Şuanda 70 konuk çevrimiçi
BugünBugün4038
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11762
Bu ayBu ay11762
ToplamToplam10480186
anti kapitalist müslümanlar PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 29 Nisan 2012 11:04


Bu yılki 1 Mayıs’a kendilerine anti kapitalist Müslümanlar adını veren bir grup, “Zenginlik Allah’a aittir” sloganıyla katılacak… Önce namaz kılacaklar, ardından da Fatih’ten Taksim’e doğru yürüyüşe geçecekler…

Talepleri arasında işçi ölümleri de var, zenginliğin aşırı adaletsiz dağılımı da; barış talebi de bulunuyor.

Çağrılarında Türkçe ve Arapça’nın yanı sıra Kürtçe’yi de kullanıyorlar.

Böyle bir grubun ortaya çıkması iyi bir gelişmedir, ek olarak da desteklenmelidirler.

Bu iki saptamayı açmaya çalışayım.

www.ozgurmedya.org sitesindeki eski yazılarım arasında “Kimin yerine kim geçti?” başlıklı birkaç bölümlük bir yazı vardır. Yazdıklarımı baştan aşağıya tekrarlamamak için okura önce bu yazıları okumasını önereceğim. Yazılar dört buçuk yıl kadar önce o günün koşullarında yazılmıştır, ama bugün için de geçerli olan kalıcı yönleri de bulunmaktadır.

Bu yönlerden bir tanesi, sol için Müslüman devrimci’nin (Müslüman anti kapitalist de diyebilirsiniz) varlığının önemli bir zorunluluk olmasıdır.

Halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olmasının ötesinde dinin de toplumsal kültürde önemli yer tuttuğu bir ülkede, sol, inançlı Müslümanların içine girmeden fazla ileriye gidemez.

Bu nasıl olacaktır?

Müslümanlar genel bir kategoridir ve “hangi Müslümanlar” diye sorulması gerekir.

Müslümanlığın içinde değişik akımlar ve bunların değişik konularda tartışmaları ve birbirleriyle mücadelesi vardır.

Bizim bu akımları ve tartışmaları bilmemiz ve bunların arasında taraf olmamız gerekir.

Müslümanların bize yakın olanları vardır, uzak olanları vardır. Bunların arasında ayrım yapmayı öğrenmemiz gerekir.

4,5 yıl önce bunları yazdığım zaman gördüğüm ilk tepkilerden bir tanesi, “Ayet mi ezberleyeceğiz?” olmuştu.

Tipik bir soru ve arkasındaki kafa yapısını da gayet iyi gösteriyor.

Bir yandan da haklı bir tepki, çünkü bugüne kadar Müslümanlıkla ilgilenenlerin çoğu  bir süre sonra inançlı Müslüman olmuşlar. Böyle bir tehlikeden kaçmanın en iyi yolu olarak da konuyla hiç ilgilenmemek tercih ediliyor.

Gerçekten de burada söz konusu olan kaçmaktır; kendi bilgisizliğinden, zayıflığından kaçmak için konuya sırtını dönmektir.

Neden sadece Batı ülkelerinde değil, bizim gibi ülkelerin de bulunduğu Latin Amerika’da ilerici dini akımlar görülür, ama bizde görülmez?

Soruya verilen cevaplardan bir tanesi, “Onların tarihinde güçlü bir Aydınlanma var, ama bizde yok”tur.

Bu cevap Latin Amerika ülkeleri için geçerli değildir.

Orada 1968’den başlayarak Kurtuluş Teolojisi adı altında Katoliklikle Marksizmi kendine göre birleştiren ve Vatikan ile de mücadeleye giren bir akım ortaya çıkar. Bu akımın bazı önde gelenleri dönemlerindeki gerilla savaşlarına katılırlar (Camillo Torres). Bu akım bugün eskisi kadar güçlü değil, ama halen var.

Neden onlarda kapitalizme karşı dini akımlar ortaya çıkıyor da, bizde çıkmıyor?

Hıristiyanlık Müslümanlığa göre daha ilericidir, onun için mi?

Yoksa “armut piş ağzıma düş” misali, bu akımların ortaya çıkış mekanizmalarını incelemek yerine, onların kendiliğinden oluşmalarını ve sola katılmalarını mı bekliyoruz?

1980’li yılların sonlarına kadar bu ülkede entelektüel hayat büyük oranda solun tekelindeydi. Bu tarihe kadar sol büyük bir kitleselliği yakaladığı dönemden de geçmişti ve Müslümanlığa yönelik olarak ne entelektüel ne de örgütsel bazda bir şey yapılmamıştı.

