Şuanda 96 konuk çevrimiçi
BugünBugün4053
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11777
Bu ayBu ay11777
ToplamToplam10480201
okur, yazar ve okur-yazar PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 01 Kasım 2012 22:40


İnsanlar okuma ve yazma konusunda üçe ayrılır: okur, yazar ve okur-yazar.

İlk kategori sadece okur ama yazmaz ya da ender olarak yazar.

İkinci kategori ise okumaz ama yazar.

Ülkemizde bu tipten fazlasıyla vardır.

Hiç okumaz denemez ama ne okur?

Günlük gazete okur, bazen dergi okur, internete sık sık bakar ve arada bir de Wikipedia okur ve hepsi bu kadardır. Kitap okumak huyu yoktur.

Asıl bilginin kitaptan edinileceğini ya bilmez ya da bu yolu yorucu bulur, bu nedenle de hemen hiç kitap okumaz.

Üçüncü kesim ise hem okur hem de yazar.

Bu kesim de kendi içinde ayrışır.

Okur ama ne okur?

Kitap okur ama hangilerini okur?

Bunlar önemli sorulardır ama bu kesim hiç olmazsa okur.

Bazısı yabancı dil bilir, bazısı bilmez.

Kimisi edebiyata meraklıdır, kimisi bilimsel kitaplara…

Bir de şu sorun var tabii: kitap okumak sadece zaman değil para da ister.

Paranızın bir bölümünü kitaba yatıracaksınız ve çoğu kimse de bunu yapmak istemez.

Bulunduğunuz ülkede geniş okuma imkanları varsa önemli konuları daha az para harcayarak okuyabilirsiniz.

Ne demek az para harcamak?

Aylık yayın masrafım ortalama 300 Avro dersem, kendi gelirime göre önemli bir masraf olduğunu da söylemiş olurum.

Bu masrafa bir Almanca günlük gazete, haftalık bir gazete (Die Zeit, gazete denildiğine bakmayın, yaklaşık 90 sayfa ve yüzde sekseni de ilan ve reklam dışında kalanlar), dört tane iki ayda bir çıkan iki dergi ve kitaplar giriyor.

Dergilerin ikisi Argument ve Prokla, ki bunlar Almanya solunun en önemli teorik dergileridir.

Türkçe gazete mecbur kalmadıkça okumuyorum, internetten bakıyorum.

Türkçe sadece roman okuyorum, o da fazla değil. Bilimsel Türkçe kitap okumayalı hayli oldu diyebilirim.

Okuduklarım Almanca…

Üniversite kütüphanesinden, kent kütüphanesinden, bulunduğum eyalet Hessen’de bulunan herkesin kitap alabildiği ve Almanya’da emsalleri içinde en büyük sayılan kütüphaneden de sık sık ödünç kitap alıp okuduğum oluyor.

Almanya’da Alman Kütüphanesi diye bir yer var. Burası Almanya’da yayınlanan hangi dilden olursa olsun bütün eserleri ve dünyanın neresinde olursa olsun yayınlanan bütün Almanca kitap ve dergileri bulunduruyor.

Almanya’da iki kentte var: Frankfurt ve Leipzig.

Ancak burada da gidecek vaktim pek olmuyor.

Geçtiğimiz ay Frankfurt Kitap Fuarı vardı ve yayınevi sahibi olarak çok sayıda yeni kitabı yüzde 30-40 indirimle alabildim.

Baktım 18 kitap almışım ve indirimle birlikte 330 Avro ödemem gerekiyor.

Politik Psikoloji, Foucault’nun Gerçeğe Cesaret Etmek, İslam tarihini farklı bir yönden inceleyen Kılıcın Gölgesinde, insanlık tarihindeki büyük imparatorlukları inceleyen Emperyal Rüya ve Habermas’ın beş ciltlik son felsefe yazıları…

Daha da var tabii…

Eylül’de Gramsci’nin Hapishane Mektupları’nın (on cilt) karton baskısı yayınlanmıştı ve acele olarak aldım. Üniversite öğrencisi olarak indirimli aldım ve değdi verdiğim 99 Avroya.

Bu kitaplar Türkçeye çevrilmedi ve 20. yüzyılın en önemli yapıtları arasında sayılıyor.

İtalyancadan yapılan çeviri için “Almancaya yapılmış büyük bir hizmet” deniliyor.

Bu kadar büyük bir yapıtın Almancada olmaması eksiklikte tabii…

Daha önce ciltli baskısı vardı ve hayli pahalıydı, alamamıştım.

Okumaya da başlamıştım, sonra okul açılınca çaresiz ara verdim, ama okuyacağım.

