Şuanda 97 konuk çevrimiçi
BugünBugün4858
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12582
Bu ayBu ay12582
ToplamToplam10481006
Ortadoğu politikası PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 27 Aralık 2013 19:56


Ortadoğu’daki politikadan değil, Türkiye’ye iyice bulaşan Ortadoğu politikasından söz edeceğim. AKP iktidarı altında artan oranda Ortadoğululaştık. Bu ülkede eskiden de hava atmak, görünürdekiyle gerçekteki arasında önemli farklılık vardı. Şimdi bu farklılık iyice artmış durumdadır.

Bir yandan hepsi Müslümandır, Allah korkusuyla hareket ederler. Diğer yandan ise herkes bilir ki, bu kesim malı götürmektedir. Her köşeden kadınları başörtülü, dini bütün zenginler fışkırıyor. Yolsuzluk, hırsızlık, eskiden de vardı; bir süreden beri ise hesaplanamayacak oranda artmış durumdadır.

Eskiden de iktidara gelenler değişik oranlarda malı götürürlerdi. AKP iktidarı altında ise deveyi hamuduyla götürmek derecesine ulaşıldı. Polis de bizden yargı da bizden mantığıyla son derece pervasızlardı.

Politikanın yapılış tarzı da değişti. Aynen Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi… Önce istifinizi bozmadan “komplo yapılıyor, hedef benim, iddialar gerçek dışı” dersiniz. Bir hafta sonra da kabinenin neredeyse yarısını değiştirmek zorunda kalırsınız.

Kanun devleti filan dersiniz, hemen ardından yasaları işinize geldiği gibi değiştirir; kolluk güçlerinin savcıların taleplerine uymamalarını sağlarsınız.

Yasama-yürütme-yargı adı altında kuvvetler ayrılığı zaten eskiden beri içinize sinmemiştir.

Burada belirteyim; reel sosyalist ülkelerde de kuvvetler birliği söz konusuydu. Kendinize karşı yapılan haksız bir uygulamadan istediğiniz kadar şikayetçi olun, daha yukarıdaki istemiyorsa hiçbir şey yapamazdınız.

Yasama ve yürütmenin birliği zaten Marx’tan beri vardır. Bu iki gücü denetimine alanın yargıyı da kendine uydurması pek zor olmaz.

Almanya Komünist Partisi’nin önde gelen isimlerinden Robert Steigerwald eskiden beri sosyalizmde güçler ayrılığını savunur ve bu nedenle de sık sık oportünist olmakla eleştirilir.

Neyse devam edelim…

Ortadoğu’da önce her şeyi reddetmek, ardından da adım adım kabullenmek zorunda kalmak çok yaşanmış bir süreçtir.

Herkese yönelik türlü çeşitli suçlamalar üretebilirsiniz ama ısrarla sorulan, “Bu kadar para nereden çıktı?” sorusuna cevap veremezsiniz.

Kürtlerin bir bölümü ise ayrı bir alem…

“Eyvah çözüm süreci ne olacak? Hükümet yıpranmasın, çözüm tehlikeye girer”den başka dertleri yok gibi…

Bu şekilde çözüm sürecinin de itibarını düşürdüklerinin farkında değiller anlaşılan…

Kandil’den gelen açık mesajları bile anlamakta zorlanan, iyice ikna olmak için İmralı’dan uygun işaret bekleyen bu anlayışla nereye kadar gidilebilir ya da rakibin oyunlarına her zaman açık olunmaz mı; doğrusu sorulmaya değer…

Ortadoğu bugüne kadar hiç çatışmanın çözüme ulaşamamış olduğu bir alandır. Yıllardır karşılıklı savaşılır, karşılıklı esilip gürlenir; dün dost olan bugün düşman olur, ardından yeniden dost olur ve yıllar da böyle geçer.

Ortadoğu’da çözülmüş tek sorun gösteremezsiniz.

Filistin sorununun durumu yıllardan beri ortada…

Bugün artık fiili olarak iki Filistin bulunuyor: El Fetih’in Filistin’i ve Hamas’ın Filistin’i…

El Fetih bir zamanlar Filistin’in tek örgütüydü. İsrail ona karşı Hamas’ı destekledi, ardından Hamas güçlenince onunla düşman oldu, ama El Fetih ile yakınlaştı.

Politikalar sürekli aynı…

Kürt sorunu da yıllardan beri çözülemedi.

Fiilen iki Kürdistan bulunuyor: Barzani’nin Kürdistan’ı ile PKK’nin Kürdistan’ı ya da Güney Kürdistan ile Kuzey ve Batı Kürdistan…

Türkiye bir zamanlar İsrail’in uyguladığı politikayı uyguluyor ve Barzani’yi destekliyor.

Politikadan hiç anlamayan tipler de “Dün Barzani’ye aşiret reisi diyordun, şimdi nasıl dost oldun” diye soruyorlar.

Dostluk ne kelime! Türkiye’nin Almanya’dan sonra ticaret hacminin en yüksek olduğu ülke Güney Kürdistan… Bu alandaki petrolün Türkiye üzerinden dünya piyasasına ulaşmasıyla birlikte ticaret hacmi daha da artacaktır…

Kürdistan Ulusal Kongresi bile toplayamayan Ortadoğu Kürtlerinin birleşik bir politika belirlemesi hayli zordur. Ortak politika belirlendiği zaman ise bunun bozulması her an mümkün durumda olabilecektir.

Türkiye’ye dönersek…

Ona buna laf yetiştirmek, konuyu dağıtmaya çalışmak, iyi polis-kötü polis rollerine sarılmak artık fayda etmiyor.

Hep aynı soru soruluyor: bu kadar para nereden çıktı?

Yakında Erdoğan ve yandaşı bütün bakanların aileleriyle birlikte mal varlıklarını açıklamaları ve bu serveti nereden bulduklarını açıklamaları istenecektir.

Kişi istediği kadar bağırıp çağırabilir, komplolardan, hatta hızını alamayıp emperyalizmin oyunundan falan söz edebilir ama soru değişmeden kalır: bu serveti nereden buldun?

Aklıma eski Halep valisinin açıklaması geliyor:

İç savaş öncesinde bu zatın maaşı ayda 500 Dolar imiş…

Sekiz tane Mercedes arabası varmış…

Yabancı bir gazeteci sormuş, bunları nasıl aldınız, diye…

Yerli gazeteci soramaz, haddine mi düşmüş!

“Maaşımdan biriktirdim, aldım” demiş!

Dünyada ne becerikli insanlar var, öyle değil mi?

İnsaflı davranalım ve bir Mercedes’in Suriye’deki fiyatının 50 bin Dolar olduğunu  varsayalım…

Bu durumda vali beyin kaç ay hiç para harcamadan maaş biriktirmesi gerektiğini hesaplamayı size bırakıyorum…

Dünyada politikayla yüzsüzlüğün en fazla iç içe girdiği yer Ortadoğu’dur…

Kimin kimi ne zaman vuracağının, eski kadim dostların bir gecede düşman oldukları yer Ortadoğu’dur…

İstifa etmek zorunda kalan bakanlar Başbakana veryansın ediyorlar, Başbakan da onları suçlayıcı konuşmalar yapıyor…

Bunların bir bölümü dikkat dağıtma, hedef şaşırtma çabasıdır; bir bölümü de gerçektir.

Suistimallerin bir bölümü ortaya çıkmış ve ortaklık bozulmuştur…

Bunun arkası şu veya bu oranda gelecektir…

2013 yılında iktidarın kimyası önce Gezi ile ardından da yolsuzluk ithamlarıyla bozuldu…

İktidarda kalmayı sürdürebilirler ama bu tahribatı gideremezler…