Yapılan en fazla küçümsemek ve reddetmek olarak görülebilir.

Bizim yapmamız gereken, solun entelektüel ve kitlesel gücüne dayanarak Müslümanları etkilemek, bize yakın olanlarla bize uzak olanların ayrışmasını hızlandırmaktı.

Yapamadık, bu dönem geçti.

Neden yapamadık, diye sorulursa, Kemalizmin “din kişisel bir sorundur” saptamasını benimsemiş ve bu nedenle de konudan geri durmuştuk diyebiliriz.

Bu ülkede din hiçbir zaman kişisel bir sorun olmamış ve özellikle sola karşı kullanılan toplumsal bir boyuta sahip olmuştur. Kemalistler bile kendi söylediklerine inanmaz ve dini her fırsatta çıkarları için kullanırlarken, biz buna inandık ve konuyla ilgilenmemeyi tercih ettik.

Yaşı uygun olanlar hatırlayacaktır…

Cumhuriyet tarihinde toplumsal muhalefetin ilk kez açık olarak yükseldiği 1960’lı yıllarda Kayseri’de Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kongresini basarak binayı yakmaya çalışanlar Müslümanlardı.

1969’da Kanlı Pazar olarak bilinen saldırıyı gerçekleştirenler ve emperyalizme karşı mitingi basarak iki kişiyi öldürenler de Müslümanlardı.

Dönemin Milli Türk Talebe Birliği adındaki örgütü, sola karşı değişik faaliyetlerin başını çekerdi. Bu örgütün yöneticileriyle bugünkü AKP yöneticilerini karşılaştırın ve ön plandaki ortak isimleri görünce de şaşırmayın.

1960’lı yılların sonlarında MHP henüz yeni kurulmuştu ve sola karşı mücadeleyi Müslümanlar yürütüyordu. Örgütlerinin adı Komünizmle Mücadele Dernekleri idi. Başkanları da Fettullah Gülen idi.

Bunlar da Müslümandır, “mülkiyet Allah’a aittir” diyenler de Müslümandır.

İki tür Müslüman arasında fark görmeyen ve hepsini aynı değerlendirenlerin ise öğrenmesi gereken daha çok şey vardır.

Buradan ikinci saptamaya geçebiliriz: Destek olmak gerekir, ama nasıl?

Öncelikle şunu bilmek gerekir: anti kapitalist, ilerici dini akımların ortaya çıkmasında tek belirleyici olan solun tutumu olmamakla birlikte, yine de önemli payı vardır. Bir örnek olarak Almanya ela alınırsa; Katolik Kilisesi barış eylemlerinden ırkçılığa karşı eylemlere kadar her yerde yer alıyorsa, bunda Alman solunun verdiği mücadelenin önemli yeri vardır. Nazilerle yapılan işbirliğinden yolsuzluklara kadar birçok konunun üzerine gidildi, kilise geçmişteki suçları nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldı. “Hıristiyanlığın Suç Tarihi” adlı henüz tamamlanmamış dev bir ansiklopedik eser hazırlandı. Engizisyon var, muhalif akımların yok edilmesi (St. Bartelmi katliamı) Nazilerle işbirliği var ve daha birçok şey var. Hıristiyanlığın kirli tarihi örtülerek değil açığa çıkarılarak, konunun üzerine gidilerek Hıristiyanlık içindeki ayrışmaya yardımcı olundu.

Solun aktif müdahalesi olmadan bu ayrışma ortaya çıksa bile fazla gelişemiyor.

Latin Amerika’da ortaya çıkan Kurtuluş Teolojisi’nin en önemli teorik ismi de Alman’dır: Ernst Bloch.

Bizim Hz. Muhammed’in ne kadar devrimci olduğunu anlatmaya değil, Müslümanlığın büyük suç tarihini ortaya koymaya ihtiyacımız var.

Asırlar öncesine gitmeye gerek yok; 1960’lı yıllarda sola saldıranlar arasında bugünün önemli isimleri yok mudur?

1970’li yılların devrimci hareketi için Alpaslan Türkeş ne ise, 1960’lı yıllardakiler için de Fettullah Gülen aynı anlamı taşıyordu. MHP ne ise, Komünizmle Mücadele Dernekleri de oydu.

Kapitalizme karşı olan Müslümanların bu özellikleri yeterlidir ve bizim işimiz onları sosyalist yapmak değildir. Bizim asıl işimiz, onların kendi çevrelerinde güçlenmelerini ve sola iyi bir müttefik olmalarını sağlamak olmalıdır.

Bugünün solu bunu yapabilir mi?

Pek umutlu da değilim doğrusu…