Şuanda 175 konuk çevrimiçi
BugünBugün4453
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12177
Bu ayBu ay12177
ToplamToplam10480601
herkes için üniversite ve entelektüel gelişme PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 20 Mart 2013 19:09


Almanya’da yıllardan beri yüksek öğrenim parasızdı. Ardından sağ partilerin uygulamasıyla sömestir harçları geldi. Her tarafta büyük bir direniş oldu. Harçlar uygulamaya konuldu ama –Almanya’da eyalet sistemi vardır, her eyaletin kendi hükümeti ve parlamentosu bulunur- eyaletlerde iktidar değişir değişmez harçlar da iptal edildi. Benim bulunduğum eyalet olan Hessen’de harcı getiren de Hıristiyan Demokratlardı, kaldıran da onlar oldu. Baktılar büyük tepki var, kaldırdılar. Son olarak ülkenin en sağcı eyaleti olan Bayern’de de üniversitede öğrenim harcının kaldırılmasına karar verildi. O eyalette bu amaçla halk oylamasına gidildi ve çoğunluk harcı reddetti.

Bu durum beni yakından ilgilendiriyor. Her sömestir 500 Avro olmak üzere yıllık 1000 Euro harcı ödeyemezdim. Harçların yeniden konulması gibi bir çaba da ufukta görünmüyor.

40, 50 ve hatta 60’ın üzerinde az sayılamayacak sayıda insan üniversitede şu veya bu bölüme gidiyor. Okumayı o kadar kolay da zannetmeyin. Sonuçta insanlar çalışmak, hayatlarını kazanmak zorundalar… Nasıl bir işte çalışırsanız çalışın, her dönem diyelim akşam saatlerine gelen bir ders alarak yavaş yavaş okuyabilirsiniz.

Yine de okumak demek zaman ayırmak demek, yorgunluk demek…

Bu durumda bazı şeylerden vazgeçmeniz gerekir.

İkide bir tatile gidemezsiniz, para biriktiremezsiniz örneğin…

Bir ev alayım, çocuklarıma bir şeyler bırakayım diye düşünebilirsiniz.

O, bu, şu derken de hayat bitiverir.

Kendimi neden geliştiremedim, diye yakınmak boşunadır.

Bir şeyleri yapmaya karar vermişseniz bu aynı zamanda başka bazı şeyleri yapmamaya da karar vermek anlamına gelir.

Sürekli ekonomik sıkıntı içindeyim çünkü paramı kitaba yatırıyorum.

Siz bu boyutta bilginin gökten indiğini mi sanıyordunuz?

Bu bir tercih sorunudur. Bazı şeyleri yapacaksanız, bazı şeylerden vazgeçmeniz gerekir. Hepsi birden olmuyor.

Sadece üniversite mi dolu?

Halka açık ya da küçük bir ücret karşılığında izlenebilen açık oturumlar, konferanslar da dolu… Her yaştan insanla dolu…

Bir halkın asıl gücü eğitimli insandan kaynaklanır.

Eğitimi sadece diploma almak olarak görmeyin. Diploma alanın bile kendi alanında sürekli kendini geliştirmesi, ömür boyu öğrenmesi gerekiyor.

“Bu yaştan sonra okuyup da ne yapacaksın?” gibi bir soru ancak dangalakların sorabileceği bir sorudur.

Okumanın kendisi zaten bir şey yapmaktır.

İnsanın kendisini sürekli geliştirmesi zaten bir şey yapmaktır.

Kimseyi zorlayan yok, istemeyen yapmaz ve hatta neden yapıldığını anlamayabilir de…

Sanmayın ki Avrupa ülkeleri genelinde böyledir…

Her ülkeyi bilmiyorum. Ama bir ara Londra’daki üniversite harçlarını öğrenmiştim de aklım şaşmıştı. Orada ancak parası olan okuyabiliyor. Az parası olanların okuması epeyce zor…

Almanya’nın çağdaş Avrupa kültürü içinde sürekli olarak parlamasında bu herkese açık eğitimin önemli payı olsa gerek… Almanya’nın kültürel bazda sürekli yükselen konumunu belirten de özellikle Fransız aydınları…

İngilizler bu konuda ne diyorlar, bilmiyorum, ama bu ülkenin önde gelen düşünür ve aydınlarının Almanya ile ilgili önemli araştırmalar yaptıklarını, kitaplar yazdıklarını biliyorum.

Hitler için yazılmış en iyi biyografi (iki cilt ve 2500 sayfa kadar) bir İngiliz’e aittir. Kaç yıl oldu alalı, kaç kez okumaya niyetlendim, araya başka işler girdi.

Almanya kitap piyasasında son yıllarda çok sayıda felsefe ve tarih kitabı yayınlanıyor.

Felsefeyi anladık, Almanların eskiden beri yetkin oldukları bir alan…

Tarih yeni başladı diyebilirim.

