Şuanda 405 konuk çevrimiçi
BugünBugün5958
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13682
Bu ayBu ay13682
ToplamToplam10482106
Kadınlar ve soru nerede? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 18 Haziran 2014 20:33


            Bu yazının amacı, Almanya’daki PDS (Demokratik Sosyalizm Partisi, sonraki adıyla Sol Parti) deneyinden hareketle; partilerde kadınların durumu ve kadınların neden kendilerine geniş haklar sağlayan partileri seçmedikleri üzerinde düşünce üretmektir.

Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından kurulan PDS’in önemli ayırıcı özelliklerinden bir tanesi, kadınlara yönetimde eşit temsil hakkının tanınmasıydı. Kadınlar bütün partilerde mevcut olmalarına karşın, parti yönetimlerinde fazla temsil edilmiyorlardı. PDS, yüzde 50 kadın kotası uygulamasının yanı sıra, ayrıca kadınlar için ayrıcalık da tanıdı.

İşleyiş şöyleydi:

Parti içindeki seçimlerde (bu seçim ister en üst yönetim için olsun isterse herhangi bir kasabadaki yönetim için olsun işleyiş aynıydı), iki ayrı liste, sadece kadınların bulunduğu liste ile sadece erkeklerin bulunduğu liste için iki ayrı seçim yapılıyordu.

Diyelim ki yönetim on kişi ve eşit temsil uyarınca (en az) beş kadın ve beş erkek yönetimde yer alacaklar… Bunun için altı kadın ve sekiz erkek adaylıklarını koymuş durumdalar…

Önce kadınlar listesi için seçim yapılıyor ve en fazla oyu alan beş kişi yönetime giriyor… Yönetime giremeyen altıncı kadın eğer isterse erkekler listesinden yeniden aday olabiliyor ve seçilirse erkekler kontenjanından yönetime girebiliyor… Altıncı kadın da yönetime girerse, partinin ilgili yönetimi altı kadın ve dört erkekten oluşmuş oluyordu.

Frankfurt gibi büyük bir kentte yapılan kent yönetimi seçimlerinde yeterli kadın aday bulunmaması gibi bir sorun –tek örnek dışında- yaşanmamakla birlikte, bu sorunun küçük yerleşim birimlerinde sürekli ortaya çıktığını duydum.

Böyle bir durumda ne yapılıyordu? Beş yıl partinin il yönetiminde yer aldığım için Frankfurt deneyinden söz edebilirim.

Frankfurt il örgütünün bir kongresinde on kişilik yönetime çok sayıda erkek aday vardı ama bu seçime özgü olarak sadece üç kadın aday çıktı. Üçü de doğrudan seçildiler. Yönetim sekiz kişi olarak oluştu. Kongreden sonra yapılan ilk yönetim kurulu toplantısında kadın arkadaşlar şöyle bir öneri getirdiler: “Birkaç ay sonra genel seçim var, yoğun çalışmak zorundayız ve tecrübeli insanlara ihtiyaç var. Herhangi bir tecrübesi bulunmayan ama sadece kadın olduğu için yönetime girebilecek insan aramak doğru olmaz. Bu defayla sınırlı olmak üzere kuralı bozalım yönetim kuruluna tecrübeli iki erkek daha girsin.”

Mantıklı bir öneri ama erkekler, “kuralı bozmayalım, iki üyelik boş kalsın” düşüncesiyle karşı çıktılar.

Partide kadın üyelerin kendi aralarında örgütlenebilmesi imkanı da bulunmakla birlikte bu yönde kayda değer bir çaba harcandığını görmedim. Kadınlar kendi aralarında ayrıca örgütlenmek yerine erkeklerle birlikte çalışmayı tercih ediyorlardı.

Alman kadınlarının toplumdaki durumuyla Türk ve Kürt kadınların kendi toplumlarındaki durumu birbirinden oldukça farklı ve davranış farklılığını da bu temelde değerlendirmek gerekir.

Yeşiller’de kadın kotası o sırada yüzde 30 idi, daha sonra yükseltildi. SPD ise ancak yüzde 30’a kadar çıkabilecekti. Almanya’da kadın haklarıyla ilgili değişik konularda –eşit işe eşit ücret gibi- PDS’in aktif olduğunu belirtmek gerekir. Buna rağmen parti kadınlardan çok daha fazla erkekler tarafından seçiliyordu. 2005 yılında yapılan bir araştırmaya göre PDS seçmenlerinin yaklaşık üçte ikisi erkekti. Burada sorun propaganda eksikliği ya da yapılanı duyurma eksikliği değildir. Partinin en üst yönetim kurulunun fotoğrafları yayınlanıyor, erkekler kadar kadınlar da kamuoyunun gündeminde yer alıyordu. Bu kadınlar belirli alanlarda uzman kişilerdi ve konu kamuoyunun gündemine geldiğinde hemen ön plana çıkıyorlardı ve buna rağmen PDS kadınlardan yeterince oy alamıyordu.

