Şuanda 76 konuk çevrimiçi
BugünBugün4041
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11765
Bu ayBu ay11765
ToplamToplam10480189
resmi tarihler... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 29 Kasım 2012 19:47


Resmi tarih bir ülkede ya da bir örgütte hakim durumda olanların tarihi “temizlemeleri”, onu değiştirmeleri ve sadece işlerine gelen olayları gerçekmiş gibi anlatmalarıdır.

Resmi tarih yaşanmış tarihten sadece bazı olayların çıkarılmasıyla şekillenmez, gerçeklikte yeri olmayan bazı efsaneler ya da olmamış olaylar da tarihe eklenir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin resmi tarih olduğu değişik örneklerle açıklanmıştır.

Öyle bir resmi tarih ki temizlenmekle bitmiyor ve temizliğin yeterince yapılmaması için de olabilecek bütün engellemeler ortaya konuluyor.

Devrimci hareket, haklı olarak, bu resmi tarihi defalarca eleştirdi, teşhir etti ve bu süreç devam etmektedir.

Bu tarihi haklı olarak eleştiren sosyalistlere bir gün “sen bir de kendi tarihine bak” denilirse, ne yapacaklardır, bilinmez.

Buradaki “kendi tarihimiz” SSCB, Çin ya da öteki sosyalist ülkelerin tarihi değildir.

Evet, bu tarihte de resmi olarak değiştirilmiş ve bugüne kadar gelmiş yönler vardır.

Ama asıl sorun, uzaklara gitmeye gerek yok, bu ülkedeki sosyalist örgütlerin tarihidir.

Bu örgütlerin tarihinde açıklanmamış yanlar, bilindiği halde araştırılmayan, ortaya konulmayan yanlar vardır. Gerçeklikten başka türlü gösterilen yanlar vardır.

Bu da resmi tarihin bizdeki devrimci versiyonudur.

Ülke tarihinin resmi versiyona haklı olarak karşı çıkanlar, kendi tarihlerinin resmi versiyonunu neden olabildiğince korumaya çalışırlar acaba?

“Aman tarihimiz kirlenmesin!” gibi bir zihniyet olsa gerek…

Ülke tarihinin resmi versiyonunu herkese kabul ettirmeye çalışanlar da aynı anlayıştan hareket ediyorlar.

Onlarda da aynı korku bulunuyor.

O zaman onları da anlayışla karşılamak gerekiyor, öyle değil mi?

Bu ülkede binlerce faili meçhul var.

Israrla bunların peşine düşülüyor, kayıplar aranıyor.

Bu haklı ve soylu bir çabadır.

Devletin cinayetlerine göre sayıca epeyce az olmakla birlikte devrimci hareketin de kendi faili meçhulleri, iç infazları yok mu?

Var ve bunun böyle olduğunu herkes biliyor.

Devlet örgütlerindeki Yeşil’leri arıyoruz…

Devrimci örgütlerdeki Yeşil’lerle ise kimsenin ilgilendiği yok…

Var, hepimiz biliyoruz.

“Sende var, bende yok” gibi altından kalkamayacağı iddialara kimsenin girmesine gerek yok…

Bütün bunlar araştırılmayı bekliyor.

İstediği kadar kötü olsun, gerçekten daha iyi olan hiç bir şey yoktur.

Üstelik insan gerçekten öğrenebilir, yalandan ise ancak sahtekarlık öğrenir.

Daha somuta gelirsek…

Bizim de Acilciler olarak resmi olarak yutturulmaya çalışılan bir tarihimiz vardı.

Başta Mihrac Ural ve çetesi ve bu şahısla ilgili değişik efsaneler, uydurma olaylar…

Türkiye Solunda Örgütler kitabının ilk baskısında İbrahim’in aktardığı Acilciler bölümünü okudunuz.

Yazılanlarda Mihrac Ural’ı görmemek mümkün değil…

Beni dışarıda tutarak Acilciler tarihi yazamazsın…

Benim hakkımda iyi veya kötü düşünülebilir ama hiç kimse beni bu tarihin dışında tutamaz.

Tutmaya kalkarsanız adamı fena çarparlar ve nitekim de öyle oldu.

Mihrac Ural’ın 1976 yılında içimize sızdırılmış bir Muhabarat ajanı olduğunu ortaya çıkardık.

Arkasından onun 1978 operasyonu sırasında MİT ile yapmış olduğunu işbirliğini ortaya çıkardık.

Bunun ardından Mihrac Ural’ın cinayetlerini, katlettiği devrimcileri ortaya koyduk.

Acilciler tarihini iyi ve kötü yönleriyle ve gerçeklere uygun olarak yeniden yazdık.

Bu konuda daha söz bitmedi, aydınlatılmamış bir konu var ve yakında ona da gireceğiz.

Bizi gerçek olan ilgilendiriyor.

İsteyen kırılıp gücenebilir, bizi ilgilendiren gerçektir.

Bizim hiç resmi tarihimiz olmadı.

Mihrac Ural bir dönem kendi çabasıyla kendini öne çıkaran bir resmi tarih propagandası yaptı…

Bu tarihi bozduk, yerle bir ettik ve yerine gerçek tarihi koyduk…

Başka örgütler bunu ne kadar yapar, bilemeyiz.

Yapmayan yapmasın…

Onların yerine başkası yapamaz, onların yapması gerek…

Ve biliyor musunuz, günün birinde bunu yüzünüze çok kötü vuracaklardır.

Bende söylemesi…

Umarım yaparsınız…

Katkımız olabilecekse, elimizden geleni yapmaya hazırız…

 

NOT. Hafta sonunda Kassel kentinde Almanya barış hareketinin yıllık toplantısında bulunacağım. Ek olarak Almanca bir Essay hazırlamam gerekiyor. Sizi bilmem ama ben iki dilde yazmayla birden uğraşamıyorum. Almanca yazabilmek için kafamı Türkçe yazmadan uzak tutmam gerekiyor. Bu nedenle Pazar akşamına kadar siteye yazmayacağım. Arada başka arkadaştan yazı gelirse onu yayınlarım tabii…