Şuanda 242 konuk çevrimiçi
BugünBugün5854
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13578
Bu ayBu ay13578
ToplamToplam10482002
Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 26 Mayıs 2014 22:54


AP seçim sonuçlarının yorumuna geçmeden önce, bu sonuçların öneminin ne kadar olduğu üzerinde durmak gerekir.

AP seçimleri sanıldığından daha az önemlidir. Sonuçta karar veren ve Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerdeki gelişimlere yön veren ulusal hükümetlerdir. AB kurumları ve yasaları ulusal hükümetlerin hareket alanını kısıtlamış olsa bile, sonuçta asıl önemli olan bu hükümetlerdir.

Ulusal devletler çözüldü ve yerini AB aldı türünden bir değerlendirmenin gerçeklikle ilgisi bulunmuyor. AB, ulusal devletlerin ve hükümetlerin hareket alanını daraltmıştır (örneğin makro ekonomik politika konusunda olduğu gibi); bunun dışında ise AB’nin parlamentosu vardır ama devleti bulunmamaktadır.

Bu durumu AP seçimine yönelik ilgide de görebilmek mümkündür. Avrupa genelinde AP seçimine katılım oranı yüzde 40 civarındadır. Ulusal parlamento seçimlerine katılım ise daha yüksektir.

AP seçimlerinde ülkelerin nüfuslarına göre milletvekillikleri paylaştırıldığından, AB’nin en kalabalık ülkelerinde hangi sonucun alındığı özellikle önemlidir. AB’nin nüfus olarak en kalabalık ülkeleri aynı zamanda ekonomik olarak da en güçlü ülkelerdir: Almanya, Fransa ve İngiltere.

Bu ülkeler için şunu da unutmamak gerekir: AP seçiminde çıkan sonuç ile ulusal parlamento seçiminde çıkacak sonuç aynı değildir. Mesela Front National (Fransa’daki aşırı sağcı Ulusal Cephe), ulusal seçimde yaklaşık yüzde 20 oy alır ama birinci parti olamaz.

Seçime katılma oranının düşüklüğü, bu tür partiler seçmenlerini daha iyi harekete geçirebildikleri için oy oranlarının artmasıyla sonuçlanmıştır. Bu artış açık bir eğilim göstergesi olmakla birlikte gerçeği de tam yansıtmadığını bilmek gerekir.

Fransa ve İngiltere’de AB karşıtı sağcı partilerin seçimden birinci parti olarak çıkması, bu ülkelerde bundan sonraki değişik uygulamaları etkileyecektir. Fransa’da FN’in gücünün azaltılması için hükümetin daha fazla sağa çark etmesini ve göçmenler aleyhindeki uygulamaları yoğunlaştırmasını beklemek gerekir. Fransa’daki politik hayatta her zaman rastlanan bir durumdur.

Bu seçimin dikkat çekici iki sonucu oldu denilebilir:

Birincisi; Fransa’da FN’in birinci parti olmasıdır. FN’in yüksek oranda oy alması bekleniyordu ama bu kadarı beklenmiyordu.

İkincisi; Yunanistan’da Syriza’nın yüzde 28 oy alarak birinci parti olmasıdır. Marksist olmayan bu sol partinin başarısı bekleniyordu ancak tahminlerin üzerinde gerçekleşti.

Almanya’da yine marksist olmayan Sol Parti ise yüzde 7,4 oy alarak beş yıl önceki AP seçimindeki oy oranını korudu.

Bunları şu nedenle belirtiyorum: marksist olmayan sol nerede var, gibisinden sorular duyuluyor bazen… Marksist solun pek esamesi okunmuyor. Fransa’da marjinal durumda, Yunanistan Komünist Partisi Syriza’nın ve hatta ülkede yükselen Altın Şafak adlı ırkçı örgütün bile gerisinde kalmış durumda…

Çek Cumhuriyeti’nde Bohemya ve Silezya Komünist Partisi ön planda olmasa bile varlığını sürdürüyor.

Almanya Komünist Partisi bu seçime ayrı olarak katıldı ama aldığı oy oranı belli değil… Diğerleri olarak adlandırılan kesim içinde yer alıyor ya da yüzde 0,1-0,2 olsa gerektir.

Sonuçta sol partilerin AP’deki milletvekili sayısı, AB karşıtı olan partilerin (FN dahil) milletvekili sayısından fazla…

Sosyal demokratların ve hele de klasik sağ partilerin milletvekili sayısı ise çok daha fazla…

AB ülkelerindeki ırkçı partilerin diyalogsuzluk gibi bir sorunu da bulunuyor. Bu partiler birbirleriyle genellikle anlaşamadıkları için diyalog kurmamayı tercih ediyorlar. FN dışında da bu partileri birleştirmek, ortak politika izlemelerini sağlamak iddiasını taşıyan bulunmuyor.

Irkçı partiler AP’de grup kurabilse bile bu grubun kendi içinde anlaşabileceği hayli şüpheli…

Almanya’da yeni bir sağcı parti çıktı ve ilk kez katıldığı bu seçimde yüzde 7,1 oy aldı. Bu da açık bir göçmen düşmanı ve AB karşıtı bir parti ama söylemiyle kendisini nazi partisinden (NPD) ayırıyor.

Avrupa ülkelerinde aşırı sağın yükseldiği biliniyordu. İngiltere ve özellikle Fransa’daki başarı olmasaydı bu yükseliş pek de dikkate alınmayabilirdi. Bu durumda bile felaket tellallığı yapmanın gereği yok…

Tersine şunu sormak gerekir: AB ülkelerindeki Türkiyeli göçmenlerin ne kadarı bulundukları ülkedeki sol ya da sosyal demokrat ya da klasik sağ partilerde yer alıyor?

Çok azı yer alıyor…

Almanya’da otonomlar ve antifa gibi gruplar vardır ve bu gruplar ırkçı partilere yönelik saldırılarıyla bilinirler.  Yeni sağcı partiye birkaç kez miting yaptırtmadılar.

Bu örgütlerin içinde az sayıda Türkiyeli bulunuyor.

Fransa’da da bu tür örgütler mutlaka vardır.

Fransa’daki halkımız ne yapıyor diye soracak olursanız, bence Almanya’daki kadar bile yapmıyor.

25-30 yıldır burada yaşıyorlar ama Türkiye ile yatıp kalkıyorlar…

Ne diyelim, Allah selamet versin!