Şuanda 236 konuk çevrimiçi
BugünBugün4123
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11847
Bu ayBu ay11847
ToplamToplam10480271
yeni televizyon PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 20 Mart 2012 13:08


Yaklaşık iki aylık aradan sonra ROJ TV yerine kurulan NUÇE TV’de ilk programa katıldım. Aslında iki televizyon birden var, öteki de Sterk TV. İki hafta önce burada bir programa katılacaktım ama başka işim vardı.

Bina aynı, çalışanlar aynı, tanıdıklar aynı, ama programlar mecburen değişmiş. Eskiden Medya Kritik’e katılırdım, adı değişmiş. Program cumartesi öğle saatinde idi, şimdi pazartesi akşam olmuş. Mecburen programa katıldığınız akşam orada kalıyorsunuz. Bakmayın Brüksel’in Avrupa’nın başkenti sayıldığına, köy gibi bir yer. Akşam 21 dediniz mi, trenle bir yere gidemezsiniz.

20.00-21.30 arasındaki programdan sonra bugün 13.00’deki programa da kalmamı istediler, ama işim vardı ve sabah erkenden dönmem gerekiyordu.

Televizyonu ziyaretin en güzel yönü, basında ve bilinen TV kanallarında verilmeyen Diyarbakır Newroz’unu büyük ekrandan yeniden izlemek oldu.

Diyarbakır polisi bir noktadan sonra geri çekiliyor. Kitle barikatı yarıp alana girince çekiliyor. Uzaktan su sıkıp, gaz bombası atıp rahatsızlık veriyor ama uzakta duruyor.

Bu kadar büyük bir kitleyi dağıtmaya kalksanız dağıtamazsınız, haydi dağıttınız diyelim, kentin her sokağa savaş alanına döner. Bunu anladıkları için karışmıyorlar.

Bunun dışında bu ülke tarihinin ne yazık ki ağırlıklı konusu barış olan ilk yayın organı Aşiti-Barış’ın yedinci sayısının son rötuşlarına bakıldı. Gazetenin bugün ya da yarın çıkması gerek ve önümüzdeki Cumartesi Bonn’daki büyük Newroz’a yetişiyor böylece…

Programa daha önce de birkaç kez aynı programda bulunduğumuz Paris’ten Orhan isimli bir arkadaş da katıldı. Uzun süreden beri Paris’teki kağıtsızlar hareketini örgütlemeye çalışıyordu. Bu kez hareketin kitlesi büyük oranda Afrikalılardan oluşuyordu. Uzun bir açlık grevi yapıldı, ardından kısmi bir af çıktı. Aylar önce durumu öğrendiğim zaman bunun Fransız hükümetinin 30 yıl önce de bilinen yöntemi olduğunu söylemiştim. Önce hemen herkese bir yıllık oturma ve çalışma izni verirler, bir yıl sonra da bunların uzatılması için kılı kırk yararlar ve insanları böylece sınır dışı edilecek konuma getirirler. Onlar da bu yöntemi biliyordu zaten ve bugün de tıpkısının aynısı oluyormuş.

Yeni göçmenden devrimci olmaz. Ben bunu 1982’de Paris ev işgalleri sırasında da yaşamıştım. Devrimci görünümü oturma ve çalışma izni alıncaya kadar kadardır, sonra koydunsa bul. Haklılar aslında… Bu ülkeye bir an önce para kazanmak için gelmişler ve ilk sorunları da bu topluma girebilmek ya da yasal bir statü kazanabilmek… Bunu kazanır kazanmaz kendilerini para kazanmaya veriyorlardı.

İçlerinden daha tutarlı birkaç kişi çıkıyordu ama oranları hayli azdı.

Bu durum hiç değişmemiş.

Bu arada merak ettiğim, az çok bilmemem karşın yine de merak ettiğim bir konuyu da öğrendim.

Eskiden Fransız sömürgelerinde yaşayanlar da Fransız vatandaşı sayılırdı. Fransız sömürgeciliği değişik bir sömürgeciliktir, sömürgeleri kendi toprağı olarak görür. Örneğin Cezayir ulusal kurtuluş savaşına karşı en önemli slogan, “Cezayir Fransa’dır” idi. Cezayirliler, Antililer, Malililer Fransız vatandaşı idiler, ama Fransa’da oturamazlardı. Sömürgelerde vatandaş olarak oy kullanma hakları bile vardı, ama “anavatan”da oturamazlardı.

Artık sömürge yok, Fransa’nın denizaşırı toprakları var ve bu durum değişmemiş…

Fransız vatandaşlığı zor değildir, ama işte böyle iki türlü vatandaşlık vardır.

Bana başkaları da söyledi ama kendi deneylerimden de biliyorum: Avrupa’nın en ırkçı ülkesi Fransa’dır. Başka türlü imiş gibi görünür, ama böyle değildir.