Şuanda 254 konuk çevrimiçi
BugünBugün4956
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12680
Bu ayBu ay12680
ToplamToplam10481104
Cesaret ve zeka PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 22 Temmuz 2013 16:59


Doğum günümü kutlayan bütün arkadaşlara teşekkür ederim.

 

Bugünkü Taraf gazetesini okurken, özellikle yirmili yaşlarımda beni çok etkilemiş bir gerçekliğin Wikileaks’in kurucusu Assange için de geçerli olduğunu öğrendim.

Julian Assange, hayatındaki en büyük hayal kırıklığını “Zeki insanların bile korkak olabileceğini, cesaretin zekadan daha az rastlanır bir nitelik olduğunu öğrendiği zaman yaşadığını” belirtiyor.

Zeka kendi başına nadiren var olur ve başka özelliklerle desteklenmediği zaman zeka ile “köylü kurnazlığı” arasında fark kalmaz.

Bu nedenle zeki, bilgili, yetenekli insanların korkak da olabilmesinin şaşırtıcı olduğunu belirtmek daha doğru olur. Nitekim ben de bu tür insanları görmüştüm.

ODTÜ gibi 1960’lı ve 1970’li yıllarda ülkenin önde gelen üniversiteleri arasında yer alan bir yerde bile, ilerici öğretim üyeleri arasında ürkeklik inanılmaz derecedeydi.

Zeki, yetenekli, bilgili, çalışkan insanlar… Ama sosyal alanda bildiklerini uygulamaya kalkarlarsa, bu çok tehlikeli olabilir. Hapse girerler, hayatları değişir ve hatta bu girişimleri hayatlarına bile mal olabilirdi.

ODTÜ’de okurken amacım üniversitede kalmak ve öğretim üyesi olmaktı. Derslerim iyiydi, ABD’de burs başvurduğum anda hazırdı ama bu insanlardan giderek nefret ettim.

Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu’nun dergisi İleri’nin son sayısının yazı işleri sorumlusu olmama, THKP-C’nin gayrı resmi gazetesi Kurtuluş’u çıkaranlardan birisi olmama ve başka işlere karşın, İngilizce öğrenmek dahil beş yıllık okulu hiç fire vermeden 22 yaşında bitirdim. İki yılda yüksek lisans yaptım ve doktora yapmayı kabul etmeyip üniversiteden ayrıldım.

Kendi alanında son derece iyi olan, ama sosyal analiz yapmakta çocuktan farkı olmayan bu insanlara artık tahammül edemiyordum.

1967-72 döneminden çok sayıda devrimci arkadaşım vardı. Okullarını bitirdiler, evlendiler, işe girdiler ve bir kenara çekildiler. Birkaç tanesiyle görüştüm, adam benimle konuşurken yere bakıyordu. Çocuğu da oluyordu. İş, eş, rahat bir hayat, mutlu bir gelecek ve hepsine sırtını dönerek tehlikeli işlere girmek de olmaz ki!

Bu insanlar da sosyalisttiler ama zeka, bilgi ve yeteneklerinin gerektirdiği oranda değil… Bilinçli olarak geride duruyorlardı, çekiniyorlardı.

Kaybedecek bir şeyiniz yoksa cesaret yine de önemlidir; ama kaybedecek çok şeyiniz varsa ve yine de cesaret sahibi iseniz, bu çok daha önemlidir.

Bu konuda en bilinen örnek Sinan Cemgil’dir.

Ailesinden kaynaklanan genel kültür düzeyi ileriydi, parlak bir öğrenciydi.

ODTÜ Mimarlık’ı bitirseydi ve okulda kalsaydı, geleceği açıktı.

Onun meşhur bir belirlemesi vardır:

“Hepimiz ölebiliriz ama bu ülkeye bir direniş geleneği bırakacağız.”

Aynen de böyle oldu.

Şimdi anlatacağım arkadaşı ise tanımıyorum. Zeka ve bilgi düzeyi hakkında bilgim bulunmuyor, ama okuduğu okul açısından bu düzenin içindeki geleceğinin açık olduğu söylenebilir. Hayat onu bir tercih yapmaya zorluyor ve o da cesaretli bir karar veriyor.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi son sınıfında olan bu arkadaş bir gün tanıdıklarıyla vedalaşmaya başlıyor. 1990’lı yılların başları ve belli ki dağa gidiyor.

Birisi ona, “Son sınıftasın, okulu bitir öyle git” diyor.

Bu arkadaş da yengesine köyün ortasında askerler tarafından tecavüz edildiğini anlatıyor ve “Sen olsan ne yaparsın?” diyor.

Verilebilecek cevap yok ve cevap da verilemiyor.

Bu arkadaş sonra ne oldu, yaşıyor mu öldü mü, bilinmiyor.

Olup biteni sineye çekip, geleceğin rahat günleri için cesur kararlar vermeyebilirsiniz.

Herkesin kendi bileceği iştir.

Şu kadarını söyleyeyim: Benim gibi 63 yaşına varıp da bu kadar rahat olabilmek ancak zamanında bazı cesur kararları verebilmek ve bunu sürdürebilmekle mümkün olmuştur.

Ne para ne de başka türlü bir rahatlık bu iç huzurunun yerini dolduramaz…