Şuanda 261 konuk çevrimiçi
BugünBugün4959
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12683
Bu ayBu ay12683
ToplamToplam10481107
Ortadoğu'da politika böyledir! PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 21 Temmuz 2013 21:34


El Nursa Cephesi, Türkiye’nin desteğini de alarak, Rojava’da (Kürtçe’de Batı anlamına geliyor, Batı Kürdistan için kullanılıyor) PYD’ye saldırıyor. Amaç, PYD’nin yönetimini ele geçirdiği yerleşim birimlerindeki egemenliğini kırmaktır.

PYD, PKK’nin Suriye kolu olarak da biliniyor.

Barış süreci gündemdeyken, Türkiye’nin PYD’ye karşı dolaylı olarak savaşması doğru mudur? gibisinden soru sorarsanız; siz Ortadoğu politikasını anlamamışsınız demektir. Dahası ne AKP’yi ne de PKK’yi anlamamışsınız demektir.

Konuyu açmaya çalışayım:

AKP’den önce var olan ve büyük oranda tasfiye edilen ve kısaca “vesayet rejimi” olarak bilinen rejimin üzerinde durulmayan bir özelliğini belirtmek gerekir: vesayet rejimi kültürel olarak batılıydı ya da batı değerlerine yakındı diyelim. Burada söz konusu olan demokratik değerler değil, politika yapma tarzı olarak batılılara daha yakındı demek gerekir.

AKP ise Ortadoğu’ya daha yakındır. Vesayet rejimi adı verilen rejimde Ortadoğu değerleri yok değildi ama geri plandaydı. AKP’de de batı değerleri yok değil, ama geri plandadır ve bu durum kendini en açık olarak politika yapma tarzında gösteriyor.

Buradan PKK’ye geçelim…

PKK ile Türk solu arasındaki en önemli fark kültürel düzeydedir. PKK’de belirgin bir Ortadoğu etkisi varken, Türk solunda bu etki oldukça zayıftır. Bu durum kendisini din konusundaki tutumdan başlayarak politika yapma tarzında da gösterir.

Bu farklılığı halklar arasındaki farklılık olarak görmek de mümkündür. Türklerin önemli bir bölümünde Balkanlılık kültürü önemli yer tutarken, Kürtler esas olarak bir Ortadoğu halkıdır.

Ortadoğu politikasında sürekli dost ve düşman yoktur. Dost ve düşman sürekli bazen da kısa aralıklarla yer değiştirir.

Yukarda belirttiklerim aslında geniş konulardır ama yazının amacı farklı olduğu için bunlara sadece kısaca değiniyorum.

Bu temelde esasa gelelim…

AKP de PKK de ağırlıkla Ortadoğu’daki kuralsızlıklara göre politika yapan örgütlerdir. CHP, MHP, DYP ya da kısaca vesayet rejiminin partileri PKK’nin politikasını anlayamazdı; AKP ise oldukça iyi anlıyor. Sonuçta ikisinde de Ortadoğululuk ağır basıyor.

Abdullah Öcalan’ın değişik konuşmalarında ve PKK’nin değişik yazılarında sürekli olarak “PKK’nin politikasını anlamak”tan söz edilir.

PKK’nin politikası şöyle açıklanabilir:

Ortadoğu’da birbiriyle çelişki içinde olan ve konumları sürekli değişen güçlerin aralarındaki yarıklardan yararlanmak, boşluk görünce hemen kullanmak ve sürekli olarak yükselen gücün yanında yer alarak onunla birlikte ilerlemeye çalışmak…

Suriye’den başlayalım…

PKK 1981-1999 arasında bu ülkedeydi. Hafız Esad rejiminden önemli destek gördü. Esad rejiminin de kendi hesapları vardı. Esad rejimi Lübnan ve Hatay’ı kapsayan “büyük Suriye” projesinin peşindeydi.

Bir devletin güçlü olmasının iki yolu vardır: kendinizi güçlendirirsiniz ve rakibi zayıflatırsınız. Kürt sorunu Türkiye’nin zayıflatılması için kullanılabilecek ideal bir sorundu ve 12 Eylül rejimi de bunun zeminini fazlasıyla hazırlamıştı.

