Şuanda 245 konuk çevrimiçi
BugünBugün4946
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12670
Bu ayBu ay12670
ToplamToplam10481094
sosyal emperyalizme ne oldu? (2) PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 19 Aralık 2013 19:13


Sosyal emperyalizme ne oldu? -2-

 

SSCB ve onunla yakın ilişki içindeki ülkeler içir sosyal emperyalizm kavramı genellikle şöyle savunulurdu:

Bu ülkelerde özel mülkiyet yoktu ama kolektif kapitalizm vardı. Buna devlet kapitalizmi adı da verilebilirdi. Devlete hakim olan kesim devlet işletmelerinde işçilerden elde edilen artı değere el koyardı. Klasik burjuvaziden ve kapitalizmden farklı olan yanı, bu sistemde özel mülkiyetin bulunmamasıydı.

Devlet kapitalizmine yönelik olarak değişik örnekler gösterilirdi. En yaygın kullanılan örnek, sosyalist ülkelerdeki yönetici kesimin değişik ayrıcalıklara sahip olmasıydı.

Bu görüşe karşı da değişik eleştiriler getirilmiş ve sosyalist ülkelerde bürokrasiden söz edilebileceği ama bunun burjuvazi olmadığı savunulmuştu.

Kapitalizmin ve burjuvazinin önemli bileşenlerinden birisi olan miras hakkı sosyalist ülkelerde bulunmuyordu ya da oldukça kısıtlıydı. Önemli birikim yapmış olsanız bile bunu miras olarak devredebilmek mümkün değildi.

1989-1991 döneminde sosyalist bloğun dağılmasının ardından, sosyalizmden sonra gelen kapitalizmde az sayıda kişi büyük bir hızla zenginleşti. Sosyal emperyalizm teorisine göre önceki kolektif kapitalizmden, gelişmiş kapitalist ülkelerde de mevcut olan başka bir tip kapitalizme geçilmişti.

Gerçekten öyle miydi acaba?

Sosyalist ülkelerin dağılması sürecinde burjuvazi büyük bir hızla yeni mi oluşmuştu, yoksa eskiden beri var olan bu sınıf daha farklı bir ilişkiler sistemine mi geçmişti?

Bu sorunun cevabı, sosyal emperyalizm var mıydı, sorusunun da cevabı oluyordu.

Eğer burjuvazi devlet kapitalizminden başka bir kapitalizme geçmiş ise, kendisine sosyalist denilen ülkelerde sistemin çözülmesinden daha önce de burjuvazi iktidardaymış demekti.

Bunu nasıl anlayabilirdiniz ya da sosyalist ülkeler dağılmadan önce iktidarda burjuvazinin bulunup bulunmadığını nasıl anlarsınız?

Bunun için uygun bir ölçme yolunun bulunması gerekir. Almancada buna Operationalisierung deniliyor. Bir teori var, bunun için ölçüm yapılması gerekiyor ve bunu nasıl yaparsınız?

Şöyle bir yol izleniyor:

Çekoslovakya, Macaristan ve Polonya’da 1988 yılında –yani sistemin çözülerek dağılmasından bir yıl önce- politik, ekonomik ve kültürel alanda sorumlu pozisyonlarda bulunanlar, beş yıl sonra yani 1993 yılında ne yapıyorlar?

Eğer çözülmeden önce de burjuvazi iktidarda ise, özellikle politik alanda sorumlu olanların çözülmeden sonra da büyük oranda bu konumlarını korumaları ve klasik denilebilecek kapitalizmde ön planda bulunmaları gerekir.

Ne ki, araştırma sonucu hiç de böyle çıkmıyor.

Yukarıda sayılan üç ülkede 1988 yılından beş yıl sonra daha önce politik sorumlu olanların ancak yüzde 39,3’ü, kültürel alanda sorumlu olanların yüzde 44,2’si, ekonomik alanda sorumlu olanların ise yüzde 70,7’si konumlarını koruyabilmişler ya da klasik denilebilecek kapitalizm içinde öncekine uygun üst pozisyonda yer alabilmişler.

Bu ülkelerde politik sorumluların ortalama olarak yüzde 20’si erken emekli olmuş daha doğrusu edilmiş. Kalan yüzde 40’in konumu oldukça kötüleşmiş ve ancak yüzde 39’u yeni kapitalizmde şirket yöneticisi, üst düzey çalışan vb. gibi işlerde kalabilmişler.

Daha önce ekonomik alanda sorumlu olanların (kombina yöneticisi gibi) neredeyse yüzde 71’i yeni kapitalizmde de konumlarını korumuş.

Bu rakamların nasıl yorumlanması gerekir?

Araştırmadan iki sonuç çıkıyor:

Birincisi: politik sorumlular eski konumlarını büyük oranda kaybediyorlar. Bu sonuç, bir çeşit kapitalizmden ötekine, bir çeşit burjuvaziden ötekine geçilmediğini gösteriyor.

İkincisi; dağılan sosyalist ülkelerdeki klasik zenginleşme yolu devlet kaynaklarının yağmalanmasıdır ve bunu en iyi bilen de eski ekonomik yöneticilerdir. Bu yöneticiler aynı zamanda ülkeye akan yabancı sermayenin de aradığı insanlar durumundadır, çünkü ekonomiyi iyi bilmektedirler.

Bu araştırma Orta Avrupa ülkeleri için geçerlidir. Doğu’ya doğru gidildikçe konumunu koruyan politik yöneticilerin oranı da artmaktadır. Bu durumu bu ülkelerde önemli bir muhalefet olmamasına bağlamak gerekir. Orta Avrupa’daki sosyalist ülkelerde önemli bir muhalefet vardı ve özellikle kültürel alanda bu muhalefet eski kadroların yerini aldı.

Devlet kaynaklarının büyük hızla yağmalanması –merkeziyetçi ekonomide başka türlü zenginleşemezsiniz- oligarkların ya da süper zenginlerin de aynı hızla ortaya çıkmasına neden oldu.

Yukarıda sıraladığım verileri Capitalism with a Comrade’s Face (Budapeşte 1998) (Yoldaş Yüzlü Kapitalizm), Post-Kommunismus, Prokla 1998, Sayı 28’de bulabilirsiniz. Yaklaşık on referans daha verebilirim ama sanırım bu kadarı yeterlidir.

Bulgaristan’da Sosyalizmden Kapitalizme Geçiş konusu politik bilimler fakültesini bitirirken vermek zorunda olduğum tez çalışmasının konusuydu. Rakamları ve kaynakları da oradan yazıyorum.

Bu tez daha sonra kitap olarak yayınlandı:

Politischer Kapitalismus als Begriff der Transformationsforschung: Beispiel Bulgarien (VDM Verlag)

Bulgaristan sosyalizmden kapitalizme geçişte yağmacılığın sınır tanımadığı ülkelerden bir tanesidir. Sosyalist ülkelerdeki ilk çevre muhalefeti de bu ülkede ortaya çıkmıştır.

Nüfusları az olduğu için ayrıntılı araştırmaya da uygun olan Orta Avrupa’nın eski sosyalist ülkelerinde ortaya çıkan sonuçlar, bu ülkelerde sistem değişikliği olmadan önce burjuvazinin iktidarda olmadığını gösteriyor.

1989 öncesinde küçük üreticiliğin görece serbest olduğu Macaristan’da bile, küçük üreticilikten gelişerek burjuvalaşabilmiş olanlar 1989 sonrasındaki burjuvazinin ancak yüzde ikisini oluşturmaktadır.

Reel sosyalist ülkeler dağıldıktan bir süre sonra sosyal emperyalizm tezi de dağıldı, savunulabilecek tarafı kalmadı. Eski savunucuları bir zamanlar neyi savunduklarını unutmayı tercih ettiler.

Sosyal emperyalizm tezinin yerini revizyonizm belirlemesi aldı.

Yazının son bölümünde sosyal emperyalizm tezinin bizde neden fazla yandaş bulduğu ve daha sonra yaşanan değişimi anlatmaya çalışacağım.

Arnavutluk Emek Partisi ya da Enver Hocacılar’ın dünya çapında etkisi ve yandaşları azdı. Tahmini bir belirleme yapacağım ama fazlasıyla yanlış olduğunu da sanmıyorum:

Arnavutluk dışında en kitlesel AEP yandaşı hareket bizde idi (Halkın Kurtuluşu)…

Arnavutluk ve Türkiye dışındaki bütün AEP yandaşlarını toplasanız, Türkiye’deki kadar yapar mıydı; sanmıyorum…

 

Not: Bizdeki durumla ilgili yarın yazacağım.