Şuanda 225 konuk çevrimiçi
BugünBugün4116
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11840
Bu ayBu ay11840
ToplamToplam10480264
Stalingrad ve ötesi PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 03 Şubat 2013 22:04


Bu yıl Stalingrad savaşının 70. yıldönümü…

İkinci Dünya Savaşı’nın gidişatını değiştiren, Nazilerin de Kızıl Ordunun da ağır kayıp verdiği ve Nazi ordularının çevrilmesi ve teslim olmasıyla son bulan savaş…

Eskiden beri askeri tarihle ilgilenirim ve özellikle hamaset edebiyatı yapan değil de ayrıntılı incelemelerle savaşları anlatan yayınları izlemeye çalışırım.

Geçtiğimiz yıl Clausewitz adlı bir dergi dikkatimi çekti. Clausewitz, Almanların büyük askeri teorisyenleri arasındadır ve “savaş politikanın başka araçlarla devamıdır” sözüyle tanınır. İki ayda bir yayınlanan dergi ayrıntılı incelemelere yer veren yazılarla doluydu.

İncelemeler sadece Alman tarihindeki savaşları değil, başka büyük savaşları da içeriyordu. Örneğin Napolyon’un Moskova seferi gibi…

Kızıl Ordu’da en büyük askeri nişan Kutuzov nişanıdır ve Napolyon’u yenen Rus generalinin adını taşır.

Bir başka askeri dergi daha çıkıyor: Militär Geschichte (Askeri Tarih) adıyla… Önceki sayılarından birisinde Moskova’ya yüz kilometre uzaklıktaki Borodino’yu (Fransız-Rus savaşı) inceliyordu.

Napolyon’un Rusya seferini ve dönemin Rusya’sındaki hayatı Savaş ve Barış’ta okuyabilirsiniz. Bütün zamanların en iyi romanı sayılır ve gerçekten de öyledir. Bir romancı beş ana karakter, çok sayıda ikinci karakter ve toplam 500 civarında kişiyi birbirine karıştırmadan nasıl anlatır derseniz, Tolstoy anlatmış…

Ben de herkes gibi uzun süre Stalingrad’dan sonra Kızıl Ordu’nun ilerlemeye başladığını ve Berlin’e kadar dayandığını düşünürdüm.

Gerçek hiç de öyle değil…

Naziler iyi direniyorlar ve hatta birkaç kez karşı hücuma bile geçiyorlar.

1943 yılı Temmuz ayında zamanın SSCB sınırları içinde tarihin en büyük tank savaşı yapılıyor. Kursk savaşıyla ilgili birkaç rakam olayın büyüklüğünü anlatmaya yeter sanırım:

İki tarafın ordusunun toplam mevcudu yaklaşık üç Milyon kişi…

Toplam tank sayısı 11 bin civarında…

Bu savaşta Sovyetlerin ünlü T34 tankıyla Almanların yeni ürettiği Ferdinand marka tank karşılaşıyor.

Kızıl Ordu ağır kayıp veriyor ama yüksek miktarda rezervleri var.

O dönemle ilgili olarak bilmediğimiz bir sürü şey var. Daha doğrusu merak eden de bulunmuyor, o zaman da bilinmiyor.

Birkaç yıl önce Kızıl Ordu zamanın Almanyasının sınırını geçtikten sonra çok sayıda Alman kadınına tecavüz edilmesi konusu değişik yayınlara konu olmuştu. Bununla ilgili kitaplar da yayınlanmıştı. Kişi ve yer isimleri verilerek tabii… Aslen Alman olan ve sosyalist olduğu için Nazilerden kaçarak SSCB’ye sığınan, Kızıl Ordu’da görev yapan bir subay da Junge Welt adlı günlük bir sol gazetede yazdığı uzun yazıda konuyu doğrulamış, Nazilerin “karılarımızı kızlarımızı koruyalım” sloganıyla Berlin’de umutsuz bir direniş sergilediklerini ve Kızıl Ordu’nun da bu nedenle fazla kayıp verdiğini açıklamıştı.

Bunu birkaç yerde yazmıştım ve kaynak göstererek yazınca kimsenin gıkı çıkmamıştı.

Hiç bilmiyorduk, demek böyle olmuş…

Bunları neden anlatıyorum derseniz, biraz kendi kendine verilen görev duygusu gibi bir şey… Bunlar Almancada hem de zamanın Rus kaynaklarına referans verilerek yayınlanıyor. Mesela Soldat Iwan (Asker Iwan) adlı bir kitap var. Bir doktora çalışması… Kadın zamanın Sovyet kaynaklarını inceleyerek Kızıl Ordu’nun iç yapısını ve işleyişini incelemiş. Bu alanda çok az kitap var.

Bunları yapabildiğim kadarıyla aktarmaya çalışacağım.

Aslında başka konular da var. Örneğin Sowjetische Schriftpolitik (Sovyet Alfabe Politikası). Azerbaycan’ı inceliyor. Arap harflerinden Latin harflerine ve ardından da Kiril alfabesine geçiş nasıl oldu? Zamanın parti belgelerine referans verilerek yapılmış bir doktora çalışması, kalın bir kitap. Bunları yapanlar iyi Rusça öğrenmişler tahmin edeceğiniz gibi…

Almanya ve Rusya’nın garip bir ilişki tarihi var. 1985 yılında ilk kez Moskova’ya gittiğimde Almanca bilenlerin çokluğu karşısında şaşırmıştım. Meğer yakın yıllara kadar birinci yabancı dil Almanca imiş, sonra İngilizce olmuş. 1993’te Küba’ya gittiğimde de afallamıştım. ABD’nin yakınındaki bir ülkede insanların normal olarak İngilizce bilmesi gerekir, ama hayır, okumuşların hepsi Almanca biliyordu. Nasıl oluyor bu iş? Hepsi Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde okumuşlar da ondan…

Vladimir Putin iyi Almanca bilir çünkü kendisi DAC zamanında bu ülkede KGB başkanıydı.

Neyse işte, aktarmaya çalışacağım. Yalnız önümüzdeki on gün içinde iki dönem sonu sınavım var. Bu arada yapamam, daha sonra…