Şuanda 218 konuk çevrimiçi
BugünBugün4113
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11837
Bu ayBu ay11837
ToplamToplam10480261
MHP'nin geçmişle hesaplaşması daha zor PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 04 Kasım 2012 12:54


MHP Kongresi’nin yapıldığı bugün aşağıdaki yazı uygun düşer.

Sağcıların geçmişle hesaplaşması daha da zor…

Önce Oral Çalışlar’ın Radikal gazetesinde yayınlanan aşağıdaki yazısını okuyalım.

Ülkücülerin Kontrgerilla'yla hesaplaşması

Profesör Turan'ın çağrısının sadece ülkücülere yönelik olmadığını, bu alanda sorumluluk taşıyan herkesi kapsadığını düşünüyorum.

Profesör Dr. Ahmet Nezihi Turan’ın sözleri ülkücülerin geçmişle hesaplaşması açısından bir milat oluşturuyor: “Macaristan’ın (Sovyetler Birliği tarafından) işgali sonrası bütün dünya komünizm tehlikesine ikna oluyor.O tarihten itibaren NATO’ya bağlı Özel Harekât Daireleri tahkim ediliyor. Türkiye’de de böyle olmuş. Özel Harp Dairesi’nde görev yapanların MHP’yle temasları daha kolay olmuş. Türkeş de zaten Özel Harp Dairesi adına çalışmış; Amiral Sezai Orkunt’a sorulduğunda, ‘Evet bu yapı vardı. Türkeş de içindeydi’ dedi... Bir de legal tarafı var. Siyasi parti, onun uzantısı olan legal dernek. Bu yapı ile illegal faaliyetler bir yerde çakışıyordu... 12 Eylül duruşmalarında birçok MHP’li, ‘MİT mi MHP’nin içerisinde, MHP mi MİT’in içerisinde anlayamadık’ demişti.”

Geçmişin militan ülkücüsü (12 Eylül’le birlikte bağını koparmış) Prof. Turan, Aksiyon dergisinin 1-7 Ekim sayısında, kendi mahallesine, “Artık gerçekleri konuşmanın zamanı geldi” çağrısı yapıyor.

Tarih profesörü Turan’ın açıklamaları ve değerlendirmeleri, dünü anlamak bakımından önem taşıdığı gibi, yeni bir sivil toplum yaratabilmek için militarizmle ve despotik devletçilikle mücadele açısından da anlamlı mesajlar veriyor.

12 Eylül darbesi döneminde Türkeş’le bir yılı aşkın aynı cezaevinde kalmıştık. Ağca’nın Papa’yı vurduğu günlerde idamla yargılanan Türkeş, bana “Oral Bey, bunların hepsini bizim yaptırdığımızı düşünüyorsunuz, inanın bazı olaylar bize rağmen oluyor” demişti.

Türkeş’in değerlendirmesi düşündürücüydü. Türkeş’in ve partisinin ilişkileri derindi. Buna ilişkin çok sayıda ipucu bulunuyordu. Profesör Turan da benzer bir saptama yapıyor. Türkeş’in bağları olduğunu düşünüyor ve birçok eylemin bu derin ilişkilerin bir parçası olarak yürüdüğüne inanıyor.

Turan, kader ortaklığı yaptığı arkadaşlarını, bildikleri gerçekleri açıklamaya çağırıyor: “Mahallenin dışına çıkılmasını (istiyorum). Solda yaşanan iç sorgulamayı, yani Halil Berktay’ın karşılığını görmek istiyorum...”
Yeni bir Türkiye kurulurken hâlâ 12 Eylül 1980 darbesinin sınırları aşılabilmiş değil. Bunun temel nedenlerinden birisi, 12 Eylül’ü hazırlayan koşulların hâlâ tam anlamıyla aydınlığa kavuşmamış olması.

Özel Harp Dairesi

Ülkücüler ve solcular, hangi oyunun parçası olarak kullanılmışlardı? Avrupa’da deşifre edilen Gladyo Türkiye’de neden hâlâ karanlıkta? Özel Harp Dairesi nasıl bir işlev yerine getirmişti?

