbul lümpenini iyi tanıdım.

Aralarında tecavüzcülükten gelmiş kimse yoktu, olamazdı da…

İstanbul mahkumu bu kadar düşük insanlardan oluşmaz…

Ama İstanbul lümpeninini karakter olarak oldukça tanıdım.

Yöntemlerini, nasıl yalan söylediklerini, dengesizliklerini tanıdım.

Ve seni hemen tanıdım Hasan Balcı…

Sen, devrimci görünen bir İstanbul lümpenisin.

Aradan oldukça zaman geçmişti ama bana oldukça tanıdık geldin.

Söylediğin yalanların hepsinin olmasa bile büyük bölümünün farkındaydım.

Ve bekliyordum; Mihrac Ural’a, Muhabarat yuvasına döneceğin günü bekliyordum.

Sorun, bunun bizim istediğimiz zaman olmasıydı.

Erken olsaydı durumu yine hallederdik, ama zorlanırdık.

Mihrac Ural o kadar kirli bir insandı ki, onu hiç kimse kurtaramazdı.

Neyse, beni mahcup etmedin ve şimdi açık dönüş yapıyorsun.

Gizlisi daha once vardı, şimdi açık olarak yapıyorsun.

Bu arada, devrimci harekette unutulmuş olan Nebil Rahuma yeniden hatırlandı.

Önemli olan budur…

Kemikleri İstanbul’da mıdır, Antakya’da mıdır ya da başka bir yerde midir; artık önemi kalmadı.

Hiç durma, Nebil Rahuma’nın kemiklerini Mihrac-Mehmet ikilisine ilet…

Bence şunu da yapabilirsin:

Al o kemikleri, Lazkiye’ye götür.

Mihrac Ural onları, öldürdüğü ve öldürttüğü öteki devrimcilerin yanına gömsün.

Müntecep Kesici’nin yanına gömsün…

Mezarlarının başında ikiniz birlikte devrim andı da söylersiniz!

İkinize de çok yakışır!

Son olarak, iletilerinde hep merak ediyorsun, onu da söyleyeyim:

Nebil Rahuma kitabının basım işiyle İbrahim ilgileniyor.

Ben kendi bölümümü, “Sol içi şiddet ve Nebil Rahuma olayı” başlıklı bölümü bitireli neredeyse bir yıl oluyor.

Haydar Yılmaz’ın bir türlü bitiremediği yazısı bekleniyor.

Yayınevleriyle görüşmeler yapıldı ve yayınevi bile bulundu, ama bu nedenle bekleniyor.

Kendi yazım solun geneliyle ilgili olduğu ve konu da gittikçe güncel hale geldiği için değişik yerlerde kullanmaya da başladım.

Bundan sonra da kullanacağım…

Kitap bitti, iyi bir kitap oldu. Çok kalın olmasın, 300 sayfa civarında olsun diye bir bölümü de elendi.

Ve tek yazı bekleniyor.

Senin, kendi isteğin üzerine, adın geçmiyor.

Umarım bu konudaki merakını da gidermişimdir.

Lazkiye yolları sana açık olsun Hasan…