Şuanda 476 konuk çevrimiçi
BugünBugün6008
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13732
Bu ayBu ay13732
ToplamToplam10482155
Marksizm ve anti kapitalizm PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 26 Haziran 2014 17:43


Marksizm ve kaybolan gelecek yazı dizisinin sonuncusunda marksizm ile anti kapitalizm arasındaki farklılıkları ele alacağım. Başlarken belirtmek gerekir ki, marksizm gibi anti kapitalizm de çeşitlidir. Nasıl marksizm kendi başına yeterli açıklamayı içermiyor ve “hangisi” diye sormak gerekiyorsa, anti kapitalizm için de benzer bir durum söz konusudur.

Okur burada açıklananın dışında başka anti kapitalizm anlayışları olabileceğini de dikkate almalıdır.

Anti kapitalizm ve marksizm, kapitalizme karşı olmak konusunda birleşirler. Neyi savundukları konusunda ise ayrılırlar.

Bu farklılıkları maddeleyecek olursak:

Birincisi: anti kapitalizm işçi sınıfına ya da başka bir sınıfa özel bir tarihsel rol vermez. 20. yüzyıl tarihi işçi sınıfının herhangi bir kurtarıcı misyonunun bulunmadığını göstermiştir. Bu sınıf bazı ülkelerde ve belirli koşullarda öne çıkabilir, diğerlerinde çıkmayabilir. Kapitalizme karşı mücadelede hangi sınıfların ön planda olacağı her somut durumda değişir.

İkincisi: anti kapitalizm komünizmi amaçlamaz. Marksist tarih  yasaları uyarınca insanlığın bu amaca yöneleceğini, ulaşacağını varsaymaz. Kapitalizm sonrası toplumlara herhangi bir amaç koymaz. Böyle bir amacın tarih yasalarınca da gerekçelendirilemeyeceğini savunur.

Üçüncüsü: anti kapitalizmin üretimi artırmak gibi bir amacı yoktur. Marksizmin her çeşidi devrimden sonra üretimi artırmayı amaçlar. Bu anlayış, marksist toplumsal gelişme yasasına da uygundur. Üretici güçlerin daha gelişmiş olduğu toplum, marksizme göre, daha ileri bir toplumdur. Anti kapitalizm bu anlayışa sahip değildir ve  üretimi artırmayı değil, düzenlemeyi hedefler.

İnsanlık Komünist Manifesto’nun yayımlandığı 1848’de değildir. Bugün üretici güçlerin daha da hızlı geliştirilmesi gibi bir zorunluluk bulunmuyor. Üretici güçlerin ulaşmış olduğu gelişme düzeyi, bütün insanlığın geniş asgari ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeydedir.

Geniş asgari ihtiyaçtan kastedilen sadece yeterli yiyecek ve barınma ihtiyacı gibi asgari ihtiyaçlar değildir. Geniş asgari ihtiyaca yeterli eğitim, gelecek güvencesi ve yeterli sağlık hizmeti de dahildir.

Üretici güçlerin bugün ulaşmış olduğu gelişme düzeyi insanlığın tamamının geniş asgari ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeydedir.

Kapitalizm koşullarında bunun gerçekleşmesi mümkün değildir.

Dördüncüsü: anti kapitalizmde üretim araçlarının tümüyle devletleştirilmesi amacı bulunmamaktadır. Özel mülkiyetin alternatifi sadece devletleştirme değildir. Devlet mülkiyetinin verimsizliği 20. yüzyılda yaşanılan deneylerde yeterince görülmüştür. Bunun yerine kooperatif, belediye mülkiyeti ve denetimli özel mülkiyetin alması gerekir. Devlet mülkiyeti de belirli oranda olacaktır.

Teoride ve pratikte yıllarca üretim araçlarında özel mülkiyetin her çeşidine karşı çıkan marksizmin, yeterli üretim yapmakta tıkanınca özel mülkiyete kaçışı ibret vericidir.

Marksizm iktidarda olduğu ülkelerde üretimi bir dönem artırabilmiş, ardından ise kapitalist ülkelerin artan oranda gerisinde kalmıştır. Tarımdaki durumları tam anlamıyla faciadır ve kurtuluşu (üretimi artırmayı) küçük özel mülkiyete kayışta bulmuşlardır. Son örnek Küba’dır.

Marksizm ile anti kapitalizm arasındaki farklılıklar bunlardır.

Anti kapitalizmin en başta başka bir dünya için mücadele eden insanları rahatlatacağı görüşündeyim. Marksizm ve Marksizm-Leninizm özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak artan oranda çift karakterli insanlar yarattı. Bu insanların savunduklarıyla yaptıkları farklıdır, arada büyük fark vardır ve bu durum onları rahatsız etmez. Çözümü karşı oldukları tarafta ararlar. SSCB’den Çin ve Arnavutluk’a kadar tarihte durum böyle olmuştur.

Anti kapitalizmin amacı marksizmle mücadele etmek değildir. Yeri geldiğinde farklılıklar ortaya konulur, o kadar… Önemli olan, marksizmin dünyanın kavranmasının önünde engel olmasının engellenmesidir.

20 yıl öncesinde değiliz. O yıllardaki tartışmalarda Marksistleri ya da marksist Leninistleri ikna etmek önemliydi, çünkü yeninin pratiği çok az olduğu için kapitalizmi aşan bir dünya için mücadele eden başkaları oldukça azdı.

Durum değişmiştir. Kapitalizme karşı olan ama marksist olmayan (anarşist de olmayan) ve dünyanın değişik yerlerinde mücadele eden insan sayısı çoğalmıştır.

Marksistler ise inandırıcılıklarını yeniden kazanamamışlardır. Eskiyi neredeyse aynen tekrarlayınca nasıl kazanacaklar ki zaten…

Artık yapılması gereken asıl iş, yeni başlamıyor ve zaten yapılmaktadır, önemli gelişmeleri analiz etmek ve bu analizin bir bölümü olarak da marksizmin bu analizde ne kadar yetersiz kaldığını göstermektir.

Gelecek yazıda görüşmeleri son aşamaya gelmiş olan yeni serbest ticaret bölgelerini inceleyeceğim. Bunlar ABD ile Avrupa Birliği (AB), AB ile Kanada arasında olanlarla, yaklaşık 50 ülkenin katıldığı hizmet sektörüne yatırımlarla ilgili anlaşmalardır.

Bu açıklamanın ardından olup bitenle Leninist emperyalizm analizi arasındaki büyük farklılık ortaya konulacaktır.

 

 

Son Güncelleme: Cuma, 27 Haziran 2014 21:09