Özel Harp Dairesi arşivine ne oldu? Kimler Özel Harp Dairesi’nin elemanları olarak cinayetlerde rol oynadılar?
Militarizmin mağduru AKP’nin yapması gerekenlerin başında kozmik odaların aydınlatılması gelmeliydi.

MİT’çi Mehmet Eymür, birçok olayın asli faili olan Abdullah Çatlı için “Bizim elemanımızdı” demişti. Bu sözler de aydınlatılmadı.

Kahramanmaraş katliamında ülkücülere görevi kim verdi? Malatya Belediye Başkanı Hamid Fendoğlu’nu havaya uçuran bomba nerede ve kim tarafından hazırlandı? Abdi İpekçi’yi, Savcı Doğan Öz’ü, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ı hangi irade öldürttü? Askeri dosyalar açılırken bu dosyaların da açılacağını sanmıştık. Ancak kilit kilit üzerine takılı durmaya devam ediyor.
Türkiye, Balyoz, Ergenekon, Kafes gibi davalarla askeri darbecilikle hesaplaşma yaşıyor. Askerin siyasete girmesinin hesabı soruluyor.

Ancak bugünlere nasıl gelindiği, devlet içinde oluşmuş suç çetelerinin ne olduğu konusunda yeterince duyarlılık oluştuğu söylenebilir mi? Devleti çürüten sırların konuşulması, bunlara ilişkin belgelerin üzerine gidilmesinin zamanı neden gelmiyor?

Özel Harp Dairesi’ne bağlı Seferberlik Tetkik Kurulları hâlâ faaliyette. Binlerce yeni eleman alındığına ilişkin haberler yayımlanıyor. Bunlar kime karşı kullanılmak üzere örgütleniyorlar?

Militarizmle kavganın sağlam temellere oturması için bu soruların aydınlatılması gerekiyor.

Bu nedenle, Profesör Turan’ın çağrısının sadece ülkücülere yönelik olmadığını; bu alanda sorumluluk taşıyan herkesi kapsadığını; en önemlisi de devletin kendisi ile yüzleşmesine yönelik olduğunu düşünüyorum.

Oral Çalışlar

 

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1103887&Yazar=ORAL-CALISLAR&CategoryID=98

 

Yazıda belirtilen „artık gerçekleri konuşmanın zamanı geldi“ saptamasına katılmamak mümkün değil. Zamanı geldi ve hatta geçiyor. Ne var ki, sağda geçmişle hesaplaşmak soldan daha zordur. Nedeni açık:

Geçmişte MHP’liler devleti savundukları iddiasıyla yola çıkmışlardı. Devleti savunanların devletin bazı kurumlarıyla (örneğin MİT ve Özel Harp Dairesi) içiçe olmaları normaldir. Onlar da devleti savunuyor, siz de savunuyor iseniz, böyle bir amaç ortaklığı kaçınılmaz olarak belirli oranda içiçeliği getirir.

Hem devleti savunup hem de devletin değişik organlarına uzak durmaz çelişkili bir tutum olurdu. Dolayısıyla MHP’lilerin geçmişi sorgularken  ”Biz neden MİT ve Özel Harp Dairesi ile içiçe girdik“ diye sormaları doğru olmaz. Çıkış sorusu doğru sorulmayınca da etkili bir kendini sorgulama yapılamaz.

Çıkış sorusu şu olmalıdır: biz neden devleti savunduk?

Asıl soru budur. Beğenmediğiniz yanları bulunsa bile bu devleti savunuyorsanız, devletin bazı kurumlarıyla içiçe olmanız da kaçınılmazdır. Bu içiçelik fazla ileri gitmiş olabilir, ama özünde normaldir, yanlış değildir.

