Şuanda 144 konuk çevrimiçi
BugünBugün4075
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11799
Bu ayBu ay11799
ToplamToplam10480223
devrimciler filistin'e neden gitti? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 19 Haziran 2012 18:04


Devrimci hareket 1969 yılından başlayarak Filistin’e neden gitti?

Filistin halkıyla birlikte İsrail’e karşı savaşmak için mi, yoksa başka nedenlerden dolayı mı gitti?

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim ve bunu ilk kez yazmıyorum: Türkiyeli devrimcilerin Filistin’e gidiş amaçları 1970 öncesinde askeri eğitim görmekti, 1980 sonrasında ise zorunluluk sonucu gittiler.

Az sayıda insan Filistin örgütlerinin İsrail’e karşı savaşında fiilen dayanışma yapmış olmak için gitmiş olabilir, ancak büyük çoğunluğun durumu böyle değildir.

İlk olarak THKO kadrolarından olan ve Filistin’e gidip gelmiş ODTÜ’den bir arkadaşa oraya ne için gittiklerini sordum.

“Amacımız askeri eğitim görmekti. Eğer askeri eğitim görürken İsrail saldırsaydı, savaşırdık, ama oraya gitme amacımız İsrail’e karşı savaşmak değildi.”

Bu durum Türkiyeli devrimcilere –özellikle THKO’lulara- özgü değildir. İtalya’dan Kızıl Tugaylar, Almanya’dan Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun militanları da Filistin’e gidip askeri eğitim görmüşlerdir.

Filistin’e askeri eğitim görmek için gidip, bu arada İsrail saldırısı olursa savaşmak başkadır; oraya İsrail’e karşı Filistinlilerle birlikte savaşmak amacıyla gitmek başkadır.

1969-70 döneminde ülkede devrimci hareket hızla yükselirken Filistin’e gidip İsrail ile çarpışmak istemek kolay kolay kimsenin aklına gelmezdi. Çarpışacaksan içerde bol miktarda fırsat var, sadece askeri eğitim görmen gerekiyor.

Konunun bu bölümü yeterince açık sanıyorum.

Gelelim 12 Eylül 1980 sonrası döneme…

Çok sayıda devrimci 12 Eylül darbesinin ardından tutuklanmamak, işkence görmemek, öldürülmemek için ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bunların küçük bir bölümü Suriye’ye ve oradan da Lübnan’a gitti; büyük bölümü Yunanistan ve diğer Avrupa ülkelerine gitmek zorunda kaldı.

Suriye’ye gelenler kısa bir süre sonra Lübnan’daki Filistin kamplarına yerleştirildiler.

Burada, neden sorusunun cevabı basittir: Diyelim A örgütünden 50 kişi Suriye’ye gelmek zorunda kalmış. A örgütü bu 50 kişinin barınması ve iaşesi sorunuyla karşı karşıyadır. Kimsede para yok, bırakın parayı henüz ülkeden çıkamamış olanların ve orada kalıp zor koşullarda bir şeyler yapmaya çalışanların paraya ihtiyacı bulunuyordu.

Filistin kampları Türkiyeli devrimcilerin sadece barınma ve iaşe sorunlarını çözmüyor, kampta kalanlara aylık da veriliyordu. Verilen aylık, İbrahim Yalçın’ın yazısında belirttiği üzere, 200 Suriye lirasıdır ve Türkiye’deki asgari ücretin üzerindedir.

200 lira alan yoktu denilebilir. Zira kaldığınız kampa ve ailevi durumunuza göre aylık ücret de artıyordu. Bu nedenle bekar olanların kendilerini evli ve iki çocuklu olarak beyan etmesi az rastlanan olay değildi.

Ek olarak kampın ait olduğu Filistinli örgüte göre maaş da değişiyordu. El Fetih’e ait kamplarda, Demokratik Cephe’nin kamplarına göre daha fazla maaş veriliyordu. Bu nedenle bazı örgütler El Fetih kampını tercih etmiştir.

Bunları bana o dönemde Filistin kamplarında kalmış değişik örgütlerden devrimciler anlattı.

Soru 1: Bu para nereden geliyordu?

Filistinli örgütler parayı Suudi Arabistan, Kuveyt gibi zengin Arap ülkelerinin yanı sıra Birleşmiş Milletler Mülteciler Komisyonu’ndan alıyordu. Filistinli mültecilerin durumu uluslar arası bir sorundu ve Filistin kamplarında sürekli olarak fazla insan bulunması gerekiyordu. Türkiyeli devrimciler de bu fazla görünmeye katkıda bulundular.

Soru 2: Filistin’de paralı askerlik mi yapıldı?

İlgisi yok. Filistin kamplarında kalıp, nöbet tutup, eğitim yapıp, bu nedenle de aylık ücret almanın paralı askerlikle ilgisi yoktur.

Bu bir mekanizmadır. Para Filistinli örgütlere geliyor, onlar da kamplarda kalanlara veriyordu. Kamplarda kalanların sayısına göre Filistinli örgüte para veriliyordu. “Gel burada kal, sana para verelim” gibi bir anlayış yoktu ve zaten aklı başında hiç kimse ölüm tehlikesinin bulunduğu bir yerde para kazanmak için kalmaz. İsrail her an saldırabilir, en azından bombardıman yapabilirdi, ki böylesi örnekler de az değildi.

