Şuanda 230 konuk çevrimiçi
BugünBugün4119
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11843
Bu ayBu ay11843
ToplamToplam10480267
insanın sinirleri nasıl düzelir? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 25 Temmuz 2012 06:39


Cevap, duruma göre değişir.

Bu nedenle, hangi durumdan söz ediyorsunuz, sorusunun öncelikle sorulması gerekir.

1990’lı yılların sonunda kendi durumumdan söz edeyim.

İnsanı en çok yıpratan şey, çaba göstermek ve bunun karşılığında sürekli olumsuz sonuç almaktır.

1990’lı yılların ikinci yarısında Avrupa’daki Türkiye devrimci hareketi içinde bulunup da insanın sinirlerinin bozulmaması mümkün değildi.

Sadece ben değil çok kişi büyük çaba gösteriyor, ama sonuç yok…

Hem de öylesine sonuç yok ki, eğer hata yapıyor iseniz, hatanın nerede olduğunu bile anlayamıyorsunuz.

Hata yapabilirsiniz, olabilir, hatanın nerede olduğunu görürsünüz, düzeltirsiniz ve sonraki denemenizde sonuç alırsınız.

Ama yok, sonuç yok…

O kadar yok ki, nerede hata yapılıyor, bu bile belli değil…

Bu nedenle de herkes sürekli olarak aynı yolu tekrarlıyor ve tabii yine sonuç yok…

Einstein’ın sözüdür: sürekli aynı yolu deneyerek farklı sonuç alacağını sanmak aptallık göstergesidir.

Kimse kendisini aptal yerine koymak istemiyor, ama ister istemez pratikte böyle oluyordu.

Neden hep aynı yol deneniyordu, çünkü başkası bulunamıyordu, bilinemiyordu.

İçimi sıkıntılar basmıştı. Böyle bir durumda yapılabilecek en iyi şey, radikal değişikliğe gitmek, alan değiştirmekti.

Bulunduğum alanda çıkış yapabilmek için gerekli yeni şeyleri bu alanda öğrenmem, en azından o gün için mümkün değildi.

Almanya sol hareketine böyle girdim.

O zamanki adıyla PDS’e (Demokratik Sosyalizm Partisi) 1999 yılında üye oldum.

Kısa sürede öyle bir ferahladım ki, sormayın.

PDS, o yıllarda zor bela barajı (yüzde 5) aşabilen bir partiydi.

Büyük oranda ülkenin doğu illerinde (eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti bölgesi) örgütlüydü, bulunduğum kent Frankfurt’ta daha zayıftı.

Çalışıyordunuz ve sonuç alıyordunuz.

Yıllardan beri görmediğim bir şeydi bu…

Yanlış bir iş mi yaptınız, yanlışı görüyor ve düzeltiyordunuz ve sonuç bu kez daha iyi oluyordu.

Partide bir yılım dolmadan Frankfurt il yönetimine seçildim.

Partinin bölgesel yayın organı Frankfurter Kurier’in iki redaktöründen birisi oldum..

Ardından bu kentte partinin barış politikası sözcüsü oldum…

Altı yıl bu görevde kaldım ve parti die Linke’ye (Sol Parti) dönüştüğü sırada yapılan seçimlerde yeniden yönetime girmedim.

Hiç zamanım yoktu ve üniversiteyi bitirmem gerekiyordu.

Diploma tezi yazılacak, sonra da bitirme sınavlarına girilecek; hem çalış hayatını kazan, hem oku hem değişik yayın organlarına yazı yaz ve hem de partide aktif ol; hepsi birlikte olmuyordu.

2005 yılının sonlarıydı.

Frankfurter Kurier’in son sayısında (eski parti bitip, birleşme sonucu oluşan yenisi başladığı için artık başka bir yayın çıkacaktı) meşhur olan bir yazı yazdım.

Bu yazıda “ikinci politik sosyalizasyon”umdan söz ettim.

İlk politik sosyalizasyonumu gerek Türkiye’de gerekse de Fransa ve Almanya’da –kısaca Avrupa’da iken) Türkiye devrimci hareketi içinde yaşamıştım.

İkinci politik sosyalizasyonumu ise Almanya sol hareketinde yaşadım.

Çalışma tarzı, örgüt yapısı, ilişkileri bambaşka olan bir hareket içinde bulundum.

Beni özellikle mutlu eden, gösterdiğiniz çabanın karşılığında şu veya bu oranda sonuç almanızdı.

Bu nasıl bir mutluluktur, anlatamam…

Aslında soldaki anlayış, toplumdaki anlayışın yansımasıydı.