Küresel tarih anlatan kitaplar var. İngilizce yazılmış olanlar hemen çevriliyor, Alman tarihçiler de yazıyorlar.

Küresel tarih çok ilginç bir alan…

Küresel tarih bir dönemde dünyada olup biten her şeyi bunların iç bağlantılarıyla anlatmak değil…

Önce dönemi sürükleyen olayları buluyorsunuz ve bu olaylar çerçevesinde önemli olabilecek bütün olayları iç bağlantılarıyla birlikte anlatıyorsunuz.

Burada önemli bir yöntem sorunu var.

İki tane kitap var elimde:

Bir tanesi Dünyanın Dönüşümü başlığı altında 19. yüzyıl tarihini yukarda anlatılan bağlamda ele alan bir kitap… Ciltli baskısı hayli pahalıydı, neyse karton baskısı çıktı da alabildim… 1500 sayfacık…

Öteki ise farklı bir zaman dilimlemesiyle aynı dönemi anlatan başka bir kitap: 1870-1945 dünya tarihi… Büyük boy 1100 sayfa filan… İngilizceden çevrilmiş ama yazarları arasında Alman tarihçiler de var. İngilizcesini de rahat okurdum ama bu dildeki kitaplar epeyce pahalı…

Bu kitaplarda dikkat çekici olan emperyalizm, sömürgecilik gibi başlıkların bulunmaması… Nedeni önsözlerde açıklanıyor: bu konular her yerde vardır çünkü sömürgecilik 19. yüzyılın belirleyici öğelerinden bir tanesidir. Her yere içkin olan konu için ayrıca başlık kullanılmamıştır.

19. yüzyıl tarihi ise çok değişik bir kitap… Kütüphaneler, arşivcilik, realizm ve opera ile başlıyor. 19. yüzyıl bunların doruk çağı ve 20. yüzyılı da etkiliyorlar.

Bu kitabı yazan tek kişi ve böyle bir kitap yazabilmek için müthiş bir birikime sahip olmak gerek…

Küresel tarih demek, içinde her şey var demektir. Sadece bu her şey peşpeşe sıralanmaz, önemli ise önemsiz ayırt edilerek belirli bir yöntem dahilinde incelenir.

Uzun 19. yüzyıl, kısa 20. yüzyıl belirlemelerini belki duymuşsunuzdur.

19. yüzyıl denildiğinde tarihsel açıdan 1789-1914 dönemi anlaşılır.

Kısa 20. yüzyıl ise (Hobsbawm’ın aynı adlı Türkçesi de yayımlanan kitabını hatırlayın) 1917-1989 arasını kapsar.

Bu söylediklerimden hareketle Alman halkı şöyle iyidir filan dediğimi sanmayın.

Sürekli öğrenen insan sayısı her toplumda olduğu gibi burada da azınlık, ama iki farkla…

Birincisi: Bu azınlık Türkiye’de diyelim yüzde bir ise, Almanya’da yüzde on… İkisi de azınlık ama arada on kat fark var.

İkincisi ise, bu azınlığın kalitesi iyi… Türkiye’deki benzerleriyle karşılaştırılamayacak kadar iyi…

Frankfurt’taki üniversitenin felsefe ve tarih bölümlerindeki bazı profesörlere ABD üniversitelerinden yüksek maaşlı teklifler geliyor, ama gitmiyorlar.

Bir nedeni vardır herhalde…

Bu iki bölüme başka bölümler de eklenebilir.

Canlı bir entelektüel ortamın içinde bulunmak yorucudur, çok çaba ister ama entelektüel gelişmenin de önemli bir itici gücüdür.

Bu sıralar daha çok okumayı tercih ediyorum. Değişik yerlere eskiden yazı yazardım, bir süredir vazgeçtim. O kadar saçma sapan tartışmalar var ki, “otur oku, ne yazacaksın” deyip okumayı tercih ediyorum.

Belli olmaz, bakarsınız yine canım sıkılır, şu sosyalizm tarihi meselesinden bir girerim ve nereden çıkarım bilemem…

Neyse işte…

Bu arada belirteyim. Sol İçi Şiddet ve Nebil Rahuma Olayı kitabı, barındırdığı eksikliklere karşın, olumlu tepkiler alıyor. Bilgili insanlardan bu tepkileri alıyor, ki önemli olan da budur.

“Keşke bu konular yıllar önce konuşulabilseydi” deniliyor.

Daha yeni başladık, durun bakalım…

 

Nedendir bilmem şu sıra keyfim yerinde. En sevdiğim şarabı açtım, Saint Emilion Grand Cru, bu yazıyı yazdım ve eğer başka yazı gelmezse sonraki yazımı Cuma günü okursunuz artık…

 

 

 

Son Güncelleme: Perşembe, 21 Mart 2013 19:11