Kadınlar Partisi seçimlere katılmaya başladı ve belki eskiden beri katılıyordu ama marjinal bile olamadığından kimsenin dikkatini çekmiyordu. Aynı durum sürdü.

Kadınların Almanya ve Türkiye’deki konumları birbirinden farklı olmakla birlikte benzer bir sorun bizde de bulunuyor: kadınlar kadın adayları ön plana çıkaran, kadın eşitliğini kendi bünyelerinde de yansıtan partileri yeterince desteklemiyorlar. Tersi yönde daha büyük destek var bile denilebilir.

 

AKP KADINLARI

AKP’nin tabanında çok sayıda kadının bulunduğu, bu kadınların AKP için büyük önem taşıyan semt çalışmalarının yürütülmesinde aktif oldukları biliniyor. Sorun şu veya bu çıkarı nedeniyle AKP’li olan az sayıda kadın değil, bu parti için gerçekten çalışan çok sayıda kadındır. Kadınlarla ilgili sorulması gereken temel soru da, “Bu kadınlar neden burada değil de oradalar?” olmalıdır.

Partinin geneli dikkate alındığında AKP, CHP’den ve değişik sol örgütlerden daha fazla kadınlara yer veren bir partidir. Kadınların bu partinin güçlenmesinde ve gücünü sürdürmesinde önemli işlevi bulunuyor.

AKP iktidarı altında tecavüzcülere iyi hal indirimi, kadın sığınma evlerinin kapatılması ya da yaygınlaşmasının engellenmesi ve genel olarak kadınlara saldırıların artması; çok sayıda kadının –aralarında Kürt kadınları da eksik değildir- AKP’yi desteklemesini engellemiyor. BDP-HDP dışındaki partilerin “erkek partisi” olmaları çok sayıda kadını rahatsız etmiyor.

Kadınlar konusunda sorulması gereken asıl soru buradadır: neden böyledir?

Sadece bizde değil çok sayıda ülkede görülen durumdan çıkarılması gereken ilk sonuç şu olabilir: insanların belirli bir politik görüşü ve onun partisini desteklemeleri esas olarak sınıf aidiyeti ya da sahip olunan cinse bağlı değildir; çok sayıda faktörün bileşkesi sonucu ortaya çıkar. Benzeri bir durumu sadece şimdi değil tarih boyunca işçilerde de görmek mümkündür. İşçilerin çıkarlarını savunmak, onların desteğini sağlamayı gerektirmez. Güvenilir ve tutarlı bir örgüt görünümünde olmak ve bunu sürekli olarak yapmak da bu desteği sağlamak için yeterli olmuyor. Başka faktörlerin de varlığı ve sınıf aidiyetinin bu faktörlerle kaynaşabilmesi gerekir. Bu faktörler değişik ülkelerde ve zamanlarda farklılık gösterebilir. Önemli olan sadece sınıf aidiyetinin bu aidiyetin çıkarlarını savunan bir partiye destek için hiç de yeterli olmadığıdır. Benzeri bir durum cins aidiyeti için de geçerlidir.

Neden olarak “eksik bilinç”ten söz etmek açıklayıcı değildir. Tersine bu nedeni gösterenlerin eksik bilincinden söz etmek gerekir. Eksik bilincin etkisinden kurtularak öğrenmesini öğrenmeleri gerekiyor, çünkü çok sayıda örnekte de görüldüğü gibi yukarıdaki durum gerçektir ve bu gerçeği önce görüp sonra da nedenleri üzerine düşünmemek eksik bilinçten başka şey değildir.

Sol için bu durum “gerçeklik duygusunu kaybetmek”, “kendi kurduğu alemde yaşamak” olarak da adlandırılıyor.

Politik çalışma bilimsel temelde yapılmak isteniyorsa eğer; tarihsel, sosyolojik ve sosyal psikolojik araştırmalara dayanmak zorundadır. Bu araştırmaların tek sonucu olmayabilir ama daha da önemlisi tek sonuç olsa bile farklı yönlerde kullanılabilir. Bunun en iyi örneği AKP iktidarıdır. Murathan Mungan, 17 Nisan 2014’de Almanya’da yayımlanan FAZ (Frankfurter Allgemeine Zeitung)’un internet sayfasına verdiği söyleşide, Erdoğan’ın “halkın bilinçaltına iyi seslendiğini” belirtiyor.

Kişilerin bilinçaltı biliniyor ama büyük sayıların (halkın) bilinçaltı da mı var? Varsa nasıl oluşur, özellikleri nelerdir, tarihte hangi aşamalardan geçmiştir? Politikada solda tavır alanların bunu bilmesi ve nasıl değerlendirebileceği üzerinde düşünmesi gerekir. Aksi durumda bilenler, araştırılması için çaba harcayanlar, sonucu istedikleri gibi kullanabilirler.

Kadınların durumu da bundan ayrı değildir. Konuya sadece ekonomik haklar, eşitlik temelinde yaklaştığınızda önemli bazı bileşenleri gözden kaçırırsınız ve bu kadar çok sayıda kadının nasıl olup da AKP’yi desteklediğini, bir bölümünün aktif olarak bu partide çalıştığını anlayamazsınız.