Tanınmış bir MHP’li hapisten çıktıktan sonra Deniz Gezmiş’in mezarına gidip fatiha okuduğunu söylemiş ve eklemişti: “Biz O’nu anlamamışız.“

Bazı MHP’liler gibi söz konusu kişi de “Deniz Gezmiş emperyalizme karşı savaştı, biz de emperyalizme karşıydık“ diye düşünüyor olsa gerektir…

Bu saptama doğru değil…

Birincisi: Deniz Gezmiş sadece anti emperyalist değildi, aynı zamanda sosyalistti.

İkincisi: MHP’lilerde ve daha önce onların görevini yerine getiren Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde anti emperyalizmin zerresini görmedik.

1969 başlarında Taksim meydanında yapılan ABD’ye karşı mitinge saldıran ve iki kişiyi öldüren bunlar değil miydi?

Sonraki yıllarda MHP’liler de çok sayıda ABD karşıtı eyleme saldırmadı mı?

Ülkenin her tarafı ABD üsleriyle dolu, o yıllarda özellikle konu olan gizli ikili antlaşmalar var, ülkeye ABD sermayesi akıyor, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Morrison Süleyman olarak biliniyor ve MHP’liler de bu hükümeti ve onun arkasındaki devleti savunuyorlar.

Bunun neresi anti emperyalizm? Ya da bunun neresi emperyalizme karşı olmak?

İslamcılar arasından geçmişlerini eleştirenler çıktı. Sosyalistlerle bazı amaçları paylaştıklarını ve geçmişte hükümetlerin emrinde olarak onlara saldırmalarının yanlış olduğunu söyleyenler çıktı.

 AKP iktidarının önde gelenlerinin geçmişlerini araştırın…

Milli Türk Talebe Birliği gibi sağcı kuruluşların militanları olduklarını göreceksiniz.

MHP’liler arasında da geçmişlerini eleştirenler var. Devletin değişik örgütleri tarafından kullanıldıklarını düşünüyorlar.

Evet, böyle oldu ve devletin onlarla işi bitince tutuklamaktan, işkence yapmaktan ve bazılarını da idam etmekten çekinmedi.

Bugün Kürtlere karşı yeniden MHP’lilere başvuruluyor.

Kendilerini yeniden kullandırmasınlar diyeceğim ama hiç sanmıyorum.

Yazıda belirtildiğine göre, Ahmet Nezihi Turan, solda iç hesaplaşma örneği olarak Halil Berktay’ı vermiş.

Yanlış bir örnek…

Halil Berktay’ın yapmaya çalıştığı solda iç hesaplaşma değildir.

1 Mayıs 1977 katliamının sorumluluğunu sola yıkmak ve devleti temize çıkarmak, solun tarihiyle hesaplaşması değildir.

Kaldı ki, bu sözüm ona hesaplaşma ciddiye de alınmadı.

İnsan yanlış bir görüşü savunabilir. Ne ki, iddialı bir şekilde ortaya çıkıyorsanız, iyi hazırlık yapmış olmanız gerekir.

İki atımlık barutla ortaya çıkarsanız, yanlış görüşünüzü bile savunamaz duruma düşersiniz.

Halil Berktay da bu duruma düştü.

Savunduğunun yanlışlığını bir yana bıraktık, iddialı olanın daha iyi hazırlanarak ortaya çıkması gerekirdi.

1 Mayıs 1977 öncesinde sol örgütler arasındaki ilişkiler gergindi ve öldürmeye varan çatışmalar da oluyordu.

Buradan hareketle, “sol, 1 Mayıs 1977 katliamında sorumluluk taşır“, “sol örgütler arasındaki şiddet ortamı, 1 Mayıs 1977 katliamını kolaylaştırmıştır“ demek bir şeydir; “bu katliamın sorumlusu soldur, devletin rolü yoktur“ demek bambaşka bir şeydir.

1 Mayıs 1977 katliamında devletin rolü konusunda çok sayıda insan yaşadıklarından hareketle açıklama yaptı. Halil Berktay da bu konuda susmak zorunda kaldı.

Bu tartışmalar, sola eleştiri ve geçmişle hesaplaşma adına sürekli olarak sola saldıran bazı çevrelerin kendilerini haklı göstermek için nereye kadar düştüklerini de gösterdi.

