Şuanda 131 konuk çevrimiçi
BugünBugün4883
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12607
Bu ayBu ay12607
ToplamToplam10481031
Kopernik devrimi, Türkler ve Kürtler PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 06 Eylül 2013 07:42


İnsanlık tarihinin yaşadığı en büyük üç devrimden ilki Kopernik devrimidir. 16. yüzyılın ilk yarısına kadar insanlık kendini evrenin merkezi olarak düşünürdü. İnsanlığın yaşadığı dünya merkezdi ve bütün evren dünyanın çevresinde dönüyordu.

Bu öğreti zamanın Katolik Kilisesi için de büyük öneme sahipti.

Çağdaş Hıristiyanlık kültüründe bu kadar önemli yere sahip olan bir anlayışın –bilimsel verilerle bile olsa- reddedilmesi hayli zordu.

Kopernik’in 1543’te yayımlanan yapıtı dünyanın merkez olmadığını, dünyanın sabit durup sistemin de onun çevresinde dönmediğini savunuyordu.

Yapıt reddedildi ama asıl büyük fırtına daha sonra geliyordu.

Galile ve Kepler dünyanın durmadığını tersine döndüğünü gösterdiler ve bu hareketin yasalarının ortaya konulmasında da önemli adımlar attılar.

Kilise bu öğretiyi reddetti ve Galile ölüm tehdidi altında görüşünü geri almak zorunda kaldı.

Görünürdeki bu gerileme gerçek bir gerileme değildi ve kısa süre sonra kilisenin de desteklediği dünya merkezli evren öğretisi çöktü.

Bırakın dünyayı, dünyanın da içinde bulunduğu Samanyolu galaksisinin bile evrenin merkezi olmasından söz edilemeyeceği ortaya çıktı.

Kopernik devrimi, kendini merkeze koymak anlayışının yıkılması anlamında da kullanılır.

Bu devrimin Türkler ve Kürtlerle ilgisi de buradan kaynaklanır.

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve 1991’de SSCB’nin dağılmasının ardından geniş bir alan Türkiye’nin önüne açıldı. Zamanın Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar 200 milyonluk Türk dünyası” belirlemesiyle bu dünyaya ve Türkiye’nin de bu dünyadaki liderliğine işaret ediyordu.

Burada söz konusu edilen Balkanlar, Kafkasya, Orta ve Uzak Asya’daki Türk kökenli ya da tarihte Türklerle yakın ilişkisi olmuş halklardan söz ediliyordu:

Bosna, Bulgaristan ve Yunanistan Türkleri, Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kırım ve Çin’deki Uygur Türkleri…

Çarlık Rusyası tarafından işgal edilmeden önce Orta Asya ve Kafkasya’daki halkların yaşadığı bölge genel olarak Türkistan diye bilinirdi. Zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip olan bu bölgede Türkiye’nin en etkin ülke olması, gelecek yüzyılın, 21. yüzyılın da Türk yüzyılı olması anlamına gelirdi.

Türkistan’ın kurulmasından söz edilmiyordu ama buradaki devletlerin Türkiye’nin önderliğinde bir araya gelmesi, dil ve kültürlerini yakınlaştırmaları, ekonomik işbirliğini giderek geliştirmeleri söz konusuydu.

Bu amaçla Türk Halkları Kurultayı düzenlendi.

Türk Dil Kurumu başlangıç olarak iki büyük ciltlik “Türk Lehçeleri Sözlüğü” çıkardı.

Sonraki yıllarda da bu faaliyetler sürdü.

Türkiye’nin ABD tarafından da desteklenen Türkistan macerası başarısızlıkla sonuçlandı. Bazı başarılar elde edildi ve Türkiye eskiden neredeyse hiç bulunmadığı bu alana bir oranda girebildi ama yapılan beklenenin hayli gerisinde kaldı.

Türkiye bu alanda Rusya Federasyonu ile giriştiği egemenlik mücadelesini kaybetti.

(Bu süreci 2000 yılında yayımlanan Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabında anlatmıştım.)

Aynı anlayışın benzerini bir süreden beri Kürtlerde gözlemlemek mümkündür.

Ortadoğu dünyanın merkezidir, bu merkezdeki en önemli sorun ve geleceği şekillendirecek güç de Kürtlerdir. Buradan hareketle 21. yüzyılın Kürt yüzyılı olacağı sonucuna varılmaktadır.

Her iki belirlemenin de gerçeklikle ilgisi bulunmuyor.

21. yüzyılda asıl büyük çatışmaların yaşanacağı ve geleceği en fazla etkileyecek bölge Ortadoğu değil, Uzakdoğu’dur. Afrika ve Ortadoğu’daki çelişkilerde alınan tutumlar da bu bölgede gittikçe olgunlaşan çelişkilerin durumuna göre belirleniyor.

Bu bölgenin iki büyük gücü ABD ve Çin Halk Cumhuriyeti’dir.

Rusya Federasyonu ile Hindistan da bu güçlere eklenmelidir.

Çin ve Hindistan yaklaşık 2,5 milyarlık toplam nüfuslarıyla insanlığın üçte birinden fazlasını barındırıyorlar.

Çin büyük bir ekonomik güçtür. Batı ekonomilerinin derin krize girmesini engelleyebilecek kadar büyük bir ekonomik güç…

Çin ve ABD doğrudan silahlı savaşa girmezler. Bunun yerine bölgesel etkinliklerini artırmak için sürekli manevra yaparlar, birbirlerini dışlamaya çalışırlar ve en fazla temsilcileri aracılığıyla savaş yaparlar.

Çin’in Afrika’da artan etkinliğine de dikkatinizi çekerim.

Ortadoğu önemli bir bölgedir ama 21. yüzyılı belirleyebilecek bir bölge durumunda değildir.

Ek olarak, Ortadoğu denildiğinde, bunu geniş Ortadoğu olarak düşünmek gerekir.

Bu ise bildiğimiz klasik Ortadoğu’ya ek olarak Kafkaslar ve Orta Asya’nın da bir arada değerlendirilmesi demektir.

Geniş Ortadoğu kavramı, 1990’lı yıllarda ABD tarafından kullanılan ve Brzezinski tarafından yazılı olarak da ifade edilen bir kavramdır. ABD bu geniş alandaki güvenlik ve etkinlik sorununu bir bütün olarak ele almaktadır.

Bu anlamda 1990’lı yıllarda geniş Ortadoğu’nun Kafkasya ve Orta Asya bölümü ön plandayken, son on yılda klasik Ortadoğu coğrafyası ön plana çıkmıştır. Ortadoğu’nun içinde bir alandan ötekine kayma söz konusudur.

Geniş Ortadoğu’nun ilk alanındaki mücadelede belirli bir güçler dengesi oluşmuş, ABD bu alana önemli oranda girmiş (Gürcistan, Azerbaycan ve buna Afganistan da eklenmelidir) ama Rusya Federasyonu’nun bu alanda büyük etkinlik sahibi olmasını engelleyememiştir.

Bu alanda üzerinde en fazla mücadele verilen ülke Özbekistan’dır. ABD bu ülkede bir dönem askeri üs kurmuş, ardından kapatmak zorunda kalmıştır.

Özbekistan, Fettullah Gülen okullarını ilk kapatan ülkedir. Bir dönem Ek Kaide uzantılarıyla ciddi bir savaş yaşamıştır (Fergana Vadisi). Bu çatışma önemli oranda gerilemiş olmakla birlikte sorunun bittiği de söylenemez.

Özbekistan’ın kültürel gücü, nüfusu ve kaynakları nedeniyle bu ülkeyi kendi yörüngesine çekebilen güç Orta Asya’yı da denetler, denilebilir ve bu nedenle de bu ülke ABD ile Rusya arasında sürekli olarak egemenlik mücadelesinin yaşandığı yer olmuştur.

Bildiğimiz Ortadoğu ya da klasik Ortadoğu ise hiçbir sorunun çözülemediği ve sürekli olarak yeniden çatışmalara neden olduğu bir bölgedir.

Arap sorunu çözülememiştir. 1960’lı yıllarda Suriye ile Mısır birleşmeye karar vermişler, ardından da bu konu unutulmuştur.

Bu bölge, Arap devletlerinin hasım kamplara bölündükleri bir alandır.

Bölgenin bir başka önemli gücü İran’dır. İran, Saddam’ın devrilmesinin ardından Irak’taki Şii nüfus üzerindeki etkisini artırmıştır. Bölgedeki iki önemli müttefiki ise Suriye ve Lübnan’daki Hizbullah’tır.

İran ile yakınlaşmaya çalışan Mısır’daki Mursi rejiminin devrilmesi, İran’ın bölgesel etkinliğinin artmasını engelleyen önemli bir darbe oldu.

Filistin sorunu da keza çözülememiş bir sorundur.

Türkiye de bölgenin önemli bir gücüdür ve Kürtlerin bölgedeki durumunu bu çerçeve içinde ele almak gerekir.

Ortadoğu çözülemeyen sorunlar bölgesidir. Dünyanın başka bölgelerindeki sorunlar şu veya bu yönde çözülür, çatışma durur; Ortadoğu’da ise durmaz.

Bunu emperyalizme bağlamak kolaycı bir yaklaşımdır. Dünyanın başka bölgelerinde emperyalizm yok mu?

Bu bölge insanlık tarihi boyunca birikmiş ve sürekli olarak yeniden gündeme gelen derin sorunların bulunduğu bir bölgedir.

Bu sorunlar kendilerine kolaylıkla ideolojik bir çerçeve bulurlar.

Ortadoğu’daki mezhep çatışması gerçekte bu mezheplerin arkasındaki güçlerin çatışmasıdır ve öncelikli iki güç olarak İran ile Suudi Arabistan’ı belirtmek gerekir.

Türkiye bu çatışmada taraftır.

Klasik Ortadoğu’nun bu özelliklerinin çerçevesi içinde tarihte ilk kez gerçekleşecek Kürt Konferansı’nın bir kere daha ertelenmesi şaşırtıcı değildir.

Bu bölgede hangi halk birlikte davranabilmiş ki, Kürtler davranabilecek olsun?

Araplar mı, değil; Türkler mi, o da değil.

Irak’ta ve özellikle İran’da önemli bir Türk nüfusu bulunuyor. Türkiye, yıllardan beri, tıpkı Çin’deki Uygurlar arasında olduğu gibi, bölge Türkleri arasında da faaliyet ve örgütlenme yürütür. Ne ki, bunları istekleri doğrultusunda yönlendirebilmekte hiçbir zaman yeterli düzeye ulaşamadı.

Ajitasyon değeri olan, 21. yüzyıl bizim yüzyılımız olacak, belirlemesi yerine, gerçekçi belirlemelere yönelmek, kendi Kopernik devrimini yapmak yerinde olur.