Başarmak, bu yoldan olmazsa öteki yolu denemek, o da olmazsa başkasına yönelmek ve başarmak…

Tersi durumda uğraş ve de uğraş, ama sonuç yok ve insanda ne moral ne de sinir kalıyordu.

Bu yıllarda Türkiye’de yayınlanan bir gazeteye (Siyasi Gazete) düzenli yazı yazıyor ve eski TKEP’in bir bölümünün de içinde bulunduğu bu yapının Almanya örgütlenmesiyle de uğraşıyordum.

Tahmin edebileceğiniz gibi arkadaşlarla sürekli uyuşmazlık içindeydim.

Almanya’da örgütlenmenin geliştirilmesi için başka yolların gerekli olduğunu, ayrı örgütlenmeden ziyade Alman soluyla birlikte örgütlenmenin gerektiğini savunuyordum.

Türkiye için ise, teorik tartışmaların ötesinde, pratik olarak herhangi bir yol savunmadım. Bunu oradakiler daha iyi bilirdi ve yıllardır ülke dışında olan birisi olarak orası hakkında sadece teorik olarak değil de pratik olarak da konuşmak doğru olmazdı.

Bu şekilde olmaz, burası açıktı.

Oluyorsa şu veya bu oranda sonuç almanız gerek, alamıyorsunuz demek ki olmuyor.

Nasıl olurdu; bu konuda yeterince somut konuşabilmek için orada yaşıyor olmak gerekirdi.

Ama böyle olmazdı, burası açık olarak görünüyordu.

Burada bir soru açık kalıyordu:

İkinci politik sosyalizasyonu yaşadın ve çok şey öğrendiğini düşünüyorsun.

Bu öğrendiklerini içinden geldiğin ülkenin solunda sınırlı bir çerçevede bile olsa uygulayabilecek misin?

Bunun cevabı ancak pratikte verilebilirdi.

Benim hayatımda hep böyle olmuştur: hayat beni dönemine göre büyük bir fırtınanın içine atıverir. Ya kenarda duracaksın ya gireceksin…

Benzer bir durum 1970 yılında başıma gelmişti: ODTÜ’deki Sosyalist Fikir Kulübüne girdikten sonraki bir yıl içinde önce zamanın Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu ve ardından da o zamanın THKP-C’sinde küçük olmayan görevler üstlenmiştim. İleri Dergisi yazı işleri sorumluluğu, Kurtuluş Dergisi’ni çıkaran üç kişiden birisi, ardından 12 Mart sonrasında Ankara’da merkez irtibatta çalışanlardan bir tanesi…

Ne oldu bana böyle diye düşündüğüm zamanlar oldu…

Ben daha kimim de bu işleri yapıyorum?

Dönem tarihsel bir dönem, kimse seni beklemez.

Ya elinden geleni yapmaya çalışırsın, sürece katkı yaparsın ya da kenara çekilirsin…

Kenara çekilinmez, hatasıyla sevabıyla gireceğiz…

2000’li yıllarda ise o dönemle karşılaştırılamayacak kadar gelişmiş, eksiklerimi tamamlamıştım.

Ve 2007 yılı sonlarında Mihrac Ural ortaya çıktı ve açıkça bana saldırdı…

Allah’tan daha ne isterim yani!

Göster bakalım kendini Engin, öğrenmiş misin öğrenmemiş misin?

Bir alanda öğrendiklerini başka bir alana uygulayabiliyor musun?

Mihrac Ural’ın hep birlikte canına okuduk.

Önceden de belirtmiş miydim, hatırlamıyorum.

Bu sitenin dört yıl boyunca bu kadar ilgi çekmesinin önemli nedenlerinden bir tanesi, biliniyor, sol bir örgütün tarihiyle hesaplaşmasını ilk kez ve açık olarak yaptık. İçimizdeki beşinci kolu ortaya çıkardık.

İkinci bir yan daha var: başarılı olduk. İnsanlar başarıya susamışlar. Yıllardan beri ellerini neye atsalar ellerinde kalıyordu. Uğraş uğraş, sonuç yoktu…

Biz tersinin mümkün olabileceğini gösterdik.

Eskiden beri öğrendiğimi kendime saklamam, herkes öğrensin isterim.

Hayatta yapılacak o kadar çok şey var ki, herkes yol yöntem öğrensin, gerekirse yenilerini bulsun ve yapsın.

Bunun için ise öncelikle öğrenmek için çaba harcamak ve çalışmak gerekiyor.

Bunlara sahip olan herkes öğrenebilir…