Şuanda 276 konuk çevrimiçi
BugünBugün4966
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12690
Bu ayBu ay12690
ToplamToplam10481114
Mısır'ı biraz olsun anlamak... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 15 Ağustos 2013 21:01


Yazıya Cengiz Çandar’ın bugünkü Hürriyet’te yayımlanan yazısının son cümleleriyle başlayayım:

“Şu an için, Türkiye’ye “askeri darbe” ve “katliam” kınamaktan öteye, bir işlevsel rol gözükmüyor. Bu, elbette, önemli ve değerli bir “siyasi duruş” olabilir ama “siyaset”in yerini alamaz.”

Benzer bir saptama Arap Baharı, Mısır’daki gelişmeler ve emperyalizm ilişkisi konusunda da yapılabilir.

Mısır’daki darbeyi kınamanın politik karşılığı bulunmuyor. Ahlaki olarak tutum belirliyorsunuz ama bunun politikaya yansıması bulunmuyor. Elçi çekilmiyor ya da diplomatik ilişki sürüyor, ekonomik ambargo uygulanmıyor, Mısır’ın şu veya bu uluslar arası kuruluştaki üyeliği askıya alınmıyor… Bunları yapmadıktan sonra istediğiniz kadar kınayabilirsiniz. Yararlıdır, kamuoyunun gazını alır, sonra da gelir ve geçer…

Arap dünyasındaki –sadece bununla sınırlı da değil- hemen her gelişmeyi emperyalizme bağlamak da böyledir. Kendinize ve çevrenize sosyalist sorumluluğunuzu göstermiş olursunuz ve tutumunuzun bundan öteye anlamı yoktur. Ne olmuştur, neden olmuştur, açıklamaz.

Dahası kısa süre önce konuyla ilgili olarak yapmış olduğunuz analizlerle ters düşmeniz de sizi ilgilendirmez, unutmuşsunuzdur.

İnsan kendi yaptığı analizi bile ciddiye almadıktan sonra başkası neden alsın!

Arap Baharı adı verilen ve Tunus’tan başlayarak Mısır ve başka Arap ülkelerine yayılan kitle hareketliliği, bunun sonucu ortaya çıkan iktidar değişiklikleri ve iç çatışmalar çok sayıda sosyalist tarafından emperyalizme bağlanmıştı. Emperyalizm bölgede ılımlı islamın işbaşına gelebilmesi için gerekli düzenlemeleri yapıyordu.

Bu gelişme Büyük Ortadoğu Projesi adı verilen genel çerçeve içinde ele alınıyordu.

Ne oldu şimdi?

Arap dünyasının en önemli ülkesi Mısır’da ılımlı İslam iktidarı kısa sürdü, BOP da bitti.

Büyük analizin ömrü bu kadarmış!

Mısır’da Mübarek, Musri, Sisi yönetimlerinin tümü de emperyalizm tarafından işbaşına getirildiyse ve bunlar birbirleriyle hem de az olmayan düzeyde çatışmışlarsa, bu nasıl iştir, diye sorulur.

Bu garip analiz örneği sadece Mısır’da ortaya çıkmıyor. Çok sayıda sosyalist yıllardan beri Taliban’ı da böyle değerlendirmiyor mu?

Bu örgüt on yıldan uzun zamandır ABD’ye ve NATO’ya karşı savaşıyor.

Kabul etmek gerek, son dönemde emperyalizme karşı en başarılı savaşan örgüt durumundadır. ABD ve İngiliz kurmayları bu savaşı kazanamayacaklarını açıkça ifade ettiler.

Taliban emperyalizme bağımlı ise, bu ülkede şimdiye kadar binden fazla ABD askerinin öldüğü bir savaş yaşanmıyor da oyun mu oynanıyor?

Bizde yaygın olan düşünme alışkanlığını burada da görmek mümkündür: bir süreç vardır ve kafa bu süreçteki bir yere takılır ve artan oranda her şeyi o takıldığı yerin özellikleriyle açıklamaya başlar. Böylesi bir açıklama kişinin işine de gelir çünkü sürekli öğrenmesi ve kafa yorması gerekmez.

Taliban’ın önceli olan örgüt Mücahitler, 1980’li yıllarda Afganistan’da bulunan Kızıl Ordu’ya karşı ABD tarafından desteklendi.

Buradan hemen çıkarılabilecek sonuç, Taliban’ın –ve doğal olarak El Kaide’nin- ABD destekli olduğudur!

Bu durum otuz yıl önceydi, o günden beri neler ve de neler değişti, sizin bunlardan haberiniz yok mu?

Filistin’deki Hamas’ın güçlenmesinde İsrail’in payı vardır. İsrail, El Fetih’e karşı dinci bir Filistin hareketinin güçlenmesini desteklemiştir ve sonuçta Filistin fiilen ikiye bölünmüştür: El Fetih’in ve Hamas’ın Filistinleri…

Aynı Hamas sonraki yıllarda İsrail ile sert bir savaşa girmedi mi?