Halil Berktay’ın “1 Mayıs 1977 katliamında devletin rolü yoktu“ iddiasının önemli bileşenlerinden bir tanesi, Sular İdaresi’nin üzerinden kalabalığa ateş açılmamış olmasıdır.

Bunun şahidi de kim dersiniz?

O dönemin tanınmış işkencecilerinden 1. Şube Komiseri Mete Altan…

Bir grup çelik yelekli polisle olay sırasında Sular İdaresi üzerine çıkmış, kimseyi görememiş!

Birinci Şube, MİT ve Özel Harp Dairesi’nin birbiri aleyhine şahitlik yapmasını herhalde beklemiyorsunuz!

Oral Çalışlar’ın yazısındaki bir başka ilginç husus, Mahir Çayan zamanından beri MİT’te olan ve operasyonlara katılan Mehmet Eymür’ün Abdullah Çatlı için “elemanımızdı“ demiş olmasıdır.

Peki Abdullah Çatlı’ya ülke dışında bulunduğu sırada iltica pasaportunu kim aldı?

Abdullah Çatlı Fransa’dan Acilciler adına iltica pasaportu alıyor.

Pasaportun alınmasına aracılık eden kişi, zamanın Acilciler Genel Sekreteri Mihrac Ural’ın yardımcısı olan Kemal Bayram (Salih Hoca).

Çok sayıda MHP’linin de (aralarında Oral Çelik de var) aynı dönemde Salih Hoca’ya parayı bastırıp Acilciler adına iltica pasaportu aldığını biliyoruz.

MİT’in, Özel Harp Dairesi’nin bu elemanlarından alınan paranın Mihrac Ural ile Salih arasında ne oranda paylaşıldığını bilmiyoruz.

Normal olarak bir devrimci örgütte böyle bir durum ortaya çıktığında kamuoyuna hemen açıklama yapılır ve bunu yapan kişi, genel sekreter yardımcısı bile olsa cezalandırılır. Ama bu örnekte tersi söz konusudur. Mihrac Ural ile Salih Hoca’nın arasında hiç bir sorun olmamıştır.

İyi ki Mehmet Ali Ağca Paris’e gelmemiş…

Gelseydi, Mihrac Ural’ın sağ kolu Salih Hoca ona da Avrupa ülkelerinde rahatça dolaşsın diye iltica pasaportu alırdı.

Oral Çalışlar’a sesleniyorum…

Bütün bunların ortaya çıkarılması bir sol örgütün geçmişle hesaplaşması değil midir?

Bir örgütün kendi içindeki karanlık ilişkileri, cinayetleri, polisle birlikte çalışmayı, devletlerle işbirliğini (devletler diyorum çünkü sadece MİT yok, Muhabarat da var) ortaya çıkarması, geçmişle hesaplaşmak değil midir?

Bu sitede dört buçuk yıldır 25 kişi tarafından yazılan yazıları şöyle bir karıştırın, değişik yönlerden bu hesaplaşmayı göreceksiniz.

Keşke Halil Berktay da geçmişte içinde yer aldığı örgütteki (Aydınlık) kirli ilişkileri ortaya çıkarsaydı…

Solun geneline hizmet eden iyi bir çaba olurdu.

Geçmişle kapsamlı ve açık olarak yapılmış hesaplaşma örneği arayanların bu siteyi incelemeleri yeterlidir.

Yetmez, biliyoruz ve değişik örgütlerdeki başka arkadaşların da benzerini yapmaları gerektiğini belirtiyoruz.

Bizler sol insanlarız. 35 yıl öncesine göre farklı düşüncelere sahibiz, ama soldayız, soluz.

Acilciler’in kendi geçmişleriyle hesaplaşmaları, iyi ve kötü yanlarını ortaya koymaları, içlerindeki karanlık adam Mihrac Ural’ı ortaya çıkarmaları ve bunu yaparken de solun değerlerine saldırmamaları, solda durmaları önemlidir.

Bakın siteye görürsünüz…