Şuanda 259 konuk çevrimiçi
BugünBugün4957
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12681
Bu ayBu ay12681
ToplamToplam10481105
Öcalan'ı anlamak bu kadar zor mu? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 21 Ekim 2013 20:45


Öcalan’ın tutumu, akrabalarına ve BDP’lilere söyledikleri, yaptığı açıklamalar ve genel olarak çözüm sürecindeki rolü hakkında her şekilde konuşuluyor ve yazılıyor.

“Öcalan çözümde ısrarlı”, KCK ile Öcalan arasında fark var mı, varsa nedir?” ve benzeri konular hakkında çözüm yanlısından karşıtına, sürece taraftar olandan olmayanına kadar herkesin katıldığı bu tartışma bazen insanı hayretler içinde bırakıyor. Farklı görüşler kolayca kör döğüşü haline dönüşebiliyor. Çok ve boş konuşmanın örneklerini fazlasıyla görüyoruz.

Bu ortamda bazı insanların bugün söylediklerini kısa süre sonra unutmaları ve bambaşka görüşler savunmaları olağan bir durum haline geliyor.

Her konuda Öcalan’ı övmekten başka sermayesi bulunmayan bazı Kürt ve Türk devrimcileri önce, “süreç Öcalan’ın insiyatifinde gelişiyor” diyorlar, kısa süre sonra da sürecin yürümediğinden ve hatta sonuna yaklaştığından söz ediyorlar.

Öcalan’ın insiyatifi nasıl kırıldı ya da gerçekten zannedildiği gibi büyük bir insiyatifi var mıydı diye sormak akıllarına gelmiyor ya da konunun bu yanı oto-sansür alanına giriyor.

Konuyla ilgili olarak düşünülmesi gereken ilk husus, Öcalan’ın içinde bulunduğu konumdur. Öcalan’a taraftar olanlar da karşı olanlar da onu sanki Kandil’de ya da her çeşit bilgiye ulaşma imkanının bulunduğu başka bir ortamda yaşıyor gibi değerlendiriyorlar.

İstediğiniz bilgiye ulaşırsınız ve yaptığınız değerlendirmeyi de açık olarak herkesi iletirsiniz. Normalde böyle olur ama Öcalan bu konumda değildir.

Öcalan, bir adada esir durumundadır. Bilgi edinme imkanları kısıtlıdır ya da bu imkan her zaman hükümetin isteğine göre ayarlanabilir. Ziyaret konusunda da aynı belirleme yapılabilir. Avukatlarıyla uzun zamandır görüşemiyor. Öteki ziyaretçiler konusunda ise hükümet seçmecidir. Kime kızmışsa göndermiyor, “sen gidemezsin, öteki gitsin” diyor. Bazen bu ziyaret bile kesiliyor. “Koster bozuk”, “hava muhalefeti var” ya da “Öcalan disiplinsizlik nedeniyle hücre cezasına çarptırıldı, bu süre içinde ziyaret mümkün değildir” denilebiliyor.

Öcalan’ın dışarısıyla yaptığı her çeşit haberleşmenin hükümet denetiminde olduğunu normalde belirtmek gerekmez ama sürekli unutulduğu için belirtmek gerekiyor.

Kendisine gelen mektuplar, yazıp dışarıya gönderdiği yazılar, ziyaretçileriyle konuşmaları sürekli denetleniyor.

Bu durumdaki bir insanın her kelimeyi dikkatli kullanması, hükümeti ve devleti açıkça karşıya almaktan kaçınması gerekir. Aksi durumda –bir dönem olduğu gibi- dışarıyla bağlantısı kesiliverir. Hükümetin bunun için gerekçe bulması hiç de zor değildir.

Öcalan’ın Kandil’de değil de İmralı’da olduğunu düşünürseniz; Kandil, BDP ve Öcalan’ın üslupları arasındaki dozaj farklılığına şaşırmazsınız.

Hükümetin Öcalan’dan taleplerinin hangi boyuta ulaşabileceğini açlık grevleri de gösterdi. Grevin ilerleyen günlerinde her an grevcilerden bazılarının sağlık durumunun kötüleşmesi hatta ölmesi bekleniyordu. Bu günlerde Erdoğan, Öcalan’ın idamı konusunu gündeme getirdi. Nereden çıktı bu konu diye sorabilirsiniz. Normalde bu tür konuları Devlet Bahçeli gündeme getirirdi ve konunun konuşulacağı bir ortam da mevcut değildi. Sahi nereden çıkmıştı bu konu?

Erdoğan dolaylı biçimde Öcalan’ı tehdit ediyordu. Nitekim kısa süre sonra da Öcalan’dan açlık grevlerine son verme çağrısı geldi ve grevler sonlandırıldı.