Kafayı Hamas’ın kuruluş ve gelişme sürecindeki bir noktaya takmış olanlar için açıklanamaz bir durum gibi görünüyor, gerçekte ise açıklama hiç de karışık değildir.

Birbirine rakip iki düşmanınız varsa, zayıf olanı destekleyin, saptamasını 500 yıl önce Machiavelli yapmış ve İsrail’in yaptığı da bundan başka bir şey değildir.

Hamas, o dönem zayıf olduğu El Fetih’e karşı İsrail’in desteğini alır, güçlenir ve ardından da İsrail’e karşı savaşır. Bu sürecin asıl kaybedeni El Fetih’tir. Birleşik Filistin muhalefeti bölünmüş, en büyük örgüt El Fetih de zayıflamıştır.

Şöyle bir açıklama daha akıllıca olmaz mı?

Arap Baharı’nın temeli, Arap ülkelerinde yıllardan beri süren işsizlik, artan yoksulluk ve büyük yolsuzluklardır. Bunlara azalmayan baskı da eklenince sosyal patlamalar gündeme gelmiştir. Arap Baharı emperyalizmin işi değildir; Tunus’ta, Mısır’da, Suriye’de ve öteki birkaç ülkede gerçekleşen sosyal bir patlamadır.

Devrimci örgütlerin oldukça zayıf ve halkın da örgütsüz olduğu ülkelerde bu patlama ya bastırılır ya da farklı güçler tarafından kullanılır.

Arap aleminin en önemli ülkesi Mısır’da Müslüman Kardeşler yıllardan beri yarı legal durumdadır ve toplumda önemli bir örgüttür. Mübarek’in iktidarı bırakmak zorunda kalmasının ardından seçimde en büyük parti olması ve devlet başkanlığını kazanması normaldir.

ABD ve İsrail, Mısır’da böyle bir gelişmenin olmasını istemezlerdi, çünkü Mübarek iktidarıyla hiçbir sorunları yoktu, ancak kitlenin tepkisine karşı koymak yerine kendilerini ona uydurmayı tercih ettiler.

Mısır ekonomisinin yaklaşık yüzde 40’ı ordunun elindedir. Ordunun yiyecek, turizm ve giyim sektörüne kadar birçok alanda yatırımları bulunmaktadır. Bunun anlamı, mısır burjuvazisinin önemli bir bölümünün askeri burjuvazi olduğudur. Askeri burjuvaziyi sadece yukardaki yüksek rütbeliler olarak düşünmemek gerekir. Üretimden elde edilen kazancın bir bölümü alt kademelere dağıtılıyor olsa gerektir. Mekanizmayı bilmiyorum ama böyle bir mekanizma olmadan alt rütbelilere sözünüzü dinletemezsiniz.

Türkiye ordusu en güçlü olduğu dönemde bile üretimde böylesi bir güce sahip değildi. Bizde de ordunun üst kademesi burjuvazinin içindedir, etkinliği son yıllarda gerilemiştir.

İkinci olarak, ABD’nin en fazla askeri yardım yaptığı ülke Mısır’dır. (Son olarak 1,3 Milyar Dolarlık askeri yardım yapacaklar.) Mısır’da istikrar ABD ve İsrail için son derece önemlidir.

Askeri darbenin amacı Müslüman Kardeşler iktidarını yıkmak ve bu kesimin toplum içindeki gücünü geriletmektir. İsrail ile dalaşan, toplumda şeriatı uygulamaya kalkan Müslüman Kardeşler’in toplumun neredeyse yarısını karşılarına almaları da darbe için iyi bir fırsat olmuştur.

Sisi yönetimi Mübarek yönetimine yakındır, Mursi ise farklıdır. Anti-emperyalist değildir, öyle bir amacı da yoktur ama İsrail’e karşıdır ve ABD’nin böyle bir yönetimin işbaşına gelmesini istemesi mümkün değildir. Büyük kitleyi karşılarına almamayı tercih etmişler ve beklemişlerdir.

Müslüman Kardeşler özellikle serbest meslek sahipleri arasında ve bazı mahallelerde iyi örgütlüdür.

Suriye’yi başka bir yazıda –yeniden- ele alacağım.

Mısır’da Tahrir Meydanı’nda büyük kalabalığın gösteri yaptığı ilk günleri hatırlıyorum. Bazı marksist-leninistlerimiz “Mısır devrimini selamlamışlar” ve hatta “biz yapamadık, onlar yaptı” demişlerdir.

Ne yapsınlar, yıllardan beri birbirine laf yetiştirmekle uğraşmış bu insanlar kalabalık görünce devrim oluyor sanıyorlar!

Dünyayı bu kadar az anlayan insanlar onu nasıl değiştirecekler acaba?

Bütün analizlerinde halkı sürekli kandırılan, kullanılan, insiyatifsiz, kendi eylemi olmayan bir nesne gibi gören bu arkadaşlar halkla nasıl devrim yapacaklardır acaba?