Şuanda 222 konuk çevrimiçi
BugünBugün4114
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11838
Bu ayBu ay11838
ToplamToplam10480262
PKK ve şiddet PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 31 Ağustos 2012 06:26


PKK’nin bugünkü durumuna ulaşmasında ve buna paralel olarak Kürt sorununun da konuşulabilir, tartışılabilir, değişik çözümler önerilebilir duruma gelmesinde bu örgütün şiddet politikasının büyük rol oynadığı açık…

Fazla geriye gitmemize, Cumhuriyet öncesine ya da Cumhuriyet tarihinin ilk yıllarına kadar dönmemize gerek yok… 15-20 yıl önce bile bu ülkede Kürtçenin de konuşulabilmesi gerektiğini savunmak, Kürt halkının varlığını savunmak açıkça suçtu; hakkınızda dava açılır ve bölücülükten hapse girerdiniz.

Kürtçenin de Türkçe gibi anadil olarak kabul edilmesini savunmak ise, aman ki aman, başınıza çok şey gelmesine neden olurdu.

Yine hatırlayacaksınız, “Kürtçe uydurma bir dildir, Türkçe-Farsça-Arapça karışımıdır” diye açıklamalar yapan profesörler vardı.

Bunları gördükçe Aziz Nesin’in belirlemesi aklıma gelirdi:

“Bu ülkede bir profesör vardır, bir de pürüfüsür vardır.”

Hiç de uzak olmayan o günlerden bu günlere gelinmesinde tek belirleyici şiddet değil, ama önemli bir belirleyicidir.

Konu yeterince açık ve sanırım buraya kadar tartışılacak fazla bir şey yoktur.

Kötü, uygunsuz hatta açıkça yanlış şiddet örnekleri geçmişte de vardı, ama sonuçta Kürt sorununun bugünkü kadar açıkça konuşulabilir duruma gelmesinde şiddetin önemli payı vardır.

Asıl tartışma konusu olan, bundan sonra ne olacağıdır.

Bir görüşe göre, şiddet artık işlevini tamamlamıştır, bırakılması gerekir.

Buna iki yönden itiraz edilebilir:

Birincisi: şiddetin yerine önerilen yasal zeminde siyasetin esas belirleyici olması konusunda yol ne kadar açıktır?

İşte kapatılan Kürt partileri, işte KCK davalarından tutuklanan binlerce kişi, ağır kısıtlamalar altında çalışan Kürt belediye başkanları…

Kürt medyasının durumunu hiç sormayın, onlar ağır bir bedel ödediler ve değişik şekilde halen de ödüyorlar.

Hükümet şiddetin bitirilmesi konusunda samimi ise, yapması gereken ilk iş yasal siyasetin yolunu tümüyle açmaktır.

Bu yolu tümüyle açmayı “PKK önce silah bıraksın, sonra düşünürüz” koşuluna bağlamak; bunu istemiyoruz demekle aynı şeydir.

Bugünkü konumuna büyük oranda şiddet politikasıyla ulaşmış bir örgütten, “önce bu politikadan vazgeçmesini” istemek, bu işi yapmak istememekle aynı şeydir.

PKK’ye şiddetten başka yol bırakılmıştı da, onlar mı bu yola başvurdular?

“Diyarbakır Cezaevi olmasaydı, PKK’nin 1984 çıkışı da olmazdı” diyenler hiç de haksız değiller.

Diyelim ki, bir bölüm Kürdün aklına esti ve böyle bir çıkış yaptılar.

Gerekli şartlar yok idiyse, bu çıkış Kürt toplumunda nasıl tuttu?

12 Eylül sonrasında aynı çıkışı Türklere yönelik olarak da yapmaya çalışanlar çıktı. Hatırlayacaksınız, bu nedenle çok sayıda insan hayatını kaybetti, öldürüldü. Ama silahlı mücadele Türkler arasında karşılık bulmadı.

Başka faktörler de var tabii, kısaca:

PKK’liler Irak, İran ya da Suriye’ye gittiklerinde de Kürtlerin arasına gidiyorlardı. Dörde bölünmüş Kürdistan PKK için avantaj haline dönüştü. Aynı anlayışı savunan Türklerin sıkıştıklarında gidebilecekleri sınır ötesi bir yerleri, kurtarılmış bölge yerine geçen alanları olmadı.

Politik bilimde path dependence kavramı vardır. Nereye ulaşıldığı kadar, oraya nasıl ulaşıldığı da önemlidir. Şiddet politikası temelinde gelişmiş bir yapı, silah bırakın deyince bırakmaz, bırakamaz.