Sonraki yıllarda Filistin’de canlı bomba eylemi yaygınlaşınca, eylemcinin bağlı bulunduğu örgüt, eylemcinin ölümünün ardından ailesine maddi yardım yapardı. Aileden çalışabilir bir insan eksiliyor, ailenin maddi durumu kötüleşiyor, bunu bir oranda telafi edebilmek için aileye ekonomik destek yapılırdı.

Görüldüğü gibi eylemciyi, kamptaki militanı ve ailesini düşünmek özel olarak Türkiyeli devrimcilere yönelik bir uygulama değildi.

Soru 3: Türkiyeli devrimci militanlar aldıkları parayı ne yapardı?

Örgütlerine verirlerdi. O parasızlık ortamında Filistinli örgütlerden alınan para örgütlere ilaç gibi gelmişti denilebilir. Böylece büyük maddi ihtiyaçlarını bir oranda da olsa karşılayabildiler.

Soru 4: Bu imkan ne zaman sona erdi?

Filistin kamplarında kalınması ve sağlanan maddi imkan 1982 yazında İsrail’in Lübnan’a saldırısının ardından sona erdi. Kamplarda kalanların bir bölümü çarpıştı, bir bölümü bu çarpışmada hayatını kaybetti, bir bölümü ise herhangi bir karşı duruş sergilemeden orayı terk etti.

Bunları o dönem Filistin kamplarında kalmış olanlara sorun, size ayrıntılarıyla anlatırlar.

Soru 5: Acilciler’in farkı neydi?

Devrimci örgütlerde Filistinliler’den alınan para örgütün ihtiyaçları için harcanırdı. O dönem gerek Avrupa ülkelerinden ve gerekse de Lübnan kamplarından Türkiye’deki devrimci harekete oluk gibi para aktı. Bu para arananların ihtiyaçları, ülke dışına çıkarılmaları, yeni evler tutulması vb. gibi ihtiyaçlar için harcandı.

Acilciler’de ise bu para Mihrac Ural’ın ve bir oranda da çetesinin cebine girdi.

Esas kasa Mihrac Ural ve Malak Fadal idi. Merkez Komitesi üyelerine de arada birkaç kırıntı verilirdi. Mihrac Ural daha sonraki büyük servetini Filistinli örgütlerden alınan para ile ilkel birikimini yaparak sağlayacaktır. Bu ilkel birikimin üzerine Almanya’dan, Libya’dan gönderilen paralar, Suriye’de çok sayıda kişinin inşaatlarda çalışarak kazandıkları, uyuşturucu işinden gelen para, El Fetih’e saldırtılıp çatışmada ölen dört yoldaş için Suriye’den alınan “kan parası”  vd. gelecektir.

Mihrac Ural’ın büyük servetinin ilkel birikiminin oluşmasında Filistin örgütlerinden kamplarda kalan militanlara verilen, oradan da Mihrac Ural’a transfer olan paranın önemli rol oynadığını söyleyebiliriz.

Üstüne üstelik Mihrac Ural ve çetesinden oluşan Merkez Komitesi üyelerinin, örgüt militanlarından çok farklı yaşadıkları gözle görülebilecek kadar açıktı.

Hiçbir örgütte MK, örgütün geri kalanından oldukça farklı koşullarda yaşamaz. Ne giyiliyorsa onu giyer, ne yeniliyorsa onu yer. Sorumlunun militandan farklılığı başka konularda belli olur: daha bilinçlidir, tecrübelidir, yeteneklidir vb. Sorumlu durumunda olanlara rahat çalışabilmeleri için ayrı bir yer verilebilir; o kadar, fazlası yoktur.

Sadece Türkiyelilerde değil, dünyanın bütün devrimci örgütlerinde durum böyledir.

Aksine bir durum görülüyorsa, Mihrac Ural servetine servet katıyor, paranın kırıntılarını da hizmet etmeye devam etsinler diye MK üyelerine dağıtıyorsa, o örgütte çürüme almış başını gitmiş demektir.

Filistin halkıyla ve onları temsil eden örgütlerle ilişki konusunda sonuçta şu söylenebilir:

Filistinlilerin Türkiyeli devrimci örgütlerle dayanışması, bizim onlarla yaptığımız dayanışmadan oldukça fazladır. Filistin halkıyla dayanışma konusunda iyice abartılarak anlatılanların en başına, onların bizimle gösterdikleri büyük dayanışma eklenmelidir.

Onlar devrimcilere askeri eğitim olanağı sağladılar. THKO’lular ve bir bölüm THKP-C’li 1960’lı yılların sonlarında bu olanakla askeri eğitim gördü.

12 Eylül 1980 sonrasında ise çok sayıda devrimciye barınma ve asgari ihtiyaçlarını karşılama olanağı sağladıkları gibi, sağladıkları maddi katkıyla da devimci örgütlere büyük bir destek sundular.

Mihrac Ural’ın bu parayı cebine atmış ve servetinin ilkel birikiminde kullanmış olması bu gerçeği değiştirmez.