Şuanda 155 konuk çevrimiçi
BugünBugün4081
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11805
Bu ayBu ay11805
ToplamToplam10480229
bitenler ve başlayanlar PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 09 Nisan 2012 11:26


Frantz Fanon’un yazımı bitti ve yayıncıya gönderdim. Şimdi önümüzdeki bir yıl içinde Mao’yu yazmam gerekiyor. Bu yazının kolay tarafı konunun önemli bölümünü biliyor olmam. 1960’lı yılların ikinci yarısında ODTÜ’de iken Mao ve Kültür Devrimi çok popülerdi. Daha sonra da bu konuda öğrenmiştim. Zor olan tarafı ise sonrası… Mao’yu ve doğal olarak Cin’i anlatmak bence Mao’nun ölümüyle bitmez. Mao’nun ölümünün ardından Çin bambaşka bir çizgiye yöneldi. Bu bambaşka çizginin Mao döneminde belirgin izlerinin bulunması gerekir. Yönelinen yeni çizgi, ki Den Ciao Ping çizgisi diye bilinir, Çin’de komünist partisi önderliğinde kapitalizm gibi önceden kimsenin aklına gelmeyen bir sosyo-politik realite ortaya çıkardı. (Aksini düşünenler de var, Çin’i sosyalist Pazar ekonomisinin yeni bir çeşidi olarak değerlendiriyorlar). Bu konunun da Mao’ya bağlı olarak ve o sınırlar içinde kalarak incelenmesi gerekir.

İlgili kitapları, ki hepsi Almancadır, önceden toparlamıştım. Bir ara şöyle düşündüm: Deng’i öncelikle okumak gerekir. Önce orjinalini oku, sonra yorumlarını okursun. Alman bir profesörün Çin üzerine kalın bir kitabı vardı. İngilizce referansları merak edip baktım ve eh yani, adam Deng’in Çince yapıtlarına referans veriyor. Seçme eserleri var ama Çince… Bakalım İngilizcesini de bulabilirsem ne iyi, yoksa artık bu kitaba dayanacağım. Gerçi uzun ve Almancaya çevrilmiş alıntılar var ama yine de asıl yazardan okumak daha iyi olurdu.

Fanon’u yazarken yazma tarzımın değiştiğini fark ettim. Daha önce derli toplu ve kısa yazardım ve açıkçası uzun yazmakta zorlanırdım. Lüzumsuz laf etmeden uzun yazmak kolay iş değildir. Tıpkı gereken her şeyi içeren kısa yazı yazmanın zor olması gibi… Ben ilkini severdim, yıllardan beri ikincisinden hoşlanmazdım.

Şimdi yazma tarzında değişim var, artık, eskiden olduğu gibi ilk tarz da hoşuma gidiyor. Frantz Fanon: Sömürgeciliğin ve Rengin Psikolojisi yazısı TDAS tarzı bir üslupla yazıldı.

Bu değişim neden oldu diye düşündüm doğrusu.

Yıllardan beri değişik konularda ve çok yazı yazmak bende iyi kısa yazı yazmak özelliğini geliştirdi. Epeyce bir zaman bu tür yazı yazdım. Sonra, fark ettim ki, felsefe okumam bende geriye dönüşü de getirmiş. Birbirini izleyen mantık silsileleri halinde uzun yazmak doğrusu hoşuma da gitti.

Mao dışında birkaç planım daha var, hepsini yapamayacağım açık, bakalım ne kadarı yapılır.

Önceki bir yazıda da belirttiğim gibi, şiddet konusu üzerinde çalışacağım. Bu konuda epeyce materyal okumam gerekiyor.

İkincisi, bildiğim bir konu ama bütün kaynakları okuyup ve yeniden düşünüp öyle yazılması gerekir. Eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde Naziler…

Başlangıçta konunun garip geleceğini biliyorum, ama değil… İlk yazdığım zaman özellikle eski TKP’li arkadaşlar hop oturup hop kalkmışlardı, ama itiraz etmek mümkün değil, zira konuyla ilgili o kadar araştırma var ki…

Bunları yazmak yetmez, neden sorusuna cevap vermek gerekir. Bu konuda da bazı saptamalarım vardı ve yazmıştım ama konuyu baştan aşağıya yeniden ele almak gerek…

1989 Berlin Duvarı kitabım kendi alanında ilktir ve SBF’de bir dönem yardımcı ders kitabı da oldu ama şimdi baktığımda, daha iyi yazılabilirdi diye düşünüyorum. Yazılalı sekiz yıl oldu, şimdi yazsam temel tezler aynı ama daha argümentativ yani mantık silsilesi daha sağlam bir yapıt olur.

Bu hafta da okul açılıyor ve ben Teorik ve Pratik Felsefe adlı haftada altı saatlik bir derse gireceğim. Bu dönem sonunda da Sosyoloji Yüksek Lisans bölümünü Felsefeye değiştirip değiştirmemeye karar vereceğim. Değiştirirsem, bu dersler zaten Felsefe Yüksek Lisans’a girenlerin almaları gereken dersler… Ek olarak iki de yan bölüm almanız gerekiyor. Birisi eskiden beri şu sevdiğim konudur: bilim tarihi ve felsefesi, ötekini şu anda bilemiyorum.

Artık bu sene bitirmek istediğim bir kitap daha var. Yazılacak yeni bir şey, önsöz dışında yok, gerisi yazılmış durumda… Hapishane mektuplarım… Bu konuyu bilgisayara geçirilmeleri bitince aktarırım.

Bu akşam nuce tv’de olacağım. İnternetten izleyebiliyorsunuz: www.nuce.tv adresinden… Televizyonla doğrudan nasıl izlenir bilemiyorum. Program akşam 20.00-21.30 arasında, Türkiye saatiyle bir saat daha sonra…

Yarın bu sitede yazı olmayacak, artık Çarşamba akşamı görüşürüz.

 

Son Güncelleme: Salı, 10 Nisan 2012 10:29