Bu durumu dikkate almadan yapılan çağrıların değeri bulunmuyor.

Bir başka nokta daha var: PKK nasıl bir toplumda şiddet politikasıyla gelişti?

Burasını Bask zannedenler var. Kürt halkının haklarının Basklıların haklarının yanına bile yaklaşamadığını bir yana bırakalım…

Türkiye bir şiddet ülkesidir. Günlük şiddet, politik şiddetten daha yaygın ve güçlüdür. Politik şiddet gibi örgütlü olmadığı için öyle değilmiş gibi görünüyor, ama bu doğru değildir.

Umut Vakfı bu ülkede şiddetin önemli bir boyutuyla, ateşli silahlarla ilgili bir araştırma yapmış.

Buna göre ülkede 2,5 milyonu ruhsatlı yaklaşık 8 milyon silah bulunuyor.

Bu silahların yüzde 80’i her an kullanıma hazır halde tutuluyor.

Politiklikle ilgisi bulunmayan günlük kavgalarda öldürülenlerin –genellikle silahla- sayısı yılda yaklaşık 3000 kişi…

Yaralananlar, sakat kalanlar ve dayak gibi şiddet çeşitlerini de katarsanız tabloyu daha iyi görebilirsiniz.

Silahlanma azalmıyor, artarak sürüyor.

Politik şiddet, hem devlet hem de karşı tarafın şiddeti, toplumsal şiddetten besleniyor.

Aksini düşünmek mümkün değil…

İnsanlar en erken 16-17 yaşında politik olurlar, şu veya bu örgüte katılırlar.

Buraya katılan insan boş kağıt değildir. Ailedeki ilk sosyalizasyonun yanı sıra aile sonrası sosyalizasyonun bir bölümünü de yaşamış, toplumsal değerleri içselleştirmiştir.

İnsan küçük yaşlardayken kendine verileni alır. Bunlardan kurtulması ileri daha ileri yaşlarda bilincinin gelişmesi ve eğitimle mümkün olur.

Şiddet toplumunda, şiddeti içselleştirerek büyüyen insanların şiddete yatkın olmasında şaşırtıcı yan yoktur.

Özellikle 1970’li yıllarda solun sola karşı uyguladığı şiddette burası önemli bir çıkış noktasıdır. Bir şiddet toplumundan çıkan solda, birbirine karşı şiddetin olmaması garip olurdu. Olması değil, olmaması garip olurdu.

Bu şiddeti kınamakla bir yere varamazsınız. Kınayalım, mahkum edelim, çağrılar yapalım ve hepsi sonuçsuz kalsın…

Aynı şeyi PKK ile ilgili olarak da söyleyebilirsiniz.

Her örgüt içinden çıktığı toplumu yansıtır.

Kürt Gerillasında Kadın gibi Almanca kitaplar ne yazık ki çevrilmedi ya da çevrilemiyor.

Anna Flach yüksek lisans konusu olarak PKK’de kadını seçiyor ve bu amaçla gidip kadın ordusunun bulunduğu alanda (o sırada Lübnan) iki yıl yaşıyor.

Kitabı okurken ilk göze çarpan, Kürt toplumunun erkek yapısının PKK’nin içine nasıl yansıdığı ve kadınların örgüt içinde bile hakları için mücadele etmek zorunda kalmaladır.

Söylem düzeyinde konuşulan ama bildiğim kadarıyla yazılmamış başka bir olgu daha var:

1980’li yıllarda Kürt toplumunda kan davası etkindi. Kapitalizmin gelişmesi, eğitim, kentlere göç kan davasının etkisini azalttı.

O yıllarda toplumda etkin olan kan davası örgüt içine de belirli bir kırılmayla yansıyordu. Siz bir gerillasınız diyelim, gerilla komutanı da rakip aşiretten… İşiniz çok zor demektir.

Bunlar geride kaldı ama yaşanılarak geride kaldı.

İçinden çıktığın toplumda ne varsa, bunlar belirli bir kırılmayla sola ya da o toplumdan çıkan örgüte yansır.

Şiddet PKK’ye özgü bir fenomen değildir.

Biz bir şiddet toplumuyuz.

Devletin şiddetinin yanında toplumda yaygın bir günlük şiddet de var.

Bu topraklardaki şiddet, PKK şiddetiyle sınırlı değildir.

Bunları dikkate almadan şiddeti PKK şiddetiyle özdeşleştirmek ve buna önlem düşünmek doğrusu naif kalıyor.

Şiddet bizde neden bu kadar yaygındır ve buna karşı ne yapılabilir?

İzninizle bunu gelecek yazıya bırakayım…