Okumak benim için günlük bir ihtiyaçtır, okumadan duramam. İnsan nasıl yemek yemeden duramazsa, ben de yerim, uyurum ve okurum.

Bu kadar farklı konularda ve kendini okutan yazılar nasıl yazılıyor sanıyorsunuz?

Okumadan olmaz, sürekli okuyacaksınız.

Okumak aynı zamanda iyi yazabilmek anlamına gelmez. İyi yazmak için de ayrıca hayli çalışmanız gerekir. Ama şu da bir gerçek ki, söylediğiniz bir şey yoksa iyi yazsanız ne olur?

Var böyle insanlar. İfadeleri güzel, güzel ama yazılarında fikir namına bir şey yok…

Sonuna kadar okuyabilirseniz eğer, kısa sürede unutuyorsunuz.

Hatırlanacak bir şey yok ki, neden unutmayacaksınız?

Mümkün olduğu kadar bir sistem dahilinde okumaya çalışıyorum.

Bilgiyle epeyce yoğun yaşanmış politik pratik birleşince ortaya iyi şeyler çıkıyor.

Bu iyi şeylerden bir tanesi bu sitedir.

Geçen gün baktım, yazı sayısı 1800’ü gezmiş…

Kaldı ki 20-30 kadar yazıyı da güncel duyuru oldukları için bir süre sonra silmiştim.

Ziyaretçi sayısı da ortada ya da yazılar okutuyor kendini…

Okunabilmek istiyorsanız sizin de epeyce okumanız gerekiyor.

Yazdınız mı bir şey anlatacaksınız.

Herkesin bilmediği şeyleri anlatacaksınız.

Herkesin zaten bildiğini bir de sizin anlatmanız gerekmez.

Boşuna yazı yazmamak gerek, ben hep böyle düşünürüm.

Sizi bilmem ama ben bir konuda yazınca, o konuyu daha iyi anlıyorum.

Tabii sadece okumanız yetmiyor, okuduklarınız üstünde düşünmeniz de gerekiyor.

Yoksa anlamadıktan sonra istediğiniz kadar okuyun!

Okumakla biraz ilgisi olan okurun aklına, “Hiç edebiyat kitabı okumuyor musun?” sorusu gelecektir.

Yirmi yıl kadar önce epeyce fazla okurdum ama uzun bir süredir az okuyabiliyorum.

Zaman yetmiyor, okuyacaklarınız arasında tercih yapmanız gerekiyor ve şimdiki tercih sırasına göre de edebiyat geride kalıyor.

Yazın sevdiğim bir romanı Hermann Hesse’nin Bozkırkurdu’nu yeniden okudum.

Sonra kent kütüphanesi merkezine gittim. Merkez diyorum çünkü hemen her mahallede de bir kütüphane var. Eskiden bu kütüphanede değişik ülke yazarlarının Türkçe romanları bulunurdu. Hepsini kaldırmışlar, sadece Türk ve Kürt yazarların Türkçe yapıtları var.

Haklılar, kimse okumuyor, o zaman neden geniş bir bölüm ayırsınlar?

Türkçeye ayrılan yer de hayli azalmış.

Ne yapalım, ben de okumak istediğimi, en sevdiğim romanı Almancadan okurum: Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı…

Dostoyevski üzerine yüksek lisans yapmış bir kadınla bir dönem yazışmıştım. Tanışmıyorduk ama aynı dergide yazıyorduk. Kendisi tezini Ecinniler üzerine yazmıştı.

Ecinniler ilk politik devrimci romandır ve aynı zamanda bir örgüt içi cinayeti de anlatır.

Okurken bazen yazar yıllar önce Türkiye örgütlerini mi anlatmış diye kuşkulandığınız bile olur.

Sağolsun, kitabını gönderdi, okudum.

Bu tür insanlar artık çok az yetişiyor ne yazık… Genç ve entelektüel düzeyi de iyi…

Bir not yazmıştı: “Kitabımı okumanız gerekmez. Şöyle bir karıştırsanız bile bana yeter.”

Yok yetmez, kitabı okudum. Esas olarak Ecinniler üzerine ama ben Suç ve Ceza’yı tercih ederim.

Neyse işte, önümüzdeki Şubat’ta sınavlara gireyim, bu yarı yıl bitsin, ara tatilde hayli Türkçe okurum artık.

Ve bu arada da tam yayın mevsimi ve o kadar güzel kitaplar çıkıyor ki…

Açıkçası bugünlerde eşekler gibi çalışıyorum.

Sabah kalk, arabayı al ve çalış. Arada park et ve derse gir, sonra yine çalış, akşam yazı yaz, oku, ders çalış ve ardından mecburen uyu…

Yoğun bir hayat ama şikayetçi değilim açıkçası…