Şuanda 183 konuk çevrimiçi
BugünBugün4906
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12630
Bu ayBu ay12630
ToplamToplam10481054
AKP ve sürekli fırça yemek... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 27 Haziran 2013 10:36


AKP, Avrupa Birliği hükümetlerinden ve kurumlarından sürekli fırça yiyor.

Ülkedeki polis vahşeti televizyonların ilk haberi oluyor, gazeteler ilk sayfalarında Gezi Parkı'nı anlatıyorlar.

AKP prestij olarak dünya ölçeğinde ağır yara almış durumdadır.

Bir ülkede insanlar doğru haber almak için BBC ve CNN'i izlemek zorunda kalıyorsa, o ülkede basın özgürlüğünün ne durumda olduğunu anlatmak için başka söze gerek yoktur.

Türkiye ile Avrupa Birliği'nin yarım yüzyıllık ilişkisi bulunuyor.

Türkiye neredeyse 50 yıldır önce Avrupa Ekonomik Topluluğu daha sonra da Avrupa Birliği kapısında sürünüyor. Tam üye olarak alınması için bazen yalvarıyor bazen böbürleniyor bazen da posta atıyor. Ama olmuyor ve olmuyor.

Bilinen bir şey olmasına karşın, Türkiye’nin AB’ye alınmayacağı bilinmesine karşın, belki alırlar diye 50 yıldır bekleniyor.

Siz bizimkilerin böbürlenmesine bakmayın, çaresizler…

Hele de İslamcılarda yalanın ve palavranın sınırı bulunmuyor.

Efendim neymiş; aslında Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı yokmuş, tersine AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı varmış!

Gerçekten böyle ise yapılacak olan basittir: üyelik başvurunu geri çekersin, sizin üyeliğinize ihtiyacım yok, dersin.

Ama yapamıyorlar, “desteksiz atalım, belki korkarlar” diye düşünüyorlar.

Sürekli yalvarıyorlar, bin dereden su getiriyorlar, ama olmuyor ve olmuyor.

“AB ekonomisi sorunlu, bizimki ise sağlam” diyorlar.

Gezi Parkı’ndan başlayan ve ülkeye yayılan olaylar sonucu borsanın nasıl sallandığını gördünüz. Bu yıl turizm de çöktü gibi bir şey…

Bizimkiler ağlamaya başladı.

Ne de sağlam ekonomiymiş ama!

“Merkel bizimle uğraşırsa Sarkozy gibi düşer, balık tutmakla vakit geçirir” diyorlar.

Nasıl büyük bir feraset, hayran olmamak mümkün değil!

Merkel’in partisinin sonbaharda yapılacak genel seçimi kazanacağı şimdiden neredeyse belli…

Marifet sadece Merkel’de değil, SPD’nin başındaki Steinbrück bizdeki Kılıçdaroğlu’nun Almanya şubesi gibi…

Olmayacak hatalar yapıyor ve partisi içinde bile pek tutulduğu söylenemez.

Durum herkesin görebileceği kadar açık ama bizdekilerin palavrası boldur ve ülke içinde uyguladıkları yöntemlerinin aynısının uluslar arası ilişkilerde de geçerli olabileceğini sanıyorlar.

Ne diyordu AB ilişkileriyle sorumlu bakan Egemen Bağış?

“Merkel ya özür diler ya da sonuçlarına katlanır!”

Kadın tepki bile göstermedi…

Söylenmeden söylenilen açık aslında: göster bakalım ne sonucu olacakmış?

Almanya, Türkiye ekonomisinin durumunu Türkiye’dekilerden daha iyi biliyor.

Hükümetin açıkladığı ekonomik verilerdeki palavra oranını da biliyor.

Maliye Bakanımızın açıkladığı ekonomik verilerin şişirme olduğu kısa süre önce ortaya çıktı.

Üniversite birinci sınıfta okuyan bir ekonomi öğrencisinin bile yapmayacağı hatayı yapmış ve ülkenin büyüme rakamını cari fiyatlar üzerinden hesaplamış…

Ekonomi öğrencisi olmayan bile bilir ki ekonomide bütün hesaplamalar sabit fiyatlar üzerinde yapılır.

Bir ülkede yıllık enflasyon oranı yüzde 10 ise, bir yıl boyunca hiçbir ekonomik faaliyet göstermeseniz bile, hesaplamayı cari fiyatlar üzerinden yaptınız mı, yüzde 10 büyümüş görünürsünüz.

Maliye Bakanının bunu bilmemesi mümkün değildir.

Bu durumu aslında kendisine değil diplomayı aldığı okula sormak gerekir!

Bu ülkede yalancılık ve sahtekarlık eskiden de vardı ama artık o kadar gelişti ki, ölçü ve sınır tanımaz oldu.

Olimpiyatlarda madalya kazanan iki atletimizin dopingli çıkmasından mı söz edelim, yoksa yapılmakta olan Akdeniz Olimpiyatları’nda halter milli takımındaki doping skandalından mı?

2020’de olimpiyatlara aday olduk bir de…

Hem de hiç utanmadan diye eklemek gerekir.

Neyse, polisin vahşi saldırıları dünya genelinde o kadar bilinir oldu ki, Türkiye’ye olimpiyat oyunlarının düzenlenmesini vermeyi düşünseler bile artık veremezler.

Büyük gürültü patırtıdan sonra Avrupa Birliği, Türkiye ile görüşmelere devam edilmesine karar verdi ama araya zaman koyarak… Görüşmelerin başlaması somut olarak gündeme geldiği zaman polisin kullandığı şiddet ve basına uygulanan sansür konularında AKP’ye neler söylenileceği bellidir.

Hükümet bu arada AB üyesi ülkelerin büyükelçilerini polis şiddeti konusunda aydınlatmaya çalıştı. Büyükelçilere gösterilen açıklamalı filmde Almanya ve diğer AB ülkelerinde polisin Türkiye’dekinden farklı davranmadığı anlatılmaya çalışıldı, ama kimse ikna edilemedi.

Benzeri bir rezalet UEFA konusunda da yaşandı. Beşiktaş bir Fenerbahçe iki yıl Avrupa kupalarına katılmaktan men edildi.

Hatırlanacağı üzere hükümetin de karışması sonucu şike davası garip bir sonuca bağlanmıştı: şike yapılmıştı ama sahaya yansımamıştı!!

UEFA bizimkilerin kurnazlığını yutmadı ve cezayı verdi. Arkasının gelme ihtimali de bulunuyor.

“UEFA’yı tanımıyoruz, İslam ülkeleri arasında futbol karşılaşmaları yapacağız” diyen de çıkmadı!

Adım attıkları her alanda tosluyorlar, bunu gizlemek için yalana başvuruyorlar ama olmuyor da olmuyor.

Böbürlenmek ve yukardan atmak sürekli fırça yenildiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

Basına istediğiniz kadar sansür uygulayın, duymayan mı kaldı!