Bir konuyu geçtiği aşamalara ve unsurlarına ayrıştırarak incelemek gerekir. Böyle yapılmayıp toptancı değerlendirmelere gidildiğinde sonuç belki hoşumuza gider ama gerçekliğe uymaz.

Kürt kadınlarının durumunu ele alalım…

Öncelikle belirtmek gerekir; Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerle İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Mersin gibi metropollerdeki Kürtlerin durumunu ayrı olarak değerlendirmek gerekir. Kürtlerin yaklaşık yarısı K. Kürdistan dışındaki metropollerde yaşamaktadır. Bu bölgede Kürtlerin en büyük partisi açık farkla AKP’dir. Metropollerdeki Kürt kadınlarının da açık farkla AKP’yi destekledikleri söylenebilir.

Akılda tutulması gereken birinci husus budur. Kürtlerden söz edildiğinde “hangi Kürtler” sorusunun sorulması gerekir. Aynı durum Kürt kadınları için de geçerlidir.

Kürt kadınlarının büyük bir azınlık oluşturan ve AKP’li olmayan önemli bir bölümü kadın hakları konusunda önemli adımlar attı. Eşbaşkanlık sistemi, kadının toplumdaki rolünün sürekli vurgulanması, çok eşliliğe karşı çıkmak ve buna karşı önlemler geliştirmek vb. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Kürt kadınlarının kadınlık bilincindeki büyük yükselme, Kürtlük temelinde gelişmiştir. Kadınlık bilinci yükselen Kürtlük bilinci temeli üzerinde gelişmiştir. Ulusal bilinçle kadınlık bilincinin eklemlenmesi bugünkü durumu doğurmuştur.

Kürt kadınındaki önemli gelişmeyi esas olarak kadınlık bilinci temeli üzerinde düşünmek, süreci anlamamak demektir. Türk kadın hareketiyle Kürt kadın hareketi arasındaki önemli fark da burada bulunuyor. İlkindeki gelişmede kadınlık bilinci ön plandadır. Bu bilincin ortaya çıkış tarzlarını eleştirebilirsiniz ama aradaki bu önemli farkı gözden kaçırmamak gerekir.

İki halkın kadın hareketleri arasında bağlantının zayıf olmasının, bu konuda ortaya çıkan sıkıntının kökenini de burada aramak gerekir.

 

KİMLİK POLİTİKASI

Bu uzun konuya kısaca değineceğim. Kimlik sadece öne çıkan unsuruyla bulunmaz. Öne çıkan unsur cinsiyet, renk, milliyet, dini aidiyet vd. olabilir. Bu kimliği reddederek hiçbir şey yapamazsınız. Kürtlüğünün bilincinde olan ve ayrı bir halk olmasından doğan haklarını isteyen bir Kürt işçiye, istediğiniz kadar “asıl olan sınıf mücadelesidir” diyebilirsiniz, ama kendiniz dinlemekle yetinirsiniz. Ne ki, kimlik politikasında kimliğin sadece öne çıkan unsurunu dikkate almak ve geri kalanını önemsememek de aynı sonuca götürür. Belirli oranda kadınlık bilincine ulaşmış ve eşit hak sahibi olmak isteyen kadınların bile kadın haklarını savunanları genellikle desteklememesini bir türlü anlayamazsınız ve bunun nedenini yanlış biçimde “eksik bilince” bağlarsınız.

CHP Cumhuriyet tarihi boyunca Alevilere yönelik önemli baskılar uyguladığı halde, Aleviler neden ağırlıkla bu partiyi destekler, sorusuna sadece Alevilikten hareket ederek yeterli cevap bulamazsınız.

Kimlik, bir konuda alınan politik tutumun belirlenmesinde önemli unsurlardan bir tanesidir. Onu yok sayarak bir yere gidemezsiniz, ama sadece onu dikkate alarak da sonuç elde edemezsiniz.

Kolay değil ama her sorunu parçalarına ayırarak ve bunlar arasındaki ilişkiyi tarihsel gelişimi içinde dikkate alarak incelemek gerekir.

Güney Afrika’da yıllar süren iç savaşın ardından ırk ayrımı son buldu ve toplumun çoğunluğunu oluşturan siyahlar yönetime geldiler. Siyah burjuvazi var ve siyah işçiler var ya da siyahların tümü aynı değil… Yıllarca şiddetle birlikte yaşayan toplumda şimdi farklı bir durum bulunuyor. Güney Afrika dünyada en çok kadın öldürülen ülkedir, yaklaşık altı saatte bir kadın öldürülüyor.

Nedir bu? Şiddetin yön değiştirmesi mi, yoksa başka bir şey mi? Bu durum nereden ortaya çıktı? Eskiden nasıldı, ırk ayrımı sona erdikten sonra durum nasıl oldu?

Bu soruları dikkate almadan sadece “kadın cinayetlerine son” demek ne ifade eder?

 

 

Kızılcık dergisinin 60. sayısında yayınlanmıştır.