Şuanda 271 konuk çevrimiçi
BugünBugün5231
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12955
Bu ayBu ay12955
ToplamToplam10481379
Paris cinayetleri PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 15 Ocak 2014 07:18


Paris’te üç Kürt kadının öldürülmesiyle ilgili olarak kaset ve dosya yayını başladı. Yayınlarda MİT’in bu işin içinde olduğu, cinayet zanlısı Ömer Güney’in MİT elemanı olduğu ortaya konuluyor.

MİT ile hakkında epeyce kanıt bulunan cinayet zanlısı arasında ilişki olduğu açık olmakla birlikte, garip bir ilişki var.

Öncelikle şunun düşünülmesi gerekir:

Ömer Güney, kendi adıyla, kasette iki MİT elemanı olduğu söylenilen kişiyle konuşuyor ve Sakine Cansız ile diğer Avrupa’daki KCK sorumlularından bir bölümün nasıl öldürülebileceğini anlatıyor.

Hiçbir gizli istihbarat örgütü böyle bir kaset çekmez.

İstihbarat örgütleri hiçbir olaya sahip çıkmazlar, sadece onların yaptığı tahmin edilir, o kadar…

Dolayısıyla bu kasetin garip bir kaset olduğunu belirtmek gerekir.

Bence MİT sorumlularının imzalarının da bulunduğu yazı daha önemli bir özellik taşıyor. Kasetteki gibi kişi kendi adıyla değil kod adıyla belirtiliyor (Kaynak). Bu Kaynak’ın, Sakine Cansız’a karşı eylem yapılması da belirtildiğine göre, Ömer Güney olduğu anlaşılıyor.

Anlaşıldığı kadarıyla MİT işin içindedir ama bu arada başkaları da devreye girmiş ve Ömer Güney ile birlikte yayınlanan kaseti yapmışlardır.

Eylemciyle kaset yapmak ve burada ne yapılacağının açık olarak anlatılması, başka hedeflerden söz edilmesi bir istihbarat teşkilatının yapacağı iş değildir.

Kimin eli kimin ve ne oranda cebindedir, bilmiyoruz ama hatların karıştığı belli oluyor.

MİT’in cinayetlerdeki sorumluluğunu reddetmesi normaldir.

Burada sorun sadece çözüm süreci değildir… TC devleti resmi bir kuruluşu aracılığıyla başka bir ülkede, Fransa’da cinayet işlediğini kabul edemez. Yapmış olsa bile kabul edemez… Ortaya çıkan kanıtlar birleştirilerek onun yaptığı düşünülebilir ama kendisi resmen kabul edemez.

Bekleyelim bakalım, daha neler çıkacak…

Burada sürekli olarak hayret ettiğim bir noktayı belirtmeliyim.

Paris’te cinayetlerin işlendiği büronun çevresi kameralarla doludur. Doğu ve Kuzey garlarının bulunduğu bu bölge aynı zamanda uyuşturucu ticareti de içinde bulunmak üzere değişik suçların işlendiği bir bölge olduğu için kameralarla donatılmıştır.

Ömer Güney’in bunu bilmiyor olması mümkün değildir.

Cinayetlerin yaklaşık hangi saatte işlendiği cesetlerin soğuma derecesinden, kanın pıhtılaşma durumundan çıkarılabilir. Az çok polis romanı okumuş herkes de bunun böyle olduğunu bilir. Başka bir deyişle cinayetin yaklaşık hangi saatte işlendiği yarım saat kadar bir hata payıyla bulunacaktır. Kameralardan o saat öncesinde kimin binaya girdiği ve çıktığı da görülebileceğine göre, Ömer Güney’in katil zanlısı olarak yakalanmasında şaşılacak yan yoktur.

Şaşılacak olan, kaçmak için en az birkaç saat zamanı olmasına karşın kaçmamış olmasıdır.

Bilinçli olarak kaçmıyor, öyle görünüyor.

Nedeni ancak tahmin edilebilir.

Kişinin hayatının en fazla güvende olacağı yer Fransız hapishanesidir.

Dışarıda kalırsa olayda parmağı olan şu ya da bu kesim tarafından infaz edilmekten çekiniyor.

Kuşkusuz bu bir tahmindir, yanlış olabilir ama neden kaçmadı sorusuna verilebilecek başka bir cevap da bulunmuyor.

Biraz geriye gidelim…

MİT’in Paris’te başka icraatları da vardır.

Yıllar önce ASALA militanları Türk diplomatlarına yönelik eylemler yapardı ve güçlü bir Ermeni lobisinin bulunduğu Fransa’dan da destek görürlerdi. Bu dönemde Fransa’da Ermeni soykırımı anıtları da açıldı.

Bu anıtlardan bir ya da iki tanesi bombalandı… ASALA sorumlularına karşı ölümle biten bazı eylemler de yapıldı.

Bu eylemlerden yıllar sonra –yanlış hatırlamıyorsam Milliyet gazetesinde- konuyla ilgili bir yazı dizisi yer almıştı. Tarihi hatırlamıyorum ama yazıların içeriklerini hatırlıyorum.

Yazı dizisinde söyleşi yapılan, kimliği açıklanmayan ama emekli bir MİT elemanı olduğu belli olan kişi; ASALA’ya yönelik eylemlerde Abdullah Çatlı ve ekibinin rolü bulunmadığını anlatıyordu. (O dönemde devletin Avrupa’daki değişik eylemler için MHP’lileri kullandığı basında yer almıştı.)

Paris’te bir ASALA sorumlusu istasyona gitmek için taksi çağırdıktan sonra  bavulunu almak için dairesine kadar çıkan iki kişi tarafından öldürülmüştü.

Diğer olay ise hayli ilginçti.

MİT bir ASALA sorumlusunu buluyor ve suikast düzenlemeye karar veriyor. Plan şöyle: Kişi, yanında iki korumasıyla birlikte (bunların da örgüt elemanları oldukları tahmin ediliyor) sokakta yürürken infaz edilecek… Üç kişi de öldürülecek…

Eylemi yönetecek olan eleman bir duvarın önünde gazete okuyor olacak, silahlı iki kişi ise yolun öteki tarafında bekleyecek… Gazete okuyanın gazetesini katlaması, eylem emri anlamına gelecek…

Beklenen kişi yanında iki muhafızıyla birlikte görünüyor, yürüyerek geçiyorlar ama eylem işareti verilmiyor.

Söyleşi yapılan kişi suikastın neden yapılmadığının gerekçesini şöyle açıklıyordu: O iki kişi örgüt elemanı değil, polisti. Fransa’da polis öldürmek büyük sıkıntıya neden olurdu.

Gazeteci, polis olduklarını nereden anladınız, diye soruyor.

Sorumlu kişi alışveriş yapmıştı ve paketleri kendisi taşıyordu. Yanındakiler örgüt elemanı olsalardı, onların taşıması gerekirdi, böyle olmadığına göre demek ki değildiler. Sivil polistiler.

Fransa’da polis öldürülmesi Türkiye ile Fransa arasında diplomatik krize yol açacağı için eylem yapılmıyor.

MİT elemanı sonuç çıkarıyor ve yaklaşık şöyle diyordu: Profesyonel bir elamanla Abdullah Çatlı gibi devşirme elemanların arasındaki fark bu gibi durumlarda ortaya çıkar.

Otuz yıldan beri durum pek değişmemiş… Avrupa eylemlerinde yine sağcılar kullanılıyor, MİT ya da başka bir gizli devlet kuruluşu doğrudan işin içine girmiyor.

Ömer Güney’in Paris’teki KCK yandaşları arasında yükselmesi, itimada şayan bir kişi durumuna gelmesi ve böylece de Sakine Cansız ile doğrudan ilişki içinde olabilmesi, Paris’teki büronun yanı sıra Paris yakınlarındaki önemli bir derneğin anahtarının da kendisinde bulunması nasıl açıklanabilir?

Ömer Güven o derneğe girip, üye fişlerinin fotoğraflarını çekip “ilgili yere” gönderiyor. Fotoğrafların bulunduğu dosyayı siliyor ama Fransa polisi silinmiş dosyayı tekrar buluyor.

Her yapıya polis sızabilir, mümkündür ve çok sayıda örneği vardır. Ne ki, Ömer Güney konusunda söz konusu olan, kendisi hakkında herhangi bir araştırmanın yapılmamış olmasıdır. Çok ilginç ama durum böyle… Kişinin facebook sayfasına bakılsa bile sağcı olduğu anlaşılacak ama bu bile yapılmamış…

Ömer Güney’in profesyonel bir eleman olmadığı belli oluyor. Profesyonel bir eleman böyle açık vermez…

Ömer Güney Fransızca biliyor, yürüyüşlere katılıyor, dernek üyesi Kürtlere çevirmenlik konusunda yardımcı oluyor ve Fransa’da ilticacı olan Sakine Cansız’ın iki yılda bir yapması gereken iltica pasaportunun uzatılması işlemde bile rol oynuyor.

MİT sorumlularının imzasının bulunduğu kağıtta bu durum açıkça belirtiliyor. Kaynak olarak adlandırılan Ömer Güney hem birçok ilişkiyi öğrenebilecek duruma gelmiş ve hem de Cansız’ın pasaport işlemlerinin yapılmasını bile gerçekleştirmiş.

MİT bu başarısıyla ne kadar öğünse azdır ve üstelik Ömer Güven’in tek Kaynak olduğu da düşünülmemelidir. Güven kazanmanın hiç de zor olmadığı böylesi bir ortamda başka Kaynaklar da mutlaka vardır.

1982 yılının ilk aylarında politik iltica başvurum hemen kabul edilip gerekli dökümanları aldığım zaman oradaki arkadaşların söyledikleri bir şey vardı: “Oturma kartını yıpranmasın diye naylonla kaplatacak isen, bu işi sakın Strassbourg St. Denis’de postane önündeki kişilere yaptırma, hepsi polistir.”

Strassbourg St. Denis Türklerin yoğun bulunduğu semtin adıydı ve o yıllardaki Türkiyeli sayısı şimdikiyle karşılaştırılamayacak kadar azdı. O dönemde bile MİT faaliyetini yürütüyordu ve doğrusu iyi yere tezgah açmıştı.

Çevrelerinde ne olup bittiğine birazcık dikkat edenler buna düşmüyordu, o başka…