PKK için Suriye’nin desteği önemliydi. Bu ülke ile Türkiye arasında 900 km.lik ortak sınır vardı. Askeri eğitim yapmak ve ülkeye geçmek için Suriye’den ideal ülke bu dönemde yoktu.

Suriye Kürtlerinin yıllardan beri ezildikleri, önemli bölümüne nüfus kağıdı bile verilmediği biliniyor. Kürtler ile ilgili bu uygulamalar Hafız Esad döneminde de vardı, ancak PKK’nin bu dönemde Suriye Kürtleri ile ilgili herhangi bir belirlemesi söz konusu olmamıştır. Zamanı değildi. Zaman, PKK kendisine başka bir üs alanı bulduktan (Güney Kürdistan) sonra gelecektir.

ABD’nin Irak’a ilk saldırısı (1991) ve Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bölge oluşturulması, Barzani ve Talabani güçlerinin serbestleşmesinin yanı sıra PKK’nin de bu bölgede ortaya çıkmasına yol açtı.

Türkiye bu dönemde çok sayıda sınır ötesi operasyon yaptı ama PKK’nin bu bölgede de bir güç olmasını engelleyemedi. Özellikle Barzani güçleri PKK’ye karşı kışkırtıldı, iki güç arasında çatışma da yaşandı ama sonuç alınamadı.

PKK bu nedenle ABD’nin ikinci Irak saldırısını destekledi. Kemal Burkay’ın partisi bu saldırıyı açık olarak desteklerken, PKK dolaylı yoldan aynı tutumu aldı.

İtiraz olarak PKK yayın organlarında tersinin yazıldığı söylenecektir ama “yazılana inanacak kadar saf olmayın” derim. Yazılan değil yapılan önemlidir ve yazılan ancak yapılanla örtüşüyorsa ciddiye alınabilir.

Gerekçe açıktı: Saddam’ın devrilmesi bölgede Kürtler için önemli fırsat yaratacaktır.

O dönem Demokratik Sosyalizm Partisi’nin (PDS) Frankfurt’ta barış politikası sözcüsüydüm ve büyük barış yürüyüşlerine PKK’nin sembolik olarak katılmasını iyi hatırlıyorum.

“Evet, biliyoruz, ABD emperyalist bir güçtür ama Kürt katliamcısı Saddam’ın devrilmesi Kürtler için önemli imkanlar yaratacaktır.”

Düşünce buydu ve buna uygun davranıldı.

Kuzey Irak Federe Kürt Yönetimi oluştu ve PKK de Kandil’deki yerini sağlamlaştırdı.

AKP ise yönetime geldikten kısa süre sonra politika değiştirdi ve Barzani ile iyi ilişkiler geliştirdi. Güney Kürdistan ekonomik ihtiyaçlarının önemli bölümünü Türkiye üzerinden karşılıyor. İnşaat sektöründe de Türk firmaları rakipsiz durumdalar. Güney Kürdistan’da Türkçe yaygın olarak kullanılan dil durumuna geldi. Türk TV dizileri izleniyor ve İstanbul bölgenin en önemli kenti olarak görülüyor.

Türkiye, Irak merkezi rejimine karşı Barzani’yi destekliyor ve hatta ayrı bir petrol anlaşması bile yapmış durumdalar.

Neden böyle yaptılar derseniz, şöyle açıklanabilir:

Güney Kürdistan’da Kürt olmaktan başka ortak yönleri bulunmayan Barzani ve PKK arasında er ya da geç açık bir mücadele ortaya çıkacaktır ve Türkiye de Barzani’nin tarafında yerini alacaktır.

PKK Güney Kürdistan’da etki alanı Kandil ile sınırlı olmayan bir güçtür ama Türkiye de gücünü bütün alana yaymış durumdadır.

Buradan son barış hamlesine geçebiliriz:

Öcalan eskiden beri uyguladığı politikayı uyguladı: yükselen gücü karşıya almamak, onunla birlikte yükselmeye çalışmak…

Bölgenin yükselen gücü Türkiye’dir. Dış politikada yapılan hatalar ve geri adımlar ne olursa olsun şu an için bölgede –İran dışında- Türkiye’ye alternatif olabilecek bir güç yoktur.

PKK, İran’ın yanında yer alamaz. Böyle bir tutum Ortadoğu’da da büyük güç olan ABD’ye karşı açık tutum almak olur ki, Türkiye bundan hemen yararlanır.

Türkiye bir süredir ABD’den füze taşıyabilen insansız hava aracı istiyor, ABD ise vermiyor.

Silahsız Heronların bile Kandil’deki hareketliliği kısıtlayabildiği düşünülürse, Predator denilen silahlı insansız hava araçlarının neler yapabileceği tahmin edilebilir.

ABD’nin bu uçakları kullanarak Afganistan’da Taliban’ın yönetici kesimine verdirdiği büyük kayıp dikkate alınmalıdır.

Türkiye talebinden halen vazgeçmiş değil…

PKK’nin son barış politikasının nasıl bir zorunluluk sonucu ortaya çıktığını anlamak gerekir. AKP de bunu biliyor ve adım atma hızını da buna göre ayarlıyor.

Önemli olan olayları değil, onların arkasını görebilmektir.

Buradan Suriye’deki duruma geçebiliriz.

AKP, Kürtlere haklarını vermekten yanadır ama kendi istediği zamanda ve oranda verecektir. Bunu zorlayan her girişimi de bastırmaya yönelecektir.

Bu nedenle El Nusra’yı PYD’ye karşı desteklemesi normaldir.

Bu günlerde Suriye ordusunun da El Nusra’ya karşı operasyon yapmayacağını düşünüyorum. Güçlerini PYD’ye karşı daha kolay yoğunlaştırabilsinler diye…

İki güç birbirini yesin, ayakta kalanı da ben halledeceğim!

Mantık budur ve bilinen bir uygulamadır.

Eğer Türkiye’nin desteği yeterli olmaz ve PYD, El Nusra’ya karşı kazanırsa, bu kez Suriye ordusu PYD’ye saldıracaktır.

Türkiye böyle bir saldırıda Suriye’ye destek olur.

Suriye sınırları içinde ama Türkiye sınırında Kürt özerk bölgesi iki devletin de işine gelmez, bu nedenle işbirliği yapmaları normal olur.

Türkiye ile Suriye 80’li yıllarda düşman iki ülkeydi, sonra dost oldular, yeniden düşman oldular, şimdi yeniden dost da olabilirler.

Burası Ortadoğu… Sürekli dost ve düşman yoktur.

Bazı Kürtler Kürdistan’ın dört parçasının birleşmesinin gündeme geldiğini sanıp havalara uçuyorlar. Anlaşılabilir bir durum, uzun yılların özlemi var…

Var ama gerçekçi olmak gerekir.

Doğu Kürdistan’da ya da İran Kürdistanı’nda önemli bir hareketlenme görülmüyor. İran yönetimi de bastırma ve asimilasyon konusunda Türklerden daha ustadır, bunu da belirtmek gerekir.

Batı Kürdistan’da özerk yönetim kuruldu diye sevinmek için erkendir. El Nursa yenilirse Suriye saldıracak…

Öcalan’ı Öcalan yapan Ortadoğu politikasını iyi anlamasıdır.

İyi bir taktisyendir hatta oldukça iyi bile denilebilir.

Unutulmaması gerekir ki, artık kendisini iyi anlayan ama tersten iyi anlayan bir rakip karşısındadır: AKP.

AKP, Öcalan’ın ön planda olmasını istiyor. Sonuçta elinde olan bir önderin etkin olması işine gelir, öyle değil mi?

Öcalan da bunu biliyor ve hamle yaparken AKP’nin kendisine olan ihtiyacını kullanıyor.

Pamuk ipliğine bağlı bir süreç kısacası…

Bu yazı beş kat daha uzun yazılabilirdi, ama burada kesiyorum.

Yazılanları kısa belirlemeler olarak ele alın ve üzerinde düşünün derim…