MİT vasıtasıyla hükümet ile Öcalan arasında ne konuşuldu, bilmiyoruz, ancak tahmin edebiliriz. Muhtemelen Öcalan hükümetin kendisinden istediği gibi bir çağrı yapmaya yanaşmadı ve bunun üzerine de hükümet onu tehdit etti.

Ayrıntıları bilmiyoruz ama bu durum hükümetin tehdit konusunda işi nereye kadar vardırabileceğinin örneğidir.

Sürekli olarak tek yönde düşünülüyor: Öcalan mesajlarını kamuoyuna iletmek için hükümetin kanallarını kullanıyor. MİT bu konuda aracılık yapıyor. Bu durumda ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olan, tecrit koşullarında yaşayan Öcalan mesajlarını Kürtlere ve genel olarak kamuoyuna iletebiliyor.

Bu düşünce doğrudur ama tek yönlüdür.

Unutulmaması gerekir ki, kullanma ilişkisi daima iki yönlüdür. Karşısındakini kullanmadan kullanılan kişi ya da kurum ancak aptal olarak adlandırılabilir. Aptalı kullanarak da pek bir yere varamazsınız. Normal ilişki, iki tarafın da kendi çıkarları doğrultusunda birbirini kullanmasıdır. Bu kullanma eşit düzeyde olmayabilir ama her durumda iki yönlü kullanma söz konusudur.

TC devleti ve AKP hiçbir durumda aptal yerine konulmamalıdır. Politikada karşısındakini aptal yerine koyan, sadece kendi aptallığını sergiler.

Devletin ve AKP’nin Öcalan’dan istekleri var ve arada ayrıntılarını bilmediğimiz sıkı bir pazarlık söz konusudur. Hükümet avantajlı durumunu kullanarak sık sık sözünü tutmuyor. Vaatlerde bulunuyor ama yapmıyor ya da eksik olarak yerine getiriyor. Bu durumu Öcalan ile görüşen değişik kişilerin sonraki beyanatlarından anlamak mümkündür. Anlaşıldığı kadarıyla Öcalan onlara durumu anlatıyor, onlar da kamuoyuna aktarıyorlar.

Devlet ve AKP, Öcalan’ın Kürt hareketi içindeki konumunun zayıflamasını istemez.

Bunu istemesi aptallık olur. Öcalan esir durumundadır. Ona yapılabilecek baskı aynı oranda Kandil’e ve BDP’ye uygulanamaz.

Hükümetin baskı olanaklarını azaltmak için hem Öcalan “koşullarının değiştirilmesini” istiyor, hem de KCK ve BDP onun serbest bırakılmasını, en azından ev hapsine çıkarılmasını istiyorlar.

Hükümet ne yaptı? Öcalan’ın koşullarını iyileştirdi! Daha geniş bir hücreye alındı, televizyonu yenilendi! Bu kadar, gerisi yok…

Öcalan elinde bulunduğu ve Kürt hareketi içinde de ön planda olduğu sürece hükümetin süreç konusunda çözücü adım atacağını sanmıyorum. Bazı adımlar atacak, atıyor da… Hükümet çözüme karşı değil, çözüm istiyor, ama kendi çözümünü istiyor; karşılıklı anlaşarak varılacak çözümü değil…

KCK’nin tutumunun Öcalan’dan farklılaşması, BDP’nin üslubunun sertleşmesi aynı zamanda hükümet için tehlike çanlarının çalması demektir. Ellerindeki büyük kozun önemi azalmaktadır. Bu durumda beklenmedik bazı hamleler yapmaları pekala beklenebilir.

Beklenebilir demekle yetiniyorum.

Sürecin ilerlemesi konusunda insiyatif bir süreden beri hükümettedir. Başlangıçtaki durum tersine dönmüş gibidir ve başlangıçta da yapılan hesap zaten buydu. Hükümet yerel seçimlerin hemen öncesindeki Newroz günlerinde muhtemelen bilmem kaçıncı reform paketini açacak ve ortalığı yumuşatmaya çalışacaktır. Ardından cumhurbaşkanlığı seçimi var ve muhtemelen başka bir paket daha açılacaktır.

Çözüm süreci başlarken, ateşkes yapılırken, söz konusu olan “geniş misakı milli” saptaması temelinde Türkiye ile Kürt hareketinin birlikte yükselmesiydi. Bu birlikte yükselmenin fazla sürmeyeceğini o zamanki yazılarda belirtmiştim, ama tahminimden kısa sürdü. Gerçi belli olmaz… AKP’nin çözüm konusunda uzun vadeli bir planının bulunmadığı malum, duruma göre plan geliştiriyor. Çıkarına uyarsa ortamı yeniden yumuşatmaya yönelebilir.

Değişik ihtimaller bulunuyor. Önemli olan, değerlendirme yaparken, Öcalan’ın hangi konumda bulunduğunu dikkate almaktır. Bu dikkate alınmadan yapılacak değerlendirmeler önemli oranda sakatlanma tehlikesiyle karşı karşıyadır.