Şuanda 292 konuk çevrimiçi
BugünBugün4156
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11880
Bu ayBu ay11880
ToplamToplam10480304
felsefe okumak... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 14 Haziran 2012 16:33


Bugün üniversiteye gidip bölüm değiştirdim. Sosyoloji yüksek lisanstan felsefe lisans ya da İngilizcesiyle Bachelor’a geçtim. Normalde sorun olmaması gereken bu işlem biraz sorunlu oldu zira daha önceki kaydımda sosyoloji yüksek lisansın yan bölümü olarak politik bilimler olarak yazıyormuş. Gerçekte yan bölüm felsefe idi. Siz politik bilimleri ana bölüm olarak bitirmişsiniz ve ardından bunu yan bölüm olarak alıyorsunuz! Olacak şey değil tabii… Ne olduysa artık yanlış yazılmış… Neyse düzeltildi.

Felsefe lisans okurken bir de yan bölüm seçmeniz gerekiyor, ben de tarih seçtim. İlerde değiştirebilirim de…

Felsefeye girmek için tek koşul var, üç dil bilmek…

Almanca okuyacağınıza göre zaten Almanca bilmeniz gerekiyor, İngilizceyi zorunlu olarak bilmeniz gerekiyor, üçüncü dil için belirleme yok… O da ana dilim oluyor artık…

İngilizce bilmek dediysem turist İngilizcesi değil… Bilimsel metinleri anlayabilecek düzeyde İngilizce…

Bu felsefe isteği de nereden çıktı diye sorabilirsiniz.

Eskiden felsefeden hoşlanmazdım. Benim alanım ekonomi, politika ve daha sonra da sosyal psikoloji oldu. Felsefe İlker’in alanıydı, felsefeyi severdi.

Geçen yıl sosyoloji yüksek lisansının yan bölümüdür diye almıştım, bir gideyim dedim ve hoşuma gitti. Bu nedenle devam edeceğim.

Frankfurt’taki Goethe Üniversitesi Felsefe Bölümü dünya çapında tanınmış bir bölüm…

Türkiye’de felsefe eğitimi eskiden rezaletti, şimdi daha iyi olmuş.

Bu rezaleti bana 1987’de Koray Anger (Alptekin) anlatmıştı.

Kendisi İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunuydu. Felsefe eğitimi en fazla Hegel’e kadar geldiği gibi, ki oraya kadarki eğitim de bir şeye benzemiyordu, öğretmenlik yapmaktan başka iş seçeneği de yoktu.

Ülkedeki felsefe öğrenimini “diplomalı serserilik” olarak tanımlardı.

Eski Yunan kültürünü iyi bilirdi ve anlaşılan felsefe bölümünde sanki bütün felsefe bundan ibaretmiş gibi özellikle eski Yunan üzerinde durulmuştu.

Durur durur okuduklarıyla dalga geçerdi.

Felsefe deyince aklıma yıllar önce hayatını kaybeden Alptekin geldi.

Oldu olacak biraz söz edeyim, onun eski örgütünden birisi de muhtemelen bu bilgileri alır ve “arşivimdendir” diye başkalarına satar.

Aman canım satsın, ne olacak…

Koray Anger daha önce TKP-B’li imiş, oradaki görevi ve hangi organda yer aldığını bilmiyorum, sormadım da…

1981 ya da 1982’de TKEP’li oluyor. İkinci Kongre’de partinin merkez komitesine seçiliyor.

Ben o zaman TKEP’li değildim,Kongre’den birkaç ay sonra partiye girdim.

1983 Plenumunda MK içinde ayrılık baş gösterir. MK’nin yarısı 5. kongresini yapmak üzere olan TKP’nin yeni tezleriyle yakınlaşır. Bu yeni tezlerde 12 Eylül darbesi için faşizm denilmekte, TKP’nin sosyalist hareketin birliğini sağlayamadığı için sorumlu olduğu söylenmektedir.

Mustafa Suphi 100. yıl Tezleri adıyla basılan bu tezler TKP’nin yeni görüşleri olarak zamanın Avrupa sorumlusu Salman tarafından plenuma getirilir.

Plenumun yarısı bu tezleri savunur ve parti olarak artık TKEP’e gerek kalmadığı düşüncesine ulaşır.

Olabilir tabii… Her örgütte ayrılık çıkabilir, insanlar görüşlerini açıkça tartışırlar ve anlaşamazlarsa herkes kendi yoluna gider.

Mihrac Ural’ın Acilcilerinde olduğu gibi ayrılanı polislikle suçlamak, kaçırmak, ölümle tehdit etmek vb. gibi uygulamalar TKEP’te yoktur.

MK’nin TKP yanlısı yarısı içlerinde Alptekin de olmak üzere Fransa’ya gelir. Oradaki TKP’liler vasıtasıyla hemen siyasi iltica hakkı alırlar ve dolaşmaya başlarlar.

Bu arada partide konuyla ilgili olarak açık tartışma başlatılmıştır. Parti organları TKP’deki değişim konusunda görüşlerini yazmaya başlamışlardır.

Alptekin ile bu vesileyle tanıştım. TKP taraftarı MK üyelerinin başını çeken Alptekin’di denilebilir.

Önce kötü bir sürprizle karşılaştılar: TKP 5. kongre Kararları ile Mustafa Suphi 100. Yıl Tezleri birbirinden farklıydı. Bizimkiler büyük bir saflıkla Tezleri kongre kararı sanmışlardı. Sonra açık tartışma gelişti. Benim de katıldığım ve güvenlik nedeniyle yarıda kalan 3. kongre yapıldı ve ardından da yollar ayrıldı. MK’nin yarısı ayrıldı ama partinin geri kalan kesiminde bu düzeyde ayrılık olmadı.

Ayrılan MK üyeleri birbirleriyle anlaşamadılar ve özellikle Alptekin’e tavır aldılar. Nedenini tam bilmiyorum ama galiba girişimlerinden istedikleri sonucu alamamalarından Alptekin’in aşırı abartmalarını da sorumlu tutuyorlardı.

Alptekin daha sonra üyelik için TKP’ye başvurur ama kabul edilmez.

Paris’te hastanede yattığında yanına bu tarafta kalmış olan yoldaşlar gidiyordu.

İyi de yapıyorlardı.

Alptekin sohbeti hoş, klasik bilgi düzeyi iyi bir arkadaştı. Benimle konuşmaktan özellikle hoşlandığını fark etmiştim ve kendisiyle konuşmak benim de hoşuma giderdi.

Ama politika başka bir şey… Alptekin’de somut durumu analiz etmek ve buna göre bir yol çizmek özelliği yoktu. Bu özellik olmadı mı, teorik düzeyinizle politika arasında ciddi bir açı ortaya çıkar.

Her ne hal ise…

Felsefe deyince aklıma Alptekin geldi…

Tanıdığım kadarıyla kişi olarak iyi bir insandı.

Politik görüşlerimiz ayrıydı, o başka…