Şuanda 491 konuk çevrimiçi
BugünBugün6017
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13741
Bu ayBu ay13741
ToplamToplam10482165
Marksizm ve kaybolan gelecek (2) PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 08 Mayıs 2014 19:36


 

Bu bölümde yaşanmış sosyalizmle ilgili olarak Marksistlerin tarihten kaçma yolları üzerinde duracağım.

Bunlardan en bilineni, saf teoriye ya da Marx’a dönmektir.

Açıkça söylenilmese bile Lenin ve Stalin ile Marksist teori bozulmuş, özünden uzaklaştırılmıştır. Bu nedenle kaynağa dönülmesi gerekir.

Tarihselciliğiyle öğünen bir teorinin bir bölüm yandaşının tarihin önemli bir kesimini atmaları hem gariptir hem de trajik…

Bu yaklaşımın İslam tarihinin bazı yorumcularının yaptığıyla aynı olduğuna dikkat etmek gerekir.

Onlara göre de Muhammed’in ölümünden ve özellikle dört halife devrinden sonra gerçek islamdan uzaklaşılmıştır. Gerçek İslam için öze yani islamın ilk zamanına dönülmesi gerekir.

İslamın ilk zamanının üzerinden 1400 yıl geçmiş ve siz bu tarihin çok büyük bir bölümünü dikkate almadan ilk zamana dönerek ya da “temiz teori”ye dönerek ileriye gidebileceğinizi sanıyorsunuz.

Buradan hiçbir sonuç çıkmaz.

İlk dönemin teorisinin hayata uygulanmasını ve alınan sonuçları irdelemek yerine onları yok saymakla bir yere gidemezsiniz.

Tarihten ikinci kaçış yolu, “yaşanmış olan sosyalizm değildi” saptamasıdır.

Evet, yaşanmış olan marksist sosyalizm değildi, burası açıktır.

Marksist sosyalizm kapitalist ülkelerde devrimlerin azçok zamandaş olacağından hareketle, sosyalizm ile kapitalizmin birlikte yaşamasını öngörmez. Marksist sosyalizmde sosyalizm rakipsizdir ve sosyalizm teorisi de buna göre kurulmuştur.

20. yüzyıl başında ise tarih başka türlü gelişmiş ve ilk sosyalist ülke kapitalist ülkelerle çevrilmiş olarak yaşamak zorunda kalmıştır.

Buna sosyalizm demeyebilirsiniz…

Ne ki, bu şekilde sorunu çözmüyorsunuz, başka bir soruna kaçıyorsunuz.

O başka sorun şudur: marksist sosyalizm teorisinin doğru olduğunu nereden biliyorsunuz?

1848’de Komünist Manifesto’nun yayınlanmasını başlangıç olarak alırsak,  166 yıldır marksist sosyalizm örneğini görmek mümkün olmamıştır. Pratiği olmayan bir teorinin doğruluğunu akıl yürütmenin dışında neye dayanarak savunuyorsunuz?

Bu teorinin bugüne kadar uygulanamamış olmasından hareketle bu teorinin yanlış olduğu savunulamaz, ama doğru olduğu da savunulamaz. Durum belirsizdir ya da burada “bilimsellik” sona erer.

“Yaşanmış olan zaten sosyalizm değildi” saptamasını yaptığınızda sizi daha ağır bir soru beklemektedir.

Son kaçış yolu, geriye dönüş saptamasıdır. Buna göre, sosyalizm dünya çapında ağır basmadığı sürece geriye dönüş her zaman mümkün olacaktır. Buradan hareketle sosyalist ülkelerin çözülmesi de açıklanmış olur: geriye dönülmüştür.

Burada da sıkıntı yaratacak iki soru vardır:

Birincisi: Neden bütün ülkelerde geriye dönülmüştür, sorusunun cevaplandırılması gerekir. Bazı ülkelerde dönülseydi, bu durum anlaşılabilirdi, ama bütün ülkelerde geriye dönüş olmuştur.

İkinci soru ilkinden daha önemlidir. Sosyalist ülkelerin tümünde geriye dönüş birbirine benzer özellikler gösteren dönemde gerçekleşmiştir. Bu bir rastlantı mıdır?

Geriye dönüş saptamasını yapanların böyle bir soruyu sorabilmeleri mümkün değildir, çünkü bu soruyu sorabilmek için sosyalist ülkelerden en azından en önemlilerinin tarihlerinin bilinmesi gerekir. Bu tarihi biliyorsanız geriye dönüşün başladığı zamanlar arasındaki benzerliği de görebilirsiniz. Bilmiyorsanız bu benzerliğin dikkatinizi çekmesi mümkün değildir.

Sosyalist ülkeler kuruluş dönemlerini başarıyla tamamladılar. Üretim araçlarında özel mülkiyet büyük oranda kaldırıldı, dış ticaret devletleştirildi, sosyalist sistemin organları şekillendiler. Arada eksikler hatalar olmakla birlikte bu sürecin tamamlanması sırasında sistemin çözülmesi gibi bir tehlike yaşanmadı.

İlk sosyalist ülke olan SSCB, Nazi Almanyası ile savaşta büyük yıkıma uğradı. Gerek bu ülke gerekse de Doğu ve Orta Avrupa’nın 1945 sonrasındaki sosyalist ülkeleri savaşın ağır sonuçlarını kısa sürede ortadan kaldırdılar ve gelişmeye başladılar.

Burada büyük tıkanma başladı. Sosyalizm kuruluş dönemini geride bırakmıştı ama gittikçe tıkanıyordu.

Çin’de ise ülkeye özgü sanayileşme ya da gelişme politikası konusunda tıkanıklık yaşanmaya başladı.

Emperyalist ülkeler Üçüncü Sanayi Devrimine yönelmişti, ama sosyalist ülkeler bunu yapabilecek durumda değildi.

Bu yıllarda taşkafa ama sorumlu durumdaki bazı marksist-leninistler şu belirlemeyi yaptılar: Kapitalizm bilimsel teknolojik devrim yapamaz, o sistemde bu yetenek yoktur.

Neyin ne olduğunun görülmesi için fazla zaman geçmesi gerekmedi.

1989’da sosyalist ülkeler arasında en gelişmiş ülke olan DAC’de üretici güçlerin gelişme düzeyi, Batı Almanya’nın yüzde 40’ı kadardı.

1960’lı yılların ortalarında SSCB, Çekoslovakya, Demokratik Almanya Cumhuriyeti ve Macaristan’dan değişik bilim insanları farklı cümlelerle aynı şeyi söylediler: Bu şekilde devam edersek sosyalizm için gelecek bitmiştir. Yeni düzenlemeler önerdiler ama mücadeleyi kaybettiler ve bunlardan bir bölümü 1989’u görecek kadar da yaşadı.

Sosyalist ülkelerde sistemi iyi analiz eden ve geleceği görebilenler için 1989’da olanlar hiç de beklenmedik şeyler değildi.

Gelecek bitiyor denilmesiyle bitiş arasında 20-25 yıl vardır.

Bu tarihin bir bölümünü 1989 Berlin Duvarı kitabında anlattım. Fırsat bulabilirsem başka bir kitap daha